TÜRKİYE’DE SORUNLAR YUMAĞI!

Evet, sevgili okurlar.

Yakın tarihimizde geçen yüz yıllık süreç, gerçekten hep sorunlar yumağıyla dopdolu geçmiştir.

Zira atılan temel nerdeyse hep masum insan kanı üzerine atılmıştır.

Bu sürecin ham maddesi üzülerek söyleyeyim, insan kanı ve gözyaşları olmuştur.

Dün akşam televizyonlarda haberleri seyrederken 105 yaşındaki Berfo Ninenin vefat ettiği haberini izledik.

Yakınları Berfo ninenin vasiyetleri üzerine cenazesini kaldıramıyorlar.

Çünkü o demiş!

“32 sene önce bir gece yarısı kapımı çalıp, içeriye girenler oğlum Cemil Kırbayır’ı alıp, götürdüler.

Artık gecemi gündüzüme, gündüzümü de geceme katarak uyumadım, kapımı açık bıraktım, hangi saatte benim Cemilim dönecek eve..”

İşte bu hal-i ruhiyetle yaşamını sürdüren Berfo nine sonuç itibariyle oğlunu göremeyince “Ben ölsem dahi Cemil’in kemiklerini görmeden cenazemi kaldırmayın”

Ama dün Berfo ninenin yakınlarının ifadelerine göre, “biz o vasiyet altındayız, cenazesini nasıl kaldıracağız bilemiyoruz.

Sayın Başbakan da Berfo nineye söz vermişti, cenazesini kaldırmadan kemiklerini bulacağız” diye.

1980 ve 90’lı yıllarda devletin gizli güçleri herkesi rasgele alıp, götürmüş ve yok etmişler.

Ve medyada da bu tür olaylar “Faili meçhul cinayetler” olarak adlandırılmış.

Devletin çağdaş bir büyüme sürecine girmesi gerekirken, bu “Faili meçhul cinayetler” devleti küçülttükçe küçülttü ve hala da küçültmeye devam ediyor.

Bu bir örnek olsun diye burada ifade ettim.

* * *

Yine dün ajanslarda geçen önemli haberlerden birisi de “Korgeneral Temel serbest bırakıldı” başlıklı haber..

İnanın bu haber beni  bir anda 2000’li yıllara götürdü.

Hatıralara geçmeden, haberi özetlemek istiyorum.

Haber şöyle;

“Emekli Korgeneral Doğan Temel ile emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık birlikte 28 Şubat soruşturması kapsamında polisçe gözaltına alınarak ifade vermek üzere adliyeye götürüldü.

Balyoz davası sanığı Doğan Temel, savcılık sorgusunun ardından tutuklama talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi.

TMK’nın 10. maddesi gereğince Ankara 1 nolu Nöbetçi Hakimliğine çıkarıldı, hakim karşısına çıkan Temel’in adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına karar verildi ise de Temel hakkında ki adli kontrol şartının yurtdışına çıkış yasağını kapsadığı öğrenildi.

Soruşturma kapsamında ifade veren arkadaşı Orgeneral Şükrü Sarıışık ise tutuklandı”

***

Evet, haber böyle..

Dedim ya bu haber bana çok önemli tarihi gelişmeleri hatırlattı.

Öncelikle,

Emekli Korgeneral Doğan Temel kimdir?

Bu soruya cevap olarak hayat biyografisi bende çok kısacık.

Hatırlatmak üzere sizlerle paylaşmak istiyorum.

Emekli Korgeneral Doğan Temel, 1998 ile 2001 yılları arasında Diyarbakır’da görev yapıyordu.

7. Kolordu Komutanlığı görevinde bulunan emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın bir halefidir.

Bilindiği üzre Türkiye’de devlet kurumlarında halef-selef meselesi çok önemlidir.

Doğan Temel, askerin kıdem komuta zincirinde, Yaşar Büyükanıt’ın kendi anlayışı paralelinde yetiştirilen bir general.

TSK’nın bünyesinde oluşa gelen Ergenekon, Balyoz vs. gibi karanlık oluşumlar ve darbeci kurulların bir mensubu.

Kemalizm’e inanan, koyu lâikçi, Atatürkçü geçinen, faşizan koyu Türkçülük taassubuna inanan bir balyozcu general…

***

2000 yılının 25 Nisan’ı 26’ya bağlayan gece oğlum merhum Emin Altındağ ile çok yakın arkadaşı olan rahmetli mühendis Münir Mennan’ın güpegündüz Bingöl ile Diyarbakır arasındaki dağlık kesiminde askeri bir bölgede Diyarbakır’a gelişi sırasında zırhlı bir askeri aracın önlerini keserek, yüz elli metre uçuruma yuvarlamıştır.

Buna o günlerin karanlık tablolarını gerçekleştiren ve uzaktan sureti haktan kendini gösteren Ergenekon simalarının en aktif bir yüzüydü bu Doğan Temel.

İnanın, o cenazelerin bir hafta sürdürülen taziyeleri boyunca üçer tane genç subayları sivil giydirerek taziyeye gönderiyordu.

Gelen-giden insan selini gözetim altına almak için.

Bunun gibi daha nice karanlık tabloları çizen bu balyozcu general, bu iki gencimizin suikastından tam 9 ay sonra Diyarbakır Emniyet Müdürü merhum A. Gaffar Okkan ile 5 tane koruma polislerine de onun komutası paralelinde suikast düzenlendi.

***

Bunların birçoğunun o tarihte yaptıkları yanlarına kar kalmış gibi görünüyor.

İşte bu yaşadığımız acı olay, Türkiye’yi karanlıklara boğduran sorunlar yumağı zincirinin bir halkasıdır.

Ülkemizin Türk’üyle, Kürt’üyle yıllardan beri çektiği menfur mezalimin temel kaynağı ve ana dayanağı evet, sistemdir ve askeri vesayetin rejimi olmuştur.

Bu biriken sorunlar yumağı hemen hemen devletin çok önemli kurum ve kuruluşlarını ablukaya almıştır ve demokratik, adil uygulamalarını tersyüz etmiştir.

Üç beş tane lâikçi, şovenist, faşist, askeri vesayeti altına almıştır.

Bu nedenle devletin yasama, yürütme ve yargı mercilerini de bünyesine almış, devletin bu tür önemli kurumlarını dahi baskıcı askeri vesayet uygulamaları altına almış, hukuk dışı uygulamalarla geçiştirilmiştir.

Ve bunun adını da demokratik çoğulcu parlamenter sistemi olarak topluma yutturulmaya çalışılmıştır.

Aynı askeri vesayet altında darbeci anayasanın hükümleri paralelinde devletin önemli kurumları dahi etkisiz hale getirilmiştir.

Yapılması gerekeni yapamamışlardır.

Tam tersine hukuksuzluk, insan temel hak ve özgürlüklere aykırı uygulamalar gerçekleştirilmiştir.

* * *

Yine dünkü yazılı basının önemli bazı başlıklarını okudum.

Gerçekten, yıllardan beri Türkiye tüm kamu kurum ve kuruluşları nereden nereye sürüklenerek gelmiştir.

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan na kadar çaba gösteriyorsa, göstersin, eğer bu anayasaya bir çare bulamazlarsa inanın ki tüm çabalar ve bu barış süreçleri de sonuçsuz ve akim kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

Dün Yeni Şafak Gazetesinde büyük puntolarla yazılan şöyle bir başlık okudum.

Hem de 1. sayfada sürmanşetten verilen bir başlık;

“BU NASIL ADALET!” başlıklı haberi merak saikasıyla okudum, bu haberi yazan Danıştay Başkanı Hakim Hüseyin Karakullukçu’dur.

Yargıdaki aksaklıklara isyan ederek, şöyle diyor;

“Polis savcı, bilirkişi hakim oldu Türkiye’de”

Çok hazin, talihsiz ve endişe veren bir başlık değil mi?

Bir kurumun kilit noktasında bulunan ve hem de birinci sırada koltuğu ihraz eden bir hâkim bakın nasıl endişe ve üzüntülerini dile getiriyor?

Her zaman bu köşede vurgulamak istediğim gibi, hep gelecekteki olup, bitenler geç de olsa önceden yazdıklarımızı kanıtlıyor.

Ve tespitlerimiz yüzde 90’ı gerçek çıkıyor.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Danıştay Başkanı Sayın Karakullukçu aynen şöyle diyor;

“Polis savcı, bilirkişi hakim gibi davranıyorsa, mübaşir de yazı işleri müdürü oluyorsa, ondan sonra adalet diye bağırarak millete anlatıyoruz.

Hem de Türk milleti adına karar veriyoruz” diye ızdırap ve endişelerini dile getiren bu genç hâkimin gerçekten tespitleri yeri yerindedir.

Halkın da endişesi zaten bundan ibarettir.

Biz geçenlerde yine yazdık, özellikle Diyarbakır’da bazı hukuk ve iş mahkemelerindeki keyfiliğe dayalı antidemokratik kararlar Sayın Danıştay Başkanının söylediklerini kanıtlamaktadır.

Evet, gerçekten Türkiye, çok büyük sorunlar yumağıyla karşı karşıyadır.

Yıllardan beri hedef şaşırtarak devleti yanlış mecralara sürükleyerek, yanıltıcı politikalar bu memleketi bu hale getirmiştir.

Vay bu Kürt sorunudur, vay bu PKK sorunudur ve bu yanlış politikayla 400 milyar dolara yakın bütçe harcaması olmuştur bir hiç uğruna ve devleti yanlış hedeflere saptırarak.

Aslında bu ülkede yaşayan insanlar Kürt’ü olsun, Türk’ü olsun, Laz’ı olsun, Çerkez’i olsun, Arap’ı olsun, her ne olursa olsun 1000 yıldan beri aynı inançla oturup kalkan, hayatını sürdüren, birbirine kız verip, akrabalık kuran bu her iki millet kupkuru dil ve ırk taassubuna takılmıştır.

Zira insanlık tarihi boyunca hiçbir milletin dili yasaklanamaz, hiçbir milletin dinine yasaklar getirilemez.

Hele hele 1000 yıldan beri Kur’an’a inanan ve milyonlarca kahraman, büyük şehit ve gazileri yetiştiren ve Bediüzzaman gibi Ulemaları yetiştiren bir milletin Türk kardeşleriyle ters düşmeleri mümkün değildir.

Ama ne çare ki kasıtlı komplo teorileriyle karşılaşan bu her iki millet, maalesef yakın tarihimizin karanlık kurullarının tezgâhından kendilerini kurtaramamıştır.

Bu yazımızın serisi devam edecektir.

Burada kısa kesiyoruz.

Devamı Pazartesi.

Hayırlı Cumalar dileğiyle.

En derin saygılarımla.