TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR (IV)

Evet, sevgili okurlar, TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR yazı serimizin bugün dördüncüsü.

Bilindiği üzere son bir aydan beri yani 17 Aralık 2013 depresyonundan bu yana gerçekten Türkiye ne yaptığının farkında değil gibi geliyor bize.

Özellikle iktidarla-muhalefetin bu hengâmedeki şiddetli kavgaları hiçte hayra alamet değil.

Bugün dünyayı titreten işkenceyle öldürülen Suriyeli Müslüman kardeşlerimizin fotoğraflar hepinizin malumudur.

Vahşetin ve dehşetin de ötesinde!

İnsanlık dışı "mezalimin" hakikat resimleri.

Türkiye'de toplumun büyük kesiminde, siyasi partilerden, "tepkiler" yağmakta.

Olay lanetlendiği gibi, "hesabının" sorulması isteniyor.

Ama ne var ki ana muhalefet partisi olan CHP’den bu kirli manzara karşısında Nusayri dürzü Egoist-Marksist Rusya'nın kölesi durumunda olan Beşşar Esed için hiçbir kınama gelmemesi sizce manidar değil midir?

Tabi ki "sükût ikrardan ibarettir" prensibiyle yola çıkarsak görünen odur ki Allah korusun eğer Türkiye'nin kaderi de böyle bir Sosyalist-Marksist CHP anlayışıyla karşı karşıya kalırsa bir gün aynı ekip Suriye'nin BAAS rejimini hiç aratmayacak, vahşetleri ülkemizde yaşatır.

Ki bu noktada hayli iştahlı ve işe yatkın görünmektedir.

Nitekim tarih tekerrürden ibarettir kaidesiyle cumhuriyetin kuruluşundan 1950'lere kadar gelen sürece bakın.

Yani tek parti şeflik dönemi.

Türkiye hiç te "Suriye'de yaşananlardan" geri kalmamıştır.

Ama o dönemlerde teknoloji ileride değildi, böyle manzaraları çekme imkânı da yoktu.

Ne yapılmışsa derin devletin derin kirliğinde saklanmış, saklı tutulmuştur.

***

28 Şubat'taki üçlü koalisyon hükümeti dönemine bakın.

Ki kısa bir zamandır bu tarih.

Tabi ki, 1980 ila 2000'li yılları birlikte görmek lazım.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çeşitli terör örgütleri ihdas edildi.

Derin devlet, çeşitli terör örgütlerini ihdas ederek, bölgede oluk gibi kan akıttı.

Aynı dönemin MİT Bölge başkanlığındaki faaliyetler.

Babayı oğulla öldürtüp, evlatla aileyi karşı karşıya getiren nice kanlı tuzaklar organize edildi.

Bu terör örgütlerinin mensupları ne yazık ki MİT'e taşeronluk yapmışlardı.

Nice nice insanları gece yarıları sabah namazında evinde aldılar, camilerden alınan imamları götürüp işkence yoluyla öldürdüler.

İşkenceler yaparak, derilerini bıçakla soyup vücutlarında cep bile yaptılar.

Yakılarak, kafasına tek kurşun sıkılarak öldürülen, binlerce insan var.

Öyle inanıyorum ki, bunun gizli görüntüleri hala da derin devletin arşivlerinde vardır.

Belki MİT'in arşivlerinde de mevcuttur.

Tabi yok edilmemişse.

***

Zira dönemin Başbakanı Ecevit idi.

Yardımcıları da Mesut Yılmaz ile Devlet Bahçeli.

Üçlü bir koalisyon hükümetiydi.

Hatırlayın, o dönemde "işkence infazların" video görüntüleri ortaya çıktı.

Tabi ki, kamuoyuna yansıtılmadı.

Sadece onlar izlediler, bir kaç savcı ve hakim.

Ama kamuoyundan saklı tuttular.

Evet, gerçekten Allah inancından yoksun siyasi inançlar yeryüzünde var oldukça insanlık dünyası daha çok badirelerle karşı karşıya kalacak.

28 Şubat'taki derin kirlenme devam etmekte olup, 2002'de kurulan AK Parti hükümetine kumpas kurarak kaç defa darbe teşebbüsünde bulundu?

Ergenekoncu, Balyozcu, Ulusalcı generallerin ortaya koyduğu plan ve hareketler ki hepsi deşifre oldu.

Bu vesayetçi dirence rağmen AK Parti direndi.

Partinin kapatılmasına kadar planlar yapıldı.

Güdümlü ulusalcı bazı yargı mensupları aynı o paralelde hükümeti yıkmaya devirmeye çalıştılar.

Hatta dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu medyaya şöyle sesleniyordu:

'28 Şubat bugüne münhasır değil 1000 sene devam edecektir'!

Bu ifadesi hala zihinlerde tazeliğini koruyor ve silinecek gibi de değil.

***

Muhafazakâr bir Türkiye, Türküyle, Kürdüyle, Acemiyle inançlısıyla, camisiyle-cemaatiyle “El-ele vererek” büyük bir dayanışma içerisinde yola çıkarak Ak Parti'yi iktidara getirmiştir.

Bu sayede iktidar güçlenmiş Başbakan Erdoğan'ın liderliğinde ulusalcılara, darbe çetecilerine karşı başarılı bir mücadele verilmiştir.

Ama bugün görünen odur ki "TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR" soru başlıklı yazı serimizi, dört günden buyana siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz!

Ve diyoruz ki gerçekten "TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?"

Bu soru hala da tazeliğini koruyor.

Bu kez TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR değil de AK PARTİ NEREYE GİDİYOR sorusunu sormak durumunda kalıyoruz.

Nedeni de, iktidar partisi son iki ay içerisinde ne yaptığının farkında değil.

Tabiri caizse, hafıza kaybı yaşıyor.

Büyük bir yalnızlık içerisinde Türkiye bu kez kendi içindeki tarihi dost ve yandaşlarıyla kaos yaşıyor, birbirini yok etme noktasında mücadele etmekten hiç çekinmiyor.

Bize göre bu da iktidarın yavaş yavaş erimesine ve düşmesine neden olabilecek birer alâmetifarikasıdır.

***

Bakınız sevgili okurlar.

Üç dört günden beri görünen manzara şöyledir.

Ne kadar namaz kılan polis varsa, inancı gereği muhafazakâr olan ailelere mensup olan emniyet teşkilatında kim varsa.

Ki yargı mensupları da dâhil olmak üzere!

Birçok yönüyle cemaatçi suçlamasıyla kıyıma tabi tutuluyor.

İşlerinden, görevlerinden alınıyor ya pasif görevlere veriliyorlar, ya da işten el çektiriliyorlar.

Doğrusu iktidar öylesine bir muamma içerisindedir ki akşam iktidar hakkında, Başbakan hakkında ne söylemişsek, methü senalarını yapmışsak ertesi gün tam tersi bir tablo ortaya çıkmaktadır.

Otaya çıkan bazı yanlış uygulamalar insanı der demez, sorgulamaya götürüyor.

Çünkü dindar Müslüman devlet görevlilerine cemaatçilik ya da fettullahçılık adı altında yaftalar takılıyor ve görevlerinden alınıyorlar.

Yerine de ulusalcı anlayışa sahip ne idüğü belirsiz düşüncenin peşinde koşan insanları önemli görevlerin başlarına getiriyorlar.

Şahsen dün öğrendik ki Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Sayın İlker Çetin beyefendi Uşak'a atanmış.

Aynı zamanda tenzili rütbeyle.

Yani Cumhuriyet Başsavcısıyken Uşak'a Cumhuriyet Başsavcılı vekili olarak atandı.

Doğrusu beni hayrete düşüren bir atamadır bu.

Çünkü Sayın Başsavcı Çetin 3 sene gibi bir süre içerisinde Diyarbakır'da görev yaparken, herkes ama herkes, sağcısı olsun solcusu olsun, inançlısı olsun, inançsızı olsun bilaistisna herkes ama herkes kendisinden memnundu.

Memnuniyetlerini ifade ediyordu.

Elbette ki inançlı bir şahsiyetti.

Ne oluyor da cemaatçilik yaftasını böylesine bürokratlara takarak hem kendilerinin morallerini hem de halkın morallerini bozmaya neden oluyorlar?

Bize göre hiç kimsenin buna hakkı yoktur.

***

Evet bundan 10 sene önce gerçekten bu parti iktidara gelmeden evvel ulusalcılar laikçi Kemalistler, Cumhuriyet Halk Parti anlayışına yatkın olan vesayetçi Ergenekoncu generaller devlet bünyesinde ne kadar inançlı görevliler varsa idi, subayından tut, polisine kadar, yargıcına kadar ama yekvücut olarak cımbızla ayıklayarak "bu irticacıdır, bu cemaatçidir, eşinin başı örtülüdür" diyerek tasfiye ediyordu.

Uyduruk bahanelerle devlet bünyesindeki bürokratların kıyımına giren ulusalcıların bıraktığı yerden, her nedense şimdi Ak Parti farklı bir hışımla devam etmektedir.

Bu hususta kesinlikle bu halk böylesine icraatlara sağlam bir bakışla bakmıyor ve bakamıyor.

Ak Parti son dönemlerde kendi bünyesine taşıdığı eski Doğru Yol'un mensuplarıyla ANAP'ın mensuplarıyla yol alma çabası bize göre hayra alamet değildir.

Geleceği de aydınlık görünmüyor.

Sormak gerekir bunlar geldikleri "partide bir eser ve başarı" ortaya koymuşlar mıdır ki, AK Parti'ye bir hayırları olsun.

Ya da partiye üstün bir seviye getirsinler.

Ne mümkün.

Hiç te bir hayırları ve katkıları olmamıştır.

Nasıl ki Doğru Yol ve ANAP böylesi insanlar yüzünden iflasa gitti.

Korkarım ki çok yakın bir süre içerisinde Ak Parti de aynı sonu yaşasın.

***

Evet, tekrar ediyoruz!

TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR değil de AK PARTİ NEREYE GİDİYOR şeklindeki sorumuzu yeniliyoruz.

Acaba iktidar derin mihraklardan sinyal mi almış?

"Siz muhafazakârlık adı altında bu görevi yapın ve generallerimizi cezaevinden çıkarın ve suçunuzu itiraf edin ki  'TSK'ne kumpas kurulmuş' ifadesi kullanın ve harekete geçip o kumpası kaldırın."

Gizli emirle karşı karşıya kalmış durumda mıdır bu iktidar?

Bu nedenle AK PARTİ NEREYE GİDİYOR ikmal oluyor.

Neyse soruyu cevaplandırmak yine Ak Parti'ye ve Sayın Başbakan'a bırakalım.

Gerçekten yürek acısı bir hal yaşanıyor.

Türkiye ve Ak Parti çok büyük badirelere sürüklenmek isteniyor.

Anlayacağınız dost kim, düşman kim belli değil.

Eğer bir istihbarat teşkilatı Suriye'ye yardım veya lojistik destek taşıyan tırları huduttan geçiremeyecek ve aratmaya kadar zayıf düşüyorsa gerçekten bilemiyoruz Türkiye ve iktidar partisi nereye gidiyor?

Sormazlar mı acaba bu ne biçim istihbarat teşkilatı ki yardım taşıyan araçları hudutta aratıyor ve bağlatıyor?

En derin saygılarımla.