TÜRKİYE’DE PROVOKATÖR AJANLAR KOL GEZİYOR!!!

Evet, sevgili okurlar!

Hiç kuşkusuz ki, bu köşede ele almak istediğimiz çok önemli konular söz konusu olmuştur.

Yıllardan beridir de yazıyoruz, çiziyoruz, dilimizin döndüğü kadar, "hakikatleri" sizlere aktarmaya çalışıyoruz.

Ki üzerinde önemle durmak istediğimiz ana hedef ve tek strateji devlet, millet ve ülkenin "hali perişanlığının" gün gibi aşikâr olması ve bunun için de; çözüm üretilmesidir.

Ama kime dersin?

Ülke, millet ve devlet her gün biraz daha tahribatı yüksek badirelerle karşı karşıya gelmektedir.

İşte şuan ki durum.

Devlet otoritesinin içine enjekte edilmiş önemli kavramların "kargaşasıyla' ülke bir türlü yönünü belirleyemiyor.

Kamu kurum ve kuruluşları birçok yönüyle fikir ayrılığı içerisinde, birbirine husumet besliyor.

Yaşanan bu kargaşalar yüzünden ne yazık ki; devletle millet bir türlü barış meydanında imtizaç bulamıyor.

Ne kadar barış süreci ileri sürülüyorsa da, şuan oluşan güvensizlik algısıyla maalesef kimse artık buna inanamıyor ve halk yaratılmak istenilenleri yutmuyor.

Zira her şey orta yerde, bıçak kemiğe dayanmış.

Diyoruz ya!

Burası Türkiye…

Kimin eli kimin cebinde belli değil.

Kurt daima dumanlı havadan faydalanıyor. Yırtıcı siyasetin aç kurtları, ister muhalefet olsun, ister iktidarlar olsun.

Hepsi, bilaistisna!

Hele hele medya gruplarına bakıldığında gerçekten insan ne yapacağını şaşırır ve her şey akla ziyan durumda.

Öyle ki, insan havsalası bunca hıyanet erbaplarının Türkiye’deki varlığını kaldıramıyor.

Çarşı pazara gittiğinde artık öyle bir hal almış ki, vatandaş ev ihtiyacını temin eder etmez kuşku ve endişe içerisinde ‘evime rahat dönebilir miyim, dönemez miyim’ kaygısını taşıyor, korku yaşıyor ve bunalım içinde…

Evet!

Kavram kargaşası dedik ya!

O kadar hile ve oyunlar orta yerde oynanıyor ki; öylesine kirli sahnelere kirli senaryolar konuluyor ki "kime ne diyeceksin?"…

Çünkü Devlet ve halk birbirine artık güven sağlayamıyor.

Hele hele siyaset alanında!

Bu halk ne siyasete ne de siyasetçiye güvenmiyor.

Sormak istiyorum mevcut anayasa ve bu anayasadan kaynaklanan antidemokratik yasalar ve yönetmeliklerle ne zamana kadar bu halk boğuşacak?

Yönünü şaşırmış, adeta bunalım içine girmiş bir toplumun varlığı söz konusudur.

Tarihi Cumhuriyet Halk Parti’nin Kemalist ve laik anlayışı paralelinde devlet çizgisini değiştirmiyorsa, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olmasa dahi "zihniyeti" her daim iktidarda bulunuyor.

Zira yasalar, anayasa, yönetmelikler, kanun hükmündeki kararnameler, her ne ise tüm gücünü Cumhuriyet Halk Partinin Kemalist ruhaniyetinden alıyor ve gelen giden muhafazakâr iktidarlar dahi olsa o ruhaniyetle kalkıp oturuyor.

Darbecilik mi, evet 90 seneden beri Cumhuriyet Halk Parti bu anlayışın önderliğindedir.

Bakınız sevgili dostlar!

Mevcut Ak Parti iktidarı on iki yıldan beri iktidarda olduğu halde, bir türlü muktedir olmadı.

Bu halk, her seçimde büyük salt çoğunlukla AK Partiye ve bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a büyük potansiyelle oy verdiği halde, ne yazık ki Ak Parti dahi iktidar olarak kendilerini Cumhuriyet Halk Partinin Kemalist anlayışından koruyamıyor ve halkın tarihi inancı paralelinde de halka bir şey veremiyor…

Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun da sık sık kullandığı “Kamu düzeni esastır” ifadesi gerçekten bilimsel bir ifadedir ve hakikattir.

Ama kamu düzenini bozanlarla, fesat ve bozgunculuk çıkaranlarla da bir türlü devlet başa çıkamıyor ve çare de üretemiyor.

Bakınız, on gün boyunca bu köşede “Güneydoğu’da neler oluyor neler?” başlığıyla kullandığımız hakikatler şuan yaşananları göz önüne aldığımızda saati saatine, dakikası dakikasına bizi haklı çıkarıyor ve oluşan olaylar bizim bu tezimizi onaylıyor.

Bakınız değerli can dostlar!

İnanın ki bu halk artık ciddi ve samimiyetli, dürüst bir politika istiyor, bir siyaset istiyor…

İdare-i maslahatçılıkla, gününü gün etmekle bu ülke bir yere varamaz.

Her Allahın günü halk büyük endişelerle karşı karşıya…

İç meseleler, dış meseleler, iktidar ne kadar iyi niyetli olursa olsun, muhalefetin dayanak noktası batıl fesad bir inanışa dayanıyor ki; O da kemalizimdir, laikliktir ve içi boşaltılmış demokrasi kavramıdır.

Halkın artık bu dolmalara karnı toktur, yutmaz…

Su üzerindeki yürüyen içi boş kabarcıklar ne kadar boşsa, bu kavramlar da o kadar boştur, boş olmamış olsaydı, bu memlekete barış gelecekti.

Bu memlekete huzur gelecekti.

Bu memlekete iktisadi ve kültürel yenilikler getirilecekti.

Ama bakıyorsunuz ki tam tersine oldukça geriliyor ülke.

Daha önceki gün Diyarbakır’ın Bağlar semtinde evinden çıkan gencecik bir Hava Astsubayı Necdet Aydoğdu.

Bir senelik eşiyle beraber çarşı pazara çıkıyor.

Hem de sivil olarak çıkıyor…

İki kişi faili meçhul olarak susturucu bir silahla arkasından kafasına sıkıyor ve bu masum insanı şehit ediyor.

Hem de karısının yanında…

Peki, sorarım size bu gencecik astsubayı, aynı zamanda sivil olarak terör nasıl bu adamı tanıyor da takip altına alıyor ve vurabiliyor.

Doğrusu bu da bir muamma…

Yıllardan beri işlenegelen faili meçhul cinayetler silsilesine yeni halkalar takılıyor demektir.

Genelkurmay Başkanlığımız oldukça sinirleniyor ve aynı eski ifadeler, klişeleşmiş cümleleri kullanıyor.

 “Kalleş kurşunu, kahpe tuzak… Kanı yerde kalmayacak, şehitler ölmez, vatan bölünmez.”

Bu klişeleşmiş ifadeler nerdeyse elli seneden beri devam ediyor bu memlekette.

Ama birisi dese ki

“Ey devlet!

Ey yönetimler!

Artık bu bayat anlayıştan vazgeçelim. Zararın neresinden dönersek kardır, bu memleket daha çok kan dökme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bölünme noktasına gelmiştir. Gelin bu katı Cumhuriyet Halk Partinin kirli politikasından vazgeçelim.

Kemalist siyasetini artık bırakalım, bu memleketi sağlam bir zemin üzerine oturtalım ki bir kardeşlik ruhu yaşasın.

Bu da ancak ve ancak Kuran’ın ışığı altında gerçekleşebilir.”

Bu yüce kitabı, bu yüce Kur’an-ı Kerimi bu toplumun her bireyinin beynine aşılayalım, kalbini o Kur’an ruhuyla yıkayalım, Allah korkusu ile kalkalım oturalım ki, o zaman kendimize belki bir seçenek yol buluruz.

Aydınlıkla önümüzü görebiliriz.

Zira o yüce kitap şöyle buyuruyor:

 “Bir insan haksız yerde bir insanı öldürdüğü zaman sanki tüm insanlığı bir çırpıda katletmiş gibi ağır bir günah gibidir.”

Bu ağır suçu kökten kesip atmanın tek çaresi var. O da Kur’an yüceliğidir.

Kemalizmle, Atatürkçülükle, laiklikle, vesayetçi, darbeci anayasalarla olmaz.

Ama öyle inanıyorum ki, ülke tümü elden gitse, insanlar büsbütün birbirini yese bitirse dahi, her ne pahasına mal olursa olsun devletin varlığına ve ülkenin bütünlüğüne bile mal olsa, bütün bu millet yani 77 milyon insan bir çırpıda Allah korusun yok olup gitse, yine bu anlayış, yani Cumhuriyet Halk Partinin batıl, yanlış, bozguncu, Kemalist anlayışından vazgeçmezler.

Velev ki Türkiye insanının tümüne mal olsa dahi!

Zira bu kirlenmeden nemalanan devletin derinindeki kurullar var.

Encümeni danışlar var.

İsrail’e bağlı Masonik kafalar var.

Dış mihraklardan nemalanan provokatörler var…

Bu hain provokatörlerin yüzünden bu memleket hep uğursuzluğu yaşıyor.

Evet, sevgili okurlar!

Bakınız, eğer bu memleket Müslümansa ve İslam’ın gerçek ruhunu bünyesinde yeşertmek istiyorsa yüce Kur’an-ı Kerim Fussilet suresinin 33 ve 34. ayetini okumalıdır ve onunla yatıp kalkmalıdır.

Zira devleti yönetenler her şeyden evvel Allah’a bağlı olmaları gerekir. Allah’a bağlı olmayanlar devletin ve milletin yönetimine sahip çıkamazlar.

Kişilik karakterini, ruh ve sözlerinin hareket ve edeplerinin biçimlendirilmesi ancak Kur’an gerçeğiyle denkleştirilebilir.

Allahın yüce resulü ile onun yolunda giden bütün İslam ümmeti bu vasıflara tevcih edilmelidir

Yüce Kur’an başlı başına hedeflediği kötülükleri yer yer bize tanımlamıştır ve bizi doğru yola davet etmiştir.

Her ne platformda bulunursa bulunsun, kim olursa olsun Kuran’ın bu davetine uygun olarak kendini biçimlendirmesi gerekir.

Bu çağrıya muhatap olanların katılması gereken biçimde anlatılmış, kötülüklerden, edepsizliklerden, şımarıklıklardan, yüzsüzlüklerden kendini arındırmaları için herkes uyarılmıştır.

Yüce Kur’an sık sık bizi bu şekilde uyarmaktadır.

Buna uymayan insanlar hiçbir zaman kendi toplumlarına yararlı olamazlar.

Ülkeye zarar vermekten başka da bir şey beklenilmez bunlardan.

Bu tür insanların hain planları yüzünden memleket ileriye gitmekten fazlasıyla geriye kalmış durumda…

Ve ülke her alanda zarar görüyor.

Evet, sevgili okurlar!

Yazımıza son vermeden evvel, El A’raf suresinin 4. ve 5. ayetlerini sizinle paylaşalım…

 “Biz nice memleketleri helak ettik, geceleyin ve gündüz uykularında iken baskınımıza uğramışlardır.

Baskınımıza uğradıklarında çağırışları şöyle olmuştur.

‘Gerçekten biz zalimler idik, kendimize ve halkımıza zulmettik’ demekten başka bir şey bulamamışlardır.”

Evet, sevgili okurlar!

Ülkemiz öyle bir hale düşmüş ki, ansızın Semavi ve Yerel felaketlerden, musibetlerden, belalardan kendimizi kurtaramıyoruz.

İlla ki başımıza musallat olmuş terör belası her an için nice nice aileleri, ocakları söndürüyor…

Ana babaların yüreğine kor ateşi düşüyor.

Gencecik gelinler dul kalıyor, nice nice bebeler yetim kalıyor.

İşin yoksa “vatan sağ olsun, kanı yerde kalmaz” sloganlarıyla kendimizi teselli edelim.

Bakın daha üç gün evvel maden ocaklarında ansızın yeraltı sularının baskısıyla 18 insanımız göçük altında kaldı.

6 ay evvel yine yeraltı maden ocaklarında çalışan 350 insan öldü, 350 aile hayat boyu matem yaşıyor.

Burada iktidarın, hükümetin ne gibi bir hatası olabilir ki.

Çalışanın da hatası yok.

Demek ki Allah-ü Teala bizim yaptıklarımıza karşı bazı uyarılar veriyor.

İnanın devlet ve millet olarak kendimize bir çekidüzen vermemiz lazım.

Yüce rabbimize karşı kulluk görevimizi yapmamız lazım.

Helal ve haramı birbirinden ayırt etmemiz lazım.

Kıblemiz bir, Allah’ımız bir, kitabımız bir, peygamberimiz bir!

Daha nice nice birler silsilesi içerisinde millet olarak ittifak ettiğimiz bir gerçekle karşı karşıya olduğumuz halde yüz yıldan beri bir türlü kendimizi dışa bağlı hain provokatörlerin kirli siyasetinden koruyamıyoruz.

Kirli anlayışlarından, batıl felsefelerinden kendimizi alıkoyamıyoruz.

Sonumuz ne olacak belli değil?

En derin sevgi ve saygılarımla.

Cumanız mübarek olsun, ülkemize uğur ve barış getirmesine vesile olsun…