TÜM İNSANLIĞIN ORTAK DÜŞMANI AHLAK ÇÖKÜNTÜSÜDÜR!

Evet sevgili okurlar!

Bugünkü sohbetimizin ana hedefi devletin yıllardan beri bu milletin başına çökerttiği zalim sistemin ağır faturaları olacaktır.

Bu ağır faturaları sıralayarak saymasına hiç zaman ve yer yetmez.

Ancak o silsilenin birçok halkalarından en önemlisi topluma mal ettirilen ahlak dışı uygulamalardır ve gençliğin ahlak çöküntüleriyle karşı karşıya getirilmesidir.

Bunun daha acınası da bu ahlak çöküntülerine de sistemin gereği olarak demokrasi fetvası deniyor.

Yani, buna kişisel özgürlük ve demokrasi adının verilmesidir.

Evet, gerçekten günlük yazılı medyaya veya görsel televizyon ekranlarına bakıldığında tüyler ürperten olaylarla karşı karşıya geliyoruz.

Yıllardan beri bu insanlığın müşterek tehlikesi olan ahlak çöküntüsü, Avrupa'dan ithal edilerek yasaların himayesinde demokrasi adına, Laikçilik adına, Kemalizm adına yutturulan birer bozguncu, fesat unsurlardır.

Evet!

Yasaların himayesinde dedik.

Zira yasalarımız var gücüyle bu tür gayri ahlaki olumsuzluklara çağdaşlık, kişisel hürriyet ünvanını takarak adeta temel özgürlük olarak lanse etmiştir.

Onun için bunlarla mücadele etme şansını özellikle Türkiyemiz bir türlü yakalıyamamıştır ve yakalamaya da pek şanslı görünmüyor.

Zira gittikçe tüm hızıyla devam eden bu müşterek düşman, yani ahlaksızlık tehlikesi ülkeyi tümüyle sarmıştır.

Kamu alanı birçok kurum ve kuruluşlarıyla ablukaya almıştır.

Başta rüşvet, vurgun, keyfilik olmak üzere uyuşturucu, alkol, kapkaç vs. vs. Zina ve ekonomiksel çöküntüler.

Tüm bunlar insan varlığını badirelere götürmeye yeter de artar bile...

Bunlarla mücadele edebilmek için yine çağımızın en büyük ilim dahilerinden Üstad Bediüzzaman Hazretleri buna teşhis koyarak şöyle buyurmuştur:

"Ya yeni hal, veya izmihlal!"

Evet, bu cümle çok önemlidir. Muhteva itibarıyla manası çok kapsamlıdır ama anlayana…

Yani, yepyeni evrensel medeniyet penceresinin açılması veyahutta toplumsal gücün yok edilmesi, ahlak ve teknolojik bir dünyanın yaratılması, veyahut da hep eski kafa jön Türklerin uzantısı olan Ergenekon şovenizmi ile ülke bir yere gidemez.

Türkiyemiz, evrensel ilim ve medeniyet penceresine açılarak gençliği inanç ve tevhid ittihadı üzerine kurdurulması ve bir araya gelip aynı kültürü toplumun bireyleri arasına ittifakla benimsemesiyle olur.

Yoksa kupkuru, manasız, çürük ceviz kabuğu gibi Kemalist ve laisizm bir anlayışla bu ülke bir yere varamaz.

Bakınız sevgili okurlar!

Dünkü Zaman gazetesi İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmelüddin İhsanoğlu'nun ağzından şöyle bir gerçeği manşetine taşımıştı.

"Türkiye, Jon Türk kafasından kurtulursa bilim de sıçrama yapar."

Devamla şöyle diyor:

"Bilim tarihi ödüllerinin nobeli olarak nitelendirilen Koyre madalyasını alan İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmelüddin İhsanoğlu, bilimde dünyanın ilk on ülkesi arasına girebilmek jon türk kafasının terk edilmesi gerektiğini söyledi.

İslam dünyasında ise birkaç neslin değişmesi gerektiğini belirtti."

İşte üstad Bediüzzaman'ın da dediği gibi, yepyeni toplumsal, bilimsel bir açılım ve insanlığın müşterek tehlikesi olan en büyük düşman ahlak çöküntülerinin önünü kesmesiyle yeni bir dünyaya açılım sağlanabilinir.

Aksi taktirde "İzmihlal!" (toplum yok edilme tehlikesinden) kendini kurtaramaz.

Bakınız sevgili okurlar!

Dün sabah saat 08,00 sularında ekranları araştırırken karşıma Kanal 7 haberleri çıktı.

Spiker hanım aynen şöyle diyordu:

"İstanbul'un bir semtinde bu gece insanları dehşete sürükleyen, tüyler ürperten bir olay yaşanmıştır.

Olayın oluşum şekli şöyle; Şizofrenli bir genç, gece geç bir vakitte aşırı alkol alarak eve gelmiş. Bu sarhoş alkolik şizofren gencin annesi, babası ve büyük ağabeyi bunun bu halini benimsememişler ve itiraz etmişler.

Bu şekliyle aralarında söz düellosu, sonra kavgaya dönüşmesi ile bu alkolik genç baltayı alıp ailenin üç büyüğünü babası, annesi ve ağabeyini parçalayarak öldürmüştür."

Evet!

Şu hale bakın. Gerçekten tüyler ürpertici.

Öbür taraftan bakıyorsunuz ki, kız annesini yatağında boğarak öldürüyor.

Neden?

Annenin, kızın eve geç vakitte dönmesine kızmasından dolayı…

Evet, gerçekten, yetişkin bakire bir genç kız, geç saatte ne gezer dışarıda tek başına.

Normal kültürümüz bunu kabullenemez ama sistem buna demokrasi demiştir ve kişisel özgürlük demiştir.

Çünkü 18 yaşını bitirmiştir.

Ondan sonra bu hal yaşanırken aile faciası söz konusu olmuştur.

Daha neler neler?

Okul kapılarında uyuşturucu tacirlerinin haddi hesabı yok.

Muştalı, bıçaklı gençlik ve gittikçe avareleşen alkolik bir potansiyel.

Ve sistemin buna adeta göz yumması, Türkiye'yi nereye götürür acaba?

Bize göre bunun temel nedeni ve ana sebebi sistemin ta kendisidir..

Zira bugüne dek sistem kendini koruyabilmek için laikçilerin laisizme ve Kemalistlerin de Kemalizme sığınmaları ve yüce İslam dininin değerlerine de çağdışı, irtica demeleri olmuştur.

Böylece vurguncu ve hain değişik planlarla kendi sistemini böyle koruyagelen anlayış, ülkeyi maalesef bu duruma sokmuştur.

Bakınız, canavarlaşan bir gençlik, alkolden dolayı şizofren hastalığına yakalanmış ve bir çırpıda ailesinin üç büyüğünü gece yarısı baltayla kesiyor, öldürüyor.

Bağrışmaları duyan komşuları kapıya gelip açmasını isterken kapı açılmıyor.

Katil genç, işini bitirdikten sonra dışarıya çıkıyor, komşusundan kanlı gömleğiyle, "Bana bir sigara verin" diyor.

Sigarasını içiyor ve polis gelince alıp götürüyor.

İşte, laikçilerin ve Kemalistlerin Ergenekoncu ve jön Türkçü anlayışın uzantıları bu ülkeyi bu hale getirmiştir.

Evet!

Yine dünkü Zaman gazetesinin iç sayfalarında şöyle bir haber gözüme çarptı.

"İrtica, ahlaksızlık, uyuşturucu…"

Haberin özeti şöyle:

"YAŞ kararları, yargı yolu açık olmadığı gerekçesiyle hep eleştirildi, bu şekilde özellikle "irticacı" damgasını yiyen personel disiplinsizlik gerekçesiyle görevden ihraç edildi.

Bu uygulama 2006 yılında birden değişti. Uyuşturucu, ahlakdışı davranışlar ve irtica da kararlara girdi.

Biz de politika değişikliğinin anlamını okumaya çalıştık."

Psikiyatr Ayhan Akcan, "Ortam varsa uyuşturucu kullanılır. Uyuşturucu kullanan bir insanda verilen sorumluluğu yerine getirememe davranış bozukluğu, kişilik değişikliği gibi bir çok durum ortaya çıkar.

Bu durumda kişinin amiri veya arkadaşları ikaz edebilir. Eğer tekrarlıyor ise bu bir yazılı olarak ikaz olur. Kınama, uzaklaştırma veya zorunlu tedavi başlar.

Uyuşturucu için kimse, ‘Benim iradem var, ben kullanmam' demesin. Silahlı Kuvvetler gibi katı disiplinin olduğu bir yerde bile eğer ortamı varsa kullanılır. Bana tedaviye gelen askerler çok var. Astsubay ve erbaş seviyesinde daha çok.

Subay ve general seviyesinde gelmedi… Her yerde artış var, sokakta, okulda, kadınlarda, yoksullarda, burada artış olabilir."

Yusuf Çağlayan/Emekli binbaşı Hakim

"Birliğe kenevir ektiklerine şahit oldum.

Son TCK değişikliği ile kanunda uyuşturucu kullananlar tedaviyi kabul ederse cezayi hüküm olmaz."

Ümit Kardaş/Emekli Askeri Hakim

"Hepsi şeriatçı değil demek için açıklıyorlar.

Bunlar sicile ve istihbari bilgilere dayalı işlemlerdir. Subjektif değerlendirmeler olabilir. Şu anlama gelebilir, disiplinsizlik dendiği zaman irtica ve başka eylemler sayıyı kabarık gösteriyordu. Biz bunları ihraç ettik ama hepsi inançlı kesimden değil, bazıları da uyuşturucudan, ahlakdışı tutum ve davranıştan ihraç ediliyor. Biz kurum olarak ciddi bir tavır içindeyiz demektir. Benim görev yaptığım dönemde uyuşturucu o kadar yaygın değildi, ama çıkardı. Uyuşturucu kullanma açısından bir artış varsa o da incelenmelidir."

Adnan Tanrıverdi/ASDER Başkanı

"İrticadan ihraçlar geri planda kalıyor.

Bunlar YAŞ'a getirilerek kamuoyuna silahlı kuvvetlerden uyuşturucu ve ahlaksızlık yapanları da atıyoruz imajı verildi. Bu irtica nedeniyle inançlı insanların tasfiyesini maskelemek için kullanıldı. Bu sadece silahlı kuvvetlerde disiplin sağlamaya yönelik bir uygulama da değil. Çünkü disiplin sağlanması için geniş yetkilere sahip bir yargı sistemi var.

Ayrıca bir kişi uyuşturucu müptelası mıdır değil midir mahkeme kararı olmadan söyleyemeyiz. Bu kişilerin dava açma hakkı olmadığı için de bu gerçek hiçbir şekilde ortaya çıkamaz."

Yani Silahlı Kuvvetler, uyuşturucu ile ahlak çöküntüsü içine girenlerle inancından dolayı irtica yaftasıyla karşı karşıya kalan insanları aynı potada tutmaktadır.

Bu da toplum için gerçekten bir badiredir.

Peki sonuç ne olacak?

Sonuç ve kurtuluş çaresi, adalet ve hakkaniyet güçlüden yana değil, hakta ve kanunda olmalıdır.

Bugüne kadar maalesef tam tersi olmuştur Türkiye'de.

Türkiye'de son askeri darbeyi gerçekleştiren general ise güney sahillerinde yaşıyor.

Resim sergileri açıyor, pop şarkıcılarla yanak yanağa pozlar veriyor, siyasete ilişkin beyanatlar veriyor. Yani burada Kenan Evren kastediliyor.

Bir suç yaptırımsız kalırsa suç olmaktan çıkar. Meşruluk kazanır, sistemin işleyişinin parçası haline gelir.

Zira kural ve ülkenin yerini güce tapınma, güçten medet umma alır.

Öylesine ki hukuku katledenler yolsuzluk ve ahlaksızlık yapanlar değil, bu katliamlara (soykırımlara) ve soygunlara işaret edenler suçlu ilan edilir.

Türkiye bunu hep böyle yaşadı ve yaşamaya da devam ediyor gibi geliyor bize…

Evet!

Allah encamımızı hayreyleye..

Sonumuz nereye gider belli değil.

Ancak tek kurtuluşumuz büyük üstad Bediüzzaman Said-i Nursi'nin buyurduğu gibi, "Ya yeni hal, ya izmihlal!"

Yani Türkiye'ye yeni bir bilim ve ahlak penceresi açılmalı veyahut da sonuç yoklukla faturalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

Zira bugünkü haliyle ülkemiz kendini tüm insanlığın müşterek tehlikesi olan ahlaksızlıktan bir türlü kurtaramıyor da ondan.

En derin saygılarımla…