TUZAK KURMA METODU VE ENTRİKALI OYUNLAR! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Dün de bu köşeden anlatmaya çalıştığımız gibi başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasının bugün içine düşmüş olduğu badire gerçekten çok kötü bir badiredir.

Hiç kuşkusuz ki, İslam hilafetini elinde tutan cihanşümul Osmanlı İslam hilafetini yok etmeye çalışan İngiliz siyaseti olmuştur.

Bir veya bir buçuk asır içerisinde derinden derine olayların içine girmiş, milletleri birbirine düşürmüş, zayıf iradeli devlet adamlarını satın alarak, gizliden gizliye saman altından yürütülen su gibi siyasetini yer küresinde idame etmiştir.

Öyle ki, dünya siyaseti üzerinde, hâkimiyetini ve hegemonyasını kurmuştur.

Özellikle siyaset stratejisini İslam ülkelerinin üzerine oluşturmuş ve Osmanlının yok edilmesiyle büyük ölçüde hedefine ulaşmıştır.

Nitekim dün de anlatmaya çalıştığımız gibi!

İngiliz devleti kendi bünyesinde “müstemlekat bakanlığı” kurmuş ve o bakanlığın altını doldurarak güçlendirmiş, enva-i iğrenç entrikalarla dünyanın üzerine yürümüştür.

                                     

***

Tarihten bir not düşersek..

Müstemlekeler Bakanı bir gün avam kamarasında meclis üyelerine seslenirken, eline, yüce Kur’an-ı Kerim’i  almış ve şöyle seslenmiş..

“Arkadaşlar, bu kitap Müslümanların inandıkları Kur’an’dır.

Bu Kur’anın hükümleri, İslam dünyasının arasında yürürlükte kaldığı müddetçe biz bir İngiltere devleti olarak siyasetimizi savaşlarla, topla, tüfekle yürütemeyiz ve başa da çıkamayız.

Ne vakit ki biz, Müslümanları bu kitaptan uzaklaştırdığımızda, o zaman İslam dünyasını istila etmiş durumda oluruz.

İslam dünyasının sahip olduğu yeraltı kaynak zenginliklerine ulaşabilmemiz için önce Müslümanları bu kitaptan soğutarak, bu kitapla Müslümanların arasını açmakla başarı elde edebiliriz.

İngiliz olarak aklımızı başımıza alalım(!) ve değişik casus ve ajan yöntemleriyle İslam dünyasına girelim.

Devletlerin bünyesinde kiraladığımız ve elde ettiğimiz ajanları devletlerin başına getirip söz sahibi edelim.

Böylece geç de olsa hedefimize ulaşırız..”

İşte bunu diyen müstemlekeler bakanı Gladstone..

Bu sözleri 1909’lu yıllarda söylemiş.

Yani 105 sene önce.

Ve bu sözden sonra ne yazık ki adım adım hedefine doğru yürümüş İngilizler.

***

Birinci Dünya Savaşıyla bir yıl içinde kocaman Osmanlı devleti yok edildi.

İngilizler, ta İstanbul’a kadar geldi.

İstanbul’u istila etti..

Ne yazık ki Hilafet-i İslamiyeyi, Selanik dönmeleriyle işbirliği yaparak yıkabilmiştir.

İçten yıkılan bir devlet, tüm İslam dünyasının yıkılışına neden olmuştur.

Başsız ve biçare kalan İslam dünyası, bugünkü düşmüş olduğu zillet ve meskenetin halet-i ruhaniyesini yaşıyor.

Ruhen, manen ve maddeten çöken bir İslam ülkeleri!

Nasıl ki İngilizlerin sinsi ajan politikasıyla, casusluk politikasıyla yüce kitabımız Kur’anın ana hükümlerini ortadan kaldırmaya çalışmışsa, bugün aynı biçimde İslam dünyasının içine düşmüş olduğu badire, özellikle Türkiye’nin bugünkü münazaalı ve kargaşalı bir ülke haline gelmesindeki temel neden de budur.

Onun için, aklımızı başımıza alalım!

İngiliz Haçlı politikasının tam tersine yeniden asaletimize dönerek, Kur’anın etrafında bütünleşerek, yeniden Kur’anla barışmakla kendimizi toparlayabiliriz.

Ve İslam dünyası hâkimiyetini elde edebiliriz.

Yoksa eğer batı dünyasının haçlı anlayışı paralelinde giderek, Avrupa Birliği gibi yanlış ve fesat bir anlayışla kendimizi küçük düşürerek, onların kapılarını çalmakla, “bizi içeriye alın” demekle bir yere varamayız.

*  * *

Nitekim 1909’lu yıllarda Bediüzzaman Hazretlerinin Van’da bulunduğu zaman, dönemin Van Valisi Tahir Paşa tarafından bir gün ona verilen günlük gazeteyi okuyarak, “Hocam bak, İngiliz müstemlekeler bakanı kamuoyu karşısında avam kamarasında İslam ülkelerini ele geçirmek için Kur’andan uzaklaştırmamız gerektiğini ileri sürmüş.

Ne diyorsun?” sorusuna karşı Bediüzzaman ayağa kalkarak, hiddetlenerek, kıbleye doğru dik durarak;

“Sayın Vali, bütün dünya şahit olsun ki bu günden itibaren var gücümle Yüce Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini bütün dünyaya anlatacağım ve bütün dünyayı özellikle İslam dünyasını uyaracağım ve Kur’an-ı Kerim’in hükümranlığını yeryüzünde gerçekleştirmeye çalışacağım.

Yerle gök buna şahit olsun” diyerek o günden itibaren yola çıkmış ise de ne yazık ki Birinci Dünya Savaşı ona engel olmuş, Rus ordusuna esir düşmüş ve nihayet Allah onu kurtararak, yeniden Almanya üzerinden Türkiye’ye dönebilmiş..

Ve Kur’anın icazını bütün dünyaya anlatmaya çalışmış ise de ne yazık ki işte iş işten geçmiş.

Yine İngilizlerin nam-ı hesabına ve onların politikası paralelinde cumhuriyeti kuranların içinde müthiş İngiliz yanlıları bulunmuş ve gizliden gizliye Türkiye’yi yüce Kur’anın hükümlerinden uzaklaştırarak, işte bugünkü mevcut Türkiye Cumhuriyeti devletinin bulunduğu coğrafyaya sıkıştırmıştır.

Tıpkı meşhur İngiliz Bakanının yüz sene evvel söylediği gibi..

Öz be öz milletiyle iç içe kavga eden bu batıl hegemonya her gün biraz daha Kur’andan uzaklaştırmaya çalışmış ve toplumu yekvücut olarak 7’den 70’e kadar Kur’andan uzaklaştırmıştır.

* * *

Bediüzzaman Hazretlerinin vermiş olduğu mücadele sayesinde bugün, Kur’an-ı Kerim’in birer tefsiri durumunda olan Risale-i Nur eserleri nerde ise 45 dile tercüme edilmiş ve dünyanın birçok ülkelerinde okunmaktadır.

Evet, Bediüzzaman Hazretleri 105 sene evvel söylediği ve gerçekleştirmek istediği misyon bugün Allah’ın izniyle yavaş yavaş yeryüzünü ve özellikle İslam dünyasını uyarmaktadır.

Her ne kadar İngiliz haçlı anlayışı, İslam dünyasının varlığına 19. yüzyılda göz dikmiş ise de ne yazık ki 1400 sene evvel Yahudi’nin Siyonist siyaseti Müslümanların içine girmiş ve kirli hesaplarıyla bugüne dek gelmiştir..

Maalesef o da hedefine ulaşmıştır.

Değişik yöntemlerle, değişik versiyonlarla, değişik fraksiyonlara, İslam dünyasını ayırmıştır..

Başta Yemenli Yahudi Abdullah İbn-ü Sebe’nin gerçekleştirdiği fitne yüzünden önce Şia fitnesini İslam’a sokabilmiştir.

Yıllar sonrası da, İngilizler de Vahabilik mezhebini Suudi Arabistan'a aşılamıştır.

Bu gün yeryüzünde, özellikle Suriye’de görünen görüntü bize aynı o günleri açıklamaktadır.

Bakınız, İran’a bağlı Lübnan’daki Şia mezhebinin akımı bugün tüm versiyonlarıyla kendini ele vermektedir.

Bu gün Marksist, komünist, Rusya kölesi olan Beşar Esed’in acımasızca katlettiği masum, Suriye Müslümanlarına karşı Lübnan’daki Hizbullah’ın tutumu bunu kanıtlamaktadır.

Gerçekten “Görünen köy kılavuz istemez” misali..

Yüz - yüz elli sene evvel Osmanlının bünyesine sokulan masonlar ve bu masonların başını çeken cüce Reşit Paşa 1839’larda “Tanzimat Fermanı” adı altında Osmanlıyı yörüngesinden çıkararak, her gün biraz daha İslam’dan uzaklaştırma hareketine girmiştir.

Ta ki 1908’lere kadar..

Türkiye’ye ithal edilen İskoçya masonları devletin içine sızdırılmış ve Osmanlıyı içten yıkmaya başlamış.

O günün o masonik kafaları ile devletin bünyesine sızdırılmış vatan hainlerinin başını çeken ittihat terakki cemiyetinin elebaşlarıyla şiddetle mücadele eden Sultan Abdülhamit nihayetinde onlara karşı mağlup düşmüş ve alaşağı edilmiş.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Fazla uzatmaya gerek yok.

Zaten aşağı yukarı her gün bu tür bilgileri sizlerle paylaşmış durumdayız.

Ama bu bir gerçektir ki bugünkü halimizi karşılaştırdığımız zaman o İngilizlerle gizli ittifak kuran o günün vatan hainleri ne yapmışlarsa bugün aynen hatta daha fazlasıyla devletin bünyesine sızdırılmış, değişik pozisyonlarla, değişik entrikalarla, yıllardan beri ülkemizi rahat bırakmamışlar.

Darbelerle, illegal çetecilik unsurlarıyla gizliden gizliye kendi taraflarına çekip, kendilerine kazandıran nice hainleri maşa olarak kullanarak, Türkiye’nin bugün düşmüş olduğu duruma sebebiyet vermiştir.

Kargaşa, terör, sokak gösterileri vs. vs.

Bugün yapılmakta olan tüm gelişmeler, unutmayalım ki yüz sene evvel İngilizlerle işbirliği yapan hain dönmelerin, hain politikaları bugün de aynı yürürlükte olup, çeşitli entrikalarla ülkemizin başına darbeleri indirmişlerdir. Hala da indirmeye devam ediyorlar.

Hem de kurtarıcılık adına…

Sevgili okurlar.

Tek kelimeyle, Suudi Arabistan ve İran başta olmak üzere kendilerini sureti haktan göstererek Şia ve Vahabilik gibi yanlış mezheplerin yaradılışıyla İslam dünyasını ne yazık ki mezhepçilik dayatmasıyla bölmeyi başarmışlardır.

Türkiye de batıl Rafızî mezhepçilik anlayışıyla beraber, bir de köklü bir Turancılık ve ırkçılık anlayışıyla tehdit altında bulunuyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.