TÜRKİYE FERYAT EDİYOR

Evet, sevgili SÖZ okurları.
Konuya girmeden evvel Diyarbakır Söz Gazetesinin okur müdavimleri olmanız hasebi ile sonsuz şükranlarımızı sunar daima sağlık ve mutluluklar içinde olmanızı Yüce Allah’tan dileriz.
Bugünkü sohbetimize başlık olarak koyduğumuz "Türkiye Feryat Ediyor"
Evet, gerçekten Türkiye feryat ediyor.
Ve son zamanlarda adeta matem üzerine matem içinde kıvranıp duruyor.
Bunun sebebi mucibesi de devletin genel olarak siyasal, sosyal, kültürel ahlakı gibi tüm içtimai hayat faktörleri keşmekeşlikler içerisinde olmasıdır.
Terör, kargaşa, akıtılan masum insanların kanı.
Mağdur ve biçare ailelerin gözyaşları.
Bunlar yetmiyormuş gibi her Allah’ın günü Karayollarında yaşanan büyük trafik katliamları.
Nice aileler bir çırpıda kaşla göz arasında, yok olup gidiyor.
Anlayacağınız 'felaketler' zinciri.
Evet, tüm bunlara ilaveten Devletin 'kurumları' içerisinde, ülkeye ve millete karşı beslenen 'senaryolar'.
Bakınız!.
Yaklaşık 6-7 yıldan beri TSK’nın bünyesine sızan ataist ve ateistlerin despotça monarşi düşüncenini dayatması.
28 Şubat’ta zorbaca milli irade ile iktidara gelen hükümetin alaşağı edilmesi..
Yani inançsız bazı darbeci generallerin devletin bu şanlı kurumunu kendi ideolojik ve çirkin emellerine alet ederek onun gölgesine sığınmaları.
Bu süreç Türkiye insanının yutabilecek, hazmedebilecek, dayanabilecek bir hal değildir.
Halk feryat ediyor, zaman zaman, yer yer bildiriler dağıtıyor.
Hukuksal çevreler, Türkiye’nin hukuk dışılık dayatmalı zorbalıklarla karşı karşıya olduğunu resmi ve gayri resmi dille açıklamada bulunuyor.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Danıştay’ın meslek liseleri öğrencilerine karşı üst üste aldığı hukuk dışı iki karar.
CHP ile MHP hariç gerek STK örgütleri olsun ve gerekse medyanın önemli yazarları olsun ve gerekse üniversiteye hazırlanan öğrenciler ve aileleri olsun herkes büyük matemler içerisinde adeta kan ağlıyor.
Bugün yazılı medyanın hemen hemen birçok sayfalarında şöyle bir başlık vardı:
"ÖSYM Başkanı da katsayıya isyan etti"
Ve haber şöyle devam ediyor;
Danıştay’ın katsayı kararına bir eleştiride ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan’dan geldi.
Yarımağan, Alan- Alan Dışı arasında çok büyük bir fark olduğunu bu farkın kapatılmayacak kadar büyük olduğunu, "Ben bir değişiklik yapılması gerektiğine inananlardanım" diyor.
Ayrıca "Baroların da yargıya güveni kalmadı" başlıklı yazı bir çok hukukçu cübbelerini giyerek antidemokratik olan bu uygulamaları protesto etmektedir.
Kayseri Barosu Başkanı Av. Ali Aydın, Danıştay’ın katsayı düzenlemesi ile ilgili yürütmeyi durdurma kararına ilişkin "İstanbul Barosu’nun katsayı düzenlenmesi ile ilgili davaları yargıya olan güveni tamiri imkansız bir şekilde zedelemiştir." diyor.
Aydın 16 İlin Barosu adına bir basın toplantısı düzenledi.
Danıştay 8. Dairesi’nin verdiği yürütmeyi durdurma kararının yasal değil, siyasi olduğunu belirten Aydın şöyle devam etti; "İstanbul Barosu tarafından açılan her davanın peşin peşin kabul edilecek havası ile verilen kararlar yüz binlerce öğrenciyi perişan etti."
İşte bakınız sevgili okurlar.
Türkiye bu tür hukuk dışı keyfi ve ideolojik olumsuzluklara karşı ayaklanmaktadır.
Hiç kimsenin hakkı yoktur, toplumu ve milletin tarihi varlığını, kültürünü, ahlakını, inancını, kendi kirli siyasi ideolojilerine alet edip herkesi tek tip insan yetiştirme gayesi ile hukuku temsil eden yargının önemli mercilerini alet etsin.
Tek kelime ile bu tür olumsuzluklara yönelik halk nefret ediyor ve böylesi ayıplarına karşı "tuh" diyor.
Yani tükürüyor.
Kimlerin yüzüne acaba?
İşte hukuku kirli emellerine alet edenlerin yüzüne.
Bu devlet her şeyden evvel milletiyle bütünleşmiştir.
Tarihi gelenek ve göreneklerini, örf ve adetlerini yaşamak için 7’den 70’e kadar elbette ki birbiriyle omuz omuza vererek antidemokratik hukuk dışı mezalimlere karşı ayaktadır ve direniştedir.
Böyle yağma yok.
Herkes rasgele geçimini milletin bütçesinden temin edip millete rağmen milleti yönetmeye hakkı yoktur ve toplum buna geçit de vermez.
Onun için yazımızın başında dedik ki millet feryat ediyor.
Evet, gerçekten halk feryat ediyor, matem içerisindedir.
Bunun en büyük nedeni de TSK’nın bünyesindeki darbeci anlayışların hükümranlığı ile yargının da yanlış ve ideolojik tutumlarıyla mesleği taassup dayanışmasının varlığı yüzündendir.
Son zamanlarda Peygamber Ocağı olarak bilinen ve inanılan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde türeyen cunta çeteleri, mafya türü dayatmaları gerçekten halkı endişelendirmektedir.
Genelkurmay Başkanımızın sık sık çıkıp;
"Sabrımız taşıyor, Artık dayanacak gücümüz kalmadı, Bizim de elimizde bilgi, belge ve bulgular var, ya birde biz açıklarsak ne olacak" gibi beyanlarda bulunuyor ise de medyanın önemli unsurları adeta alay edercesine kendisini yalanlıyor.
Demokratik bir çerçevede direniş gösteriyor.
Gerçekten de Genelkurmay Başkanı’nın bu yanlış tutumuna karşı medyayı desteklememek de elde değildir.
Bize göre, TSK’nın bünyesinde yetişen birçok yüksek rütbeli subay ve generaller, daha fazla dış düşmanlara karşı güçlenerek, birleşerek meydan okuma yerine, içe yönelik politikalar üreterek, siyasete müdahale ederek halkıyla kavga içerisindedir.
Halkın inancıyla alay edercesine Yüce İslam dinine karşı gayri hukuki yöntemlerle keyfi ve Marksiszme dayalı yanlış ideolojilere dayanarak İslam dinine karşı adeta kin beslemektedirler.
Ve mutlak bir inançsızlık içerisinde bulunmaktadırlar.
Konuştuklarıyla, uygulamaları hiç birbirini tutmuyor.
Zaman zaman kendilerini savunmak maksadı ile bazı açık oturumlarda konuşurken sözüm ona kendilerini savunurlarken, sapla samanı birbirine karıştırarak ne konuştuklarının farkında olmayıp kendi inançsızlıklarını ele veriyorlar.
Bakınız, 14 Şubat 2010 tarihli Emekli Yarbay ve eski Milletvekili Sayın Tevfik Diker beyefendinin kaleme aldığı bir tarihi gerçeği burada sizinle paylaşmak istiyorum.
Sayın Diker şöyle diyor!
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un; ‘Elimizdeki belgeleri açıklarız’ sözüne tepki gösteriyor.
Başbuğ’un yanlış yolda olduğunu anlatan Diker "Genelkurmay Başkanlığı, ağlama, mazeret üretme veya üstü kapalı tehdit mesajları gönderme makamı değildir" diyor ve ekliyor:
Genelkurmay Başkanı, doğruları elindeki belgeleri kamuoyuyla ve Yüce yargıyla paylaşma makamıdır.
Orgeneral Başbuğ, en yakın zamanda elindeki belgeleri açıklamazsa TSK içerisindeki güvenilirliğine de gölge düşer.
Ve TSK’ya da büyük zarar verir.
Başbuğ’da kabullenmeli ve gereğini ona göre yapmalıdır ki Peygamber Ocağı TSK’ya sızmış bazı darbeci cuntacı ve hortumcu kadrolar TSK’ya çok zarar veriyor.
TSK’ya sızmış bütün ayrık otları temizlenmelidir.
Bizler TSK ile içerisine sızmış ayrık otlarını ayrı ayrı değerlendiriyoruz..."
Keşke Paşaların bir elinde Kur’an, diğer elinde Bilgisayar olsaydı ve alınları secde görseydi.
Yani milletin değerleriyle örtüşe örtüşe hareketler içerisinde bulunsaydılar ne güzel olurdu.
İki de bir tuttukları sözde kurtuluş dalı irtica yani İslam dini, Mürteci; İslam dinine inanan kişiler.
Sayın Diker açıklamalarında devamla şu ifadeleri kullandı;
Bence irtica değil itibar gelir.
Namazında niyazında olan Paşaların yönettiği TSK’da ne darbeci ne cunta ne de hortumcu olur.
Yani böyle bir ordu, ne 28 Şubat postmodern ne de 27 Nisan muhtırası gibi antidemokratik yollara tevessül etmez.
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ vakit geçmeden TSK içindeki ayrık otlarını temizlemeli ve TSK’daki eğitim sistemini milletin değerleriyle çakışmaktan kurtarılmalıdır.
Evet, sevgili okurlar.
Bir önceki gün Yeni Şafak’ın yazarı Ayşe Böhürler, "İthal Jargonlar" başlıklı yazı ile köşesine şunları taşımıştı.
İdeolojik olarak tanımlama, Türkiye’de mesleklerin çözümünün önünde en büyük engeli oluşturuyor. "İdeolojik" kelimesine yüklenilen anlam tanımı yapan tarafa göre değişiyor.
Dış güçler İthal jargonlar düşünemeyen Türk Aydınlarına yeni fikirler, üreten yabancı vakıf ve dernekler…
Her türlü eleştirileri ve eleştirmenleri birbirinden farklı olsa da savunmada ortaktır.
Kurulu düzen en iyi değişimi isteyenler ise sorunlu.
Evet, sevgili can dostlar.
Ayşe Böhürlerin "İthal Jargonlar" başlıklı yazıyı kaleme almış ama uzun uzadıya yazmış.
Hepsini bugün bu köşeye sığdıramadım.
İnşallah devamını bir sonraki yazımızda sizlerle paylaşacağız.
En derin saygılarımla.