TÜKÜRÜN 28 ŞUBAT’IN RUHİ HABİS’İNE!!!

Evet, sevgili okurlar!

Bilindiği gibi geçtiğimiz 28 Şubat 2009, 28 Şubat 1997'nin 12'nci yıldönümü idi.

Bu nedenle Türk medyası üç günden beri sürmanşetlerini bununla donatmakta olup, köşe yazarları da tüm yazılarını bu ibret levhasıyla yaldızlayarak makyajlamaktadır.

Ve bunu yapmakta da haklıdırlar.

Bize göre bu olayı yalnız 12'nci yıldönümünde dile getirmek değil, tarih boyu bu kirlenmeyi devletin alnından silmek için tümüyle yazmak, dile getirmek ve yeni doğan bebelerimize dahi bunu ön planda bir dersi ibret olarak öğretmek gerekir.

Düşünün; o günkü sevda içine giren yargının önemli bazı mercileri bile hukukun üstünlüğünü unutarak, demokrasiyi toplayıp çöp bidonlarına atmakla, ülkenin bütünlüğünü, milli birlik ve beraberliğini hiçe sayıp tarihini, kültürünü, inancını, milletin sinelerinden silip atma gayretine girmiştilerdir. Tek kelimeyle milletin siyasi hâkimiyetini ve irade üstünlüğünü yok etmekle gününü gün eden ucuz hukukculardı(!).

O günün Türk yargısının başında olanlar, milli iradeyle iktidara gelmiş Refah Partisi'nin lideri dahil olmak üzere iktidarı kast ederek, "Bunlar birer ruhi habistir" diye haklarında iddianame hazırlamıştı.

 

***

Düşünün; milli iradeyi demokratik seçimle iktidara gelen hükümeti "Ruhi habis" ve "kötü tümör" olarak nitelendirmişlerdi.

İşte o günkü 28 Şubat post modern darbesi birilerine adeta milletiyle savaşmak için "savaş meydanı" hazırlamıştı.

Milletin şerefiyle, haysiyetiyle oynayarak cumhuriyeti, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü adeta katletmişlerdi.

Bir daha böylesine 28 Şubat'ların meydana gelmemesi için toplumsal bir ruhi haykırış ve mana değerine dayalı bir inanc direnişi gerek.

Öyle bir inanış ki, mazlumlar ayağa kalkmalıdır. Çünkü mazlumlar ayağa kalkmadıkları müddetçe post modernci andıç zalim cuntalar diz çökmezler.

Bu tür darbeler artık Türkiye'nin sicil defterlerinden silinmelidir.

Bu ruhi habislerin, bu sulak ve bulanık kafaların artık ülke sathından köklü bir biçimde silinip atılması gerekir.

Siyonist ve haçlıların birer uşak ve köleleri durumunda olan anlayışların artık bu devletin derin odaklarından kökten kazınıp atılması lazım.

Yepyeni bir Misak-ı Milli ruhu ile yüce Kur'an'ın gölgesinde, ezan-i muhammedinin yüce mana değerleri ile bayraklaşarak ülke sathında artık yediden yetmişe kadar bu ruhu yeşertmek lazım. Halk bir bütünlük içerisinde o mana ile kalkıp yatması lazım.

Fesat, bozguncu, şımarık, ateist kefere-tül fecerelerin artık halk üzerine, ülke bütünlüğü üzerine, demokrasi üzerine demoklesin kılıcı gibi sallanmaması lazım.

Aksi halde bu millet daha nice nice 28 Şubat'lara maruz kalabilir…

 

***

 

Bakınız, o günün bir "Ruhi habisi" yeniden hortlayarak devletin varlığını, milletin iradesini hiçe sayarak iktidarı ve Başbakan'ı tehdit edercesine kesin konuşuyor ve diyor ki;

"Bunlar Yüce Divan'da yargılanacaktır."

Post modern bir darbeyi yeniden hortlatmayı amaçlıyor.

Onun için milli irade hâkimiyetini ellerinde tutan siyasiler, geçmişe yönelik REFAHYOL iktidarı gibi korkuyla gününü gün etmesinler.

Korku hiçbir zaman ecele fayda vermez. Nitekim korku alçalış demektir, kirlenmenin üzerine gitmek ise şeref ve izzetin üstünlüğü demektir.

Aksi halde "Tarih tekerrürden ibarettir" misali ülke yeni badirelerle karşı karşıya gelebilir.

Bakın Ergenekon Terör Örgütü suçundan tutuklanan generaller cezaevinden hastaneye "yatay geçiş" yaparak tahliyelerini sağlıyorlar.

Doğrusu bu kuşku uyandırıcıdır.

Her an için yeni bir karanlık tabloyu yaratma girişimi olabilir?

Ki bu endişe "gelişmiyor da" değil.

"28 Şubat Evdeki Canavardır" diyen usta yazar Mümtaz'er Türköne, bu tür darbelerle korku toplumu oluşturulmak istendiğini ifade ediyor.

"27 Mayıs olayını 38 tane kıçı kırık subay gerçekleştirmiştir. Ondan sonraki olaylar bundan kaynaklanmaktadır. Darbeler, kişinin evine bir canavarın girmesi ve evden çıkmaması gibidir. 28 Şubatçıların hepsi kendi rüyalarının kurbanı olmuşlardır." diye devam ediyor.

Taraf Gazetesi "Orduda 28 Şubat Ruhu Sürüyor" üst başlığıyla şöyle bir manşet atmıştır:

"Anaokullarını bile fişlemişler"

"Dönemin Genelkurmay Başkanı'nın '28 Şubat bin yıl sürecek' sözünü doğrulayan belgeler: Asker, 2007'de bir büyük kenti karış karış fişlemiş

Post modern darbenin sürdüğünü gösteren raporlar, Eskişehir'de muhaliflerin tek tek fişlendiğini kanıtlıyor. Dernekler, sendikalar, okullar, kafeler, hastaneler, eczaneler, hatta ‘Atatürkçü' dernekler uygulamadan nasibini almış."

27 Mayıs'tan 28 Şubat'a kadar "Darbelerin Kara Kutusu" durumunda olan emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı bakın ne diyor:

"Türkiye'deki darbelerin hepsinin içinde yer aldım"

 

***

 

Daha önce de üç ses kaydı ortaya çıkan emekli Orgeneral Karadayı'nın son konuşması da gündeme bomba gibi düştü.

Karadayı son kayıtta, Türkiye'deki bütün darbelerde bulunduğunu anlatıyor.

"Ben sabıkalı adamım" diye konuşan Karadayı, 28 Şubat'ın bilinmeyenlerini de bir bir açıklıyor.

"Sabıkalı adamız sicilimiz bozuk" diyor Karadayı.

"İddiaların hepsi doğru.

Eski Başbakanlardan Tansu Çiller'in yakın çalışma arkadaşı Hüseyin Kocabıyık; "REFAHYOL Hükümeti Karadayı'yı görevden alamadığı için yıkıldı. Ses kaydındaki iddiaları doğru. ‘Mesut Yılmaz'a başbakanlığı altın tepside sunduk' ve ‘8 yıllık kesintisiz eğitimi şart koştuk' cümleleri de doğrudur. Mesut Yılmaz, Meclis kürsüsünde, ‘siyasi hayatıma da mal olsa bu yasa geçecek' diye açıkça içinde bulunduğu mecburiyet halini söylemişti.

ÇİLLER'in Yakın Koruma Amiri Hayati Yılmaz "Ses kaydında geçen, ‘Çiller, beni görevden alacaktı. Koruması masasının çekmecesinden yazıyı çalıp bana getirdi' iddialarından haberim yok. Ben Sayın Çiller'in yakın koruma ekip amiriydim ama onunla aynı araca binmiyordum"

Üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen bu toplum varlığını, dinamiklerini, bürokratik vesayetle millet iradesini, hukukun üstünlüğü ile hukuksuzluğu tartıştığımız her durumu 28 Şubat süreciyle ilişkilendirmek zorunda kaldığımıza bakılırsa, devlet ve toplum olarak bu sürecin yol açtığı tahribatla boğuşmaktan hala kurtulamadık diyor millet.

 

 

***

 

Evet, sevgili okurlar!

Gerçekten 28 Şubat yalnız 28 Şubat değil, 27 Mayıs'tan tutun da 12 Eylül'e kadar geçen uzun süreç içerisindeki darbeler tümüyle milletiyle kavga yapmaktan başka bir şey değildi…

Kendi milletiyle başka dış mihraklar adına kavga yapan bu darbeci hıyanet şebekelerinin üstesinden artık milli iradenin gelmesi gerek.

Zira bu her üç darbe bu millete çok bedel ödetmiştir…

Millete tarihi kayıplar yaşatmıştır…

Ama ne çare ki bugüne dek hala da kendimize bir çekidüzen vererek bir hukukun üstünlük şansını yakalayamamışız.

Eğer gerçekten Türkiye, tam manada bir hukuk devleti olmuş olsaydı bugüne dek bunlar yaşanmayacaktı.

Hala da yaşanmakta olan bu kirlenme, bu oyun ve entrikanın aktörleri serbest ve sorumsuz olarak elini kolunu sallayarak özgürce yaşamamaları gerekir.

Gerçek bir hukuk devleti vasfını, niteliğini taşımış olsaydık böylesine suçunu açık ve net olarak itiraf eden adamların, cuntacı generallerin ve yalaka yandaşlarının bugüne dek sorgulanmaları gerekiyordu.

Hala da sorgulanmamış olmaları demek demokrasi Türkiye'de tam teşekkül icra etmemektedir.

İsrail devleti gibi yasalar daima elit tabakaların yanında yer alarak işlem görüyor…

Yasalar güçsüzün yanında değil, güçlüden yana işlem görmektedir.

Bana göre yasal demokrasının tam manasıyla işlem görmemesi cuntacılar kadar iktidarda olanlar da sorumludır. Ve suçludur.

Zira bu millet, milli iradeyi sandıkta teslim ettiği emanetçileri gözetim altına alarak izlemeye devam etmektedir.

Ve herkes bu cuntacıların, post moderncilerin, andıçların, batı çalışma gruplarının ve "İyi çocuktur" diyenlerin hala da sorgulanmamasından da çok endişelidir.

Günü gelir büyük infial gösterebilir toplum.

Ve herkesi gerektiği yerde, süreci gelmeden dahi korkakları sandıklara gömebilir.

Bizden söylemesi.

En derin saygılarımla…