TÜRKİYE BARSAKLARINI MI TEMİZLİYOR!?

Evet sevgili okurlar!
Ülkemiz her gün biraz daha dağınıklıktan toparlamaya, karanlıktan aydınlığa, cehaletten bilimselliğe, bölünmeden bütünlüğe doğru dev adımlarla ilerlemektedir.
Bu münasebetle; toplumun yüzü gülmektedir. Umit veren bir güvence içerisinde yaşamaktadır.
Bana göre topluma bu şansı veren de elbette ki iktidarın dirayetli Başbakanıdır. Ve iktidar partisidir.
Gerçekten gün gittikçe tünelin sonu aydınlık olarak görünmeye başladı.
Yıllar yılı aldatılan bir toplum, arkasından vurulmak istenen bir ülke bugün büyük acıları geride bırakarak, toparlanmaya, birleşmeye, birlikteliğe ve içteki karanlığı aydınlığa çevirmeye çalışmaktadır. Ve dev adımlarla yürümekte!.
Bakınız sevgili can dostlar!
Kim inanıyordu ki bir gün gelir Emniyet Teşkilatı’nın ikinci adamı uyuşturucu şebekeleriyle işbirliğinden dolayı tutuklanır.
Kim inanıyordu ki; Askeri savcı Albay Ahmet Zeki Üçok çürük çetesinin kilit ismi olarak derdest edilir.
Kim bekliyordu ki; emekli generallerin dokunulmazlıklarına toz kondurulsun? Bugün bir çoğu 'kodeste'!..
Kim inanıyordu ki "Çürük"çüler davasının ön saflarında Askeri Albay yer alsın?
Gerçekten bu tür şeylerin oluşması, gelişmesi insan havsalasında bile geçmiyordu. Ama bugün; 'hayal' değil, gerçek.
Demek ki ülkemiz devletiyle, milletiyle, taşıyla toprağıyla yeni, berrak ve nurlu bir atmosfere girmiştir ve dev adımlarla ilerleyerek yürümektedir.
Kim inanıyordu ki; Danıştay vakasındaki hakimi öldüren Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan çıkıp basın mensuplarına şöyle bir beyanda bulunsun:
"Oğlum deli değil, ama duruşmaya zorla getiriliyor… Peki Ergenekon yöneticisi olmaktan yargılanan Prof. Haberal, General Şener Eruygur ve Tuğgeneral Levent Ersöz niye duruşmaya getirilmiyor?.. Onların hastalığı ne, raporları niye açıklanmıyor?"
Hele hele Ergenekon Terör Örgütü’nün baş savunucusu ve müdaf-i olarak geçinen CHP lideri Deniz Baykal’ın partisinin kilit adamlarından Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay’ın kardeşi Mustafa Fehmi Okay ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ikinci adamı Emin Arslan ve iki polis müdürünün uyuşturucu kaçakçılığından tutuklanması ve aynı zamanda uyuşturucu baronu Habip Kanat’ın sağ kolu olduğunu kim düşünebilirdi?
Demek sevgili okurlar, Türkiye ilerliyor, şeffaflaşıyor ve barsaklarını temizliyor.
Kim ne derse desin; ipin ucu artık P…… elinden kaçmıştır.
Gün halkın günüdür, gün milletin günüdür.
Artık yürü milletim yürü yürüyebildiğin kadar…
Nereye yürü?
Ahlaka, imana, islama, şerefliliğe ve yüceltmeye doğru yürü demeliyiz artık.
Vakti gelmiş geçmek üzere bile…
Ama tüm bunlara rağmen yine dünkü basınımızın tüyler ürpertici manşetlerini görünce insanın içi burkuluyor.
Ve şu soruyu sorduruyor:
Demek Türkiye hala da kendini maceracı karanlık odakların mezaliminden tamı tamına kurtaramamıştır.
Yine de bu karanlık bazı odaklar devleti içten içe kemirmeye çalışıyorlar, ülkeyi devletiyle, milletiyle kendi çıkar ve rantları paralelinde yönlendirmeye çalışıyorlar…
Ülkeyi kendi vesayetleri altına almak istiyorlar…
Gerek ekonomiksel olsun ve gerekse dikta rejimlerine yönelik olsun…
Bakınız Taraf Gazetesi dünkü manşetinde ne yazıyor:
"Havan Mermisi Kızı Parçaladı"
Manşetin alt yazısı şöyle:
"Diyarbakır’da köy yakınında koyun otlatan ilkokul öğrencisi Ceylan, Alay’dan atıldığı öne sürülen Havan Topunun patlamasıyla can verdi…"
Haber şöyle devam ediyor:
"OKULDAN ÇOBANLIĞA
Lice ile Genç ilçesi arasındaki Demirbağ köyünde yaşayan 15 yaşındaki Ceylan Önkul, dün koyun otlatmak için evden ayrıldı. Bu sırada genç kızın üzerine Tabantepe Alay Komutanlığı’ndan atıldığı öne sürülen havan mermisi düştü.
CESEDİ KARAKOLDA…
Ceylan’ın parçalanmış cesedi köylüler tarafından bulundu. Olayın askeri birliğe haber verilmesinin ardından genç kızın cesedinin Bingöl’e bağlı Abalı Karakolu’na götürüldüğü öğrenildi…"
Aynı gazetenin ikinci manşet şöyle:
"Tıp Çaresiz Kaldı"
Haber şöyle devam ediyor:
"Maliye çok kazandıkları halde, her yıl sıfır kazanç beyan eden doktor, avukat ve eczacılara yönelik vergi incelemesi başlattı.
PARASIZLIKTAN ÖLECEKLER
Üç meslek grubunun kazançları ve harcamaları tek tek gözden geçirilecek. Geçen yıl yapılan denetimlerde avukatların yüzde 17.3’ünün, doktorların yüzde 11.6’sının, eczacıların da yüzde 4.3’ünün zarar ya da sıfır gelir beyan ettiği belirlenmişti."
Yeni Şafak Gazetesi ise dünkü manşetinde şöyle diyor:
"Bamya tarifesi çeteyi bıktırdı
Çürük çetesinin kilit ismi askeri savcı Albay Üçok’un parasız adım atmadığı ortaya çıktı.
Çete üyelerinin telefonda ‘Bamya parasız babasını tanımaz’ dediği tespit edildi.
Masraflar çetenin belini kırdı
Para karşılığı sahte çürük raporu ve TSK arazisini yağmadan tutuklanan Hava Kuvvetleri Askeri Savcısı Albay Ahmet Zeki Üçok’un lüks harcamaları çeteyi canından bezdirdi…"
İşte bakınız değerli okurlar!
Demek anlaşılan odur ki Türkiye artık barsaklarını temizliyor ve kokuşmuş kan ve irinle dolu yaralarına neşter atıyor…
Neşter vurmakla kan ve irin fışkırtan o yaralar hastayı biraz olsun rahatlatıyor.
İşte bakın, kamunun kilit kuruluşlarından olan TSK, Emniyet ve yargı gibi en önemli kuruluşlar, bünyelerinde böylesi ahlaki çöküntülerle karşı karşıya kalmışsa, bu demektir ki devlet sistemiyle, rejimiyle batmaya mahkumdur.
Tüm bu yazdıklarımıza rağmen, bir de "Albay Temizöz’ün Yargılanması" başlıklı gelen bir haberin bazı önemli paragraflarını sizinle paylaşmak istiyorum…
Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği dilekçede gizli tanık Hıdır Altuğ’un, "Hanifi Avcı beni yönlendirdi" sözlerinin gerçeği yansıtmadığını bildirdi.
Avcı, bu şahsın bazı kişilere birlikte dayanışma içerisinde hareket ettiği anlaşılmaktadır…
Hanifi Avcı her ne kadar bu Hıdır Altuğ’u yalanlıyor ise de hiç de bizi ve kamuoyunu tatmin edebilecek durumda değil…
Hanifi Avcı ne derse desin hiçbir zaman Hıdır Altuğ’un ileri sürmek istediği bazı ana unsurlarından kendini kurtaramaz.
Bize göre yalnız Hanifi Avcı değil, Diyarbakır’da değişik tarihlerde görev yapan, özellikle bu terör süreci içerisinde görev yapan birçok Jandarma Alay Komutanları, Emniyet Müdürleri, bazı Vali ve Vali Yardımcıları hiçbir zaman kendilerini bölgedeki içi çürük, dışı temiz elma gibi görüntü veren feodal yapıya sahip sözüm ona cebi dol işadamları geçinen ama işini de çok iyi bilen (!) bazı kimselerin dostluğundan kurtaramazlar…
Gah kirvelik oluyor, gah hayat arkadaşı oluyor, gah gece arkadaşı oluyor, daha neler neler…
Ama bu dostluğun içinde gizliden gizliye çok önemli rantlar söz konusu…
PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın ve Hıdır Altuğ’un beyanları kesinlikle birbiriyle örtüşmektedir.
18 Eylül 2009 tarihinde görülen duruşmada sanıklardan "Gizli tanık Sokak Lambası" şifresini taşıyan itirafçı Hıdır Altuğ savunmasında, iddianamede ‘Sokak Lambası’ adı altında ifadesi bulunan gizli tanığın kendisi olduğunu anlatmıştır.
Davada aynı zamanda sanık olduğunu belirten Altuğ, ifadesinde şunları söylemiştir:
"Geçimimi sağlamak amacıyla bir inşaat şirketinde çalışıyordum. Şantiyede kalıyordum. Patronum Ali İhsan Kaya’nın çevresi çok genişti… Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Recep Güven ve Eskişehir Emniyet Müdürlüğü’ne atanan Hanifi Avcı gelip giderlerdi." diyen Altuğ, bize göre bazı gerçekleri gizlemiştir.
Her ne kadar Recep Güven ile Hanifi Avcı’yı söylüyor ise de, dönemin Jandarma Alay Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu ile Mecit Korkut’u niye söylemiyor.
Levent Ersöz ile Cemal Temizöz’ü niye söylemiyor?
Bunların da aynı ekibin içinde olduğu bizim malumumuzdur.
Zira Abdülkadir Aygan’ın yazdıklarına ve söylediklerine göre Hıdır Altuğ ile Abdülhakim Güven, anılan işadamının yazıhanesinde JİTEM’in mensuplarıyla bir araya gelerek bazı yerlere ve kişilere suikast düzenlemek için anlaşmaya oturuyorlardı.
Tüm bunlara rağmen ne oluyor da aynı işadamıyla işbirliği yapan, dostluğu kuran, Valisinden, Vali yardımcısına kadar, Emniyet müdürlerinden Jandarma Alay Komutanlarına kadar etrafında yer almaları neyin nesiydi acaba?..
Kim, kimin kaşına, gözüne aşıktır acaba onu bilemiyoruz.
Bu sevda, bu ne muhabbet? Sormazlar mı…
Hanifi Avcı şikayet dilekçesinin bir paragrafında şöyle diyor:
"Hıdır Altuğ yalan söylemektedir. Ben ne kendisiyle, ne ifadesinde belirttiği Recep Güven ile ne de Ali İhsan Kaya ile 4.5 yılı aşkın süre içinde bir araya gelmedim. Yakın çevremde herkes bilmektedir ki benim Recep Güven ve Ali İhsan Kaya ile kişisel sorunlarım olup bu kişilerle çelişkili biriyim. Son 4.5 yıldır bu kişilerle hiç yan yana gelmedim, görüşmedim, konuşmadım. Ayrıca, şahsıma ait veya resmi olarak kullandığım telefonların görüşme bilgileri incelendiğinde, son 4,5 yıl içinde bir defa bile telefonla bu kişilerle görüşmediğim görülecektir."
Demek ki bu ifadenin mefhumu muhaliften anlaşılıyor ki Hanifi Avcı 4.5 yıl öncesine kadar Ali İhsan Kaya ve Recep Güven ile görüşüyormuş…
Hıdır Altuğ’un ifadesine göre bu tanışıklık ve bu dostluk uzun süreden beri devam etmiştir.
Nasıl oluyor da bu kıymetli işadamıyla (!) 4 – 5 yıldır bu muhabbet kesilmiştir.
Sormazlar mı, "Hayrola, bu ne turşu, bu ne lahana, bu ne perhiz sayın Avcı?"
En derin saygılarımla…