ÜLKEDE YEPYENİ BİR BARIŞ VE BİRLİKTELİK ŞAHLANIŞI (2)

Dünden devam diyoruz..

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızın son bölümlerine doğru şu vurguyu yapmıştım.

Ergenekoncu JİTEM’cilerin ittifakıyla siyasi arenada cumhuriyetin kuruluşunda en büyük rol oynayan CHP ile birliktelikleri, bu memleketi hep kaosa sürüklemiştir.

Ve sürüklemeye de devam ediyorlar.

***               

Bir toplum olarak bütünlüğümüzü, birlikteliğimizi, bir arada yaşamamızı sağlayabilmek için önce diyelim ki;

“Ya Rab!

Bu ülkeyi insanıyla beraber, bu kötü badireler yaratan CHP’nin fitnekar şerrinden ve devletin en kutsal güvenilir bir kurumu olan TSK’nın bünyesinde oluşa gelen böylesine hedefleri ve gayeleri illa ki İslam düşmanlığı ile kendini ön plana sokan o Ergenekoncu anlayışa sahip kimliklerden de bu memleketi koru muhafaza eyle Ya Rabbi!”

Diye dua etmekle beraber, acizane tavsiyemiz;

Milletimiz artık aklını başına almalı, dostunu düşmanını tanımalı, helalini haramını birbirinden ayırt etmeli ki kendilerini çağdaş önemli yerlere taşıyabilsin.

Yoksa bu yanlış insanların batıl anlayışıyla bu ülke bir yere varamayacağı gibi iki yakasını da bir araya getiremez.

Onun için bize göre artık her şey aşikâr.

Dost kim, düşman kim bellidir?.

* * *

Bakınız, Silivri’de dün yaratılan kargaşa, CHP ile İşçi Partisinin birleşmesiyle, pankartları asarak, duruşma salonunu basmak isteyen ve içinde CHP’li milletvekillerinin de bulunduğu bu saldırganlık artık ortada.

Keza dün Diyarbakır Dicle Üniversitesi Kampüsü’nde kargaşa yaratmak isteyen sol Marksist mihraklı kendine gençlik adını taktıran bir kesim öğrencinin, bazı fakülteleri ele geçirmek için zaman zaman polise karşı direnişe geçen bunca hain planlar artık son bulmalıdır.

Ülke; milletçe Türk’üyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Arabıyla, Acemiyle bir bütünlük içinde barış ve kardeşlik havasını yaşamak istiyor olmasına rağmen, ne çare ki iblisane bazı tutumlar bu memleketin yakasından ellerini çekmiyorlar.

Gerçi hak ettikleri şamarı yiyorlar ama olan bizlere oluyor.

Dün kendi içinden kendini vuran Ergenekoncu JİTEM’ci anlayış, kendi iç kargaşasıyla kendi generallerini vurup, katlerine girmek isteyenler bugüne kadar kendilerini deşifre etmemişlerse de, uzun süreç içerisinde gerçekten bazı savcılarımızın büyük gayretli çabaları sayesinde yavaş yavaş bize göre bu iş de çözülüyor.

* * *

Dünkü yazımın son bölümüne doğru, “Tuğgeneral suikastı böyle karartıldı” başlıklı haberin özetini sizlerle paylaşırken, bugün biraz daha detaylısını burada tüm kamuoyuna açıklamak istiyoruz.

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın yanında o günün Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu vardı, bunu dün de aynı bu köşede yazmıştım.

Tek bir kanas kurşununun gelip, merhum generalin beynine saplanması ve bunu da PKK’nın tescil defterine yazılması bize göre çok büyük bir gaflettir, hatta delalettir ve hıyanettir.

Zira PKK bir kurşun atmaz demiştim...

Saldırganlığıyla bilinen bir örgüt bir hedefi vurmak isterse kurşun yağdırır.

Bir tatbikatta Genelkurmay eski Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’na karşı atılan tek bir kurşunla yapılan suikastın aynısı Lice’deki herhangi bir operasyon değil, birlikleri denetleyen Tuğgeneral Bahtiyar Aydınla beraber duran yüksek rütbeli subaydan sormak ve sorgulamak lazım.

Yine Emniyetin üst seviyedeki isimlerden birinin o dönemde bize yaptığı özel bir açıklamasında “Helikopterle operasyona giderken, helikopterden aşağıdaki tarlada çalışan insanlara, çoluk çocuk demeden ateş eden bir komutan, eh bırakın analarını……… gebersinler de biz de deriz PKK yaptı” misali.

İşte o Bahtiyar Aydınla beraber gidip gelen yüksek rütbeli subay kimse devlet onu araştırsın bulsun, o zaman akla karayı birbirinden ayırt eder duruma gireriz.

Evet, haber aynen şöyle, harfi harfine sizlere sunuyorum!

Ve yorum takdirini siz değerli okurlarımıza havale ediyorum.

“1993’te Lice’de, Jandarma Asayiş Bölük Komutanlığı’nın bahçesine helikopterle indikten sonra alnından Kanas tipi suikast silahı ile vurularak öldürülen Aydın’ın dosyasının zamanaşımına girmesine 6 ay kaldı.

Dosyayı didik didik eden Diyarbakır Başsavcılığı, ilginç bir detayla karşılaştı.

YALAN BELGE

Dosyadan, suikasttan sonra bölgede incelemelerde bulunan TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu’na 1994’te gönderilen bir belge çıktı. Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı’ndan gönderilen belgede, “Diyarbakır merkez Kolludere köyü nüfusuna kayıtlı olup, merkez Bağlar ilçesi Göçmenler caddesi Özgür Apartmanı 1. Kat, 4 numaralı dairede ikamet eden ve kimlik bilgileri sorgusu halen gizli biçimde devam ettiği için açıklayamadığımız PKK mensubu zanlı yakalanmıştır.

Bu kişi Aydın suikastıyla ilgili bilgi sahibi olup alınan beyanında, suikastın Ape Hüseyin kod adlı Kadri Çelik komutasında 20 kişilik bir grup tarafından gerçekleştirildiği şeklinde ifadesi alınmıştır.

Ancak soruşturmanın gizliliği nedeniyle bu kişinin bilgilerini veremeyeceğiz” ifadelerinin yer aldığı görüldü.

ARŞİVDEN ÇIKMADI

Savcılık, bunun üzerine, komutanlığa bir yazı göndererek, bu kişinin akıbetini sordu. Savcılığa gönderilen yanıtta, yaptıkları araştırmada arşiv kayıtlarında yakalanmış veya teslim olmuş böyle bir terör örgütü mensubu olmadığı gibi, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na 1994’te gönderilen ifade örneğinin de kayıtlarda geçmediği bildirildi.

Başsavcılık, bu kez paşanın öldürüldüğü Kanas suikast silahına ait boş kovan ve mermi çekirdeğinin akıbetini sordu. Gelen yazıda, bunların jandarmada olmadığı belirtildi.

Savcılık bunun üzerine paşanın suikasta kurban gittiği tarihte Diyarbakır bölge sorumlusu olan Şemdin Sakık’ın ifadesine başvurdu.

Sakık ise ifadesinde, “Bahtiyar Aydın’ın ölümünde gerek benim, gerekse PKK’nın merkezi yönetiminden hiçbir talimat almadım. Bu olayı örgüt yapmadı” dedi.

Bu arada paşanın şehit edildiği olaydan sonra tutulan tutanaklarda 11 teröristin ölü ele geçirildiği belirtildi. Yapılan araştırmada ölen bu kişilerin terörist olmayıp sivil vatandaş oldukları ve yasa kapsamında da devletten maddi ve manevi tazminat aldıkları belirlendi”

* * *

İşte hal-i vaziyet bu!

Bize göre kamuoyunun zihnini bulandırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, lüzumu olmadığı gibi hiç kimsenin de hakkı yoktur.

Geçmişe yönelik zamanaşımına girmeden bu tür olaylara savcılıkların el atması gerekir ve inanıyoruz ki el attıkları zaman her şey tüm çıplaklığıyla ortaya çıkar.

Evet, o dönemde bu yörede bulunan bazı yüksek rütbeli subayların gayri ahlaki tutumlarından dolayı genelkurmay başkanlığının tespitiyle hemen askeriyeden emekli etmişti, bazıları da terfi etmişti, Levent Ersöz’ler, Cemal Temizöz’ler gibi.

Ama bu da bir gerçektir ki helikopterden tarladaki çalışanlara haince kurşun yağdıranlar kimse, Bahtiyar Aydın’ı da şehit düşüren aynı insanlardır.

Keza Eşref Bitlis’lere ve diğer değerli komutanlara karşı suikast hazırlayanlar hep aynı silsilenin halkalarıdır.

Eşref Hatipoğlu ve 1995’lerden sonra Jandarma Genel Komutanlığı’nda Harekat Daire Başkanlığını yürüten Tümgeneral Mehmet Çavdaroğlu, ciddi bir sorgulama neticesinde merhum Bahtiyar Paşanın katili kimse ortaya çıkacaktır.

En derin saygılarımla.