ÜLKEDE YEPYENİ BİR BARIŞ VE BİRLİKTELİK ŞAHLANIŞI!

Evet, sevgili okurlar.

30 yıldan beri Türkiye’yi arkadan vurmak suretiyle yola çıkan gizli mihraklar ve bunlara dayalı karanlık kurullar devletin bünyesinde yeşertmeye çalışan fitne unsurları, hedeflerine büsbütün olmasa dahi biraz da olsa ulaşmış durumdaydı.

Zira dile kolay, 30 yıl içerisinde 40 bin insanın bir hiç uğruna öldürülmesi, katrilyonlarca ekonominin harcanması, bir devleti, bir ülkeyi ne kadar zayıflattığı aşikârdır.

Bu millet gerçekten bu süreç içerisinde bunca gizli hıyanet erbaplarından çok zarar görmüştür.

Bunca masum insanların bir hiç uğruna kanına girilmesi, ülke coğrafyasının bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılması küçümsenecek bir olay değil.

Ama “Zararın neresinden dönersen kardır” düşüncesi ülkeyi yeniden milletiyle devletiyle, doğusuyla batısıyla, Türk’üyle Kürt’üyle bir araya getirip, büsbütün olmasa bile büyük bir çoğunlukla barış süreci üzerine ittifak etmiş durumdadır.

Bu işe Sayın Başbakanın inancı gereği yüce bir performans göstererek, elini taşın altına sokması Türkiye’nin geleceği için kaygısız, ümit verici bir yürekliliktir ve üstün bir çabadır.

Toplumun nabzını tutan Başbakan önce kendi çevresini ikna etmeye çalışmış, sonradan devletin önemli kurumlarını, daha sonra Abdullah Öcalan’ın yeniden topluma kazandırılmış durumu, tarih sayfalarına altın harflerle yazılması gereken tarihi bir vakadır.

* * *

Özellikle dünkü yazılı medyanın manşetleri olsun ve köşe yazıları olsun, Öcalan’ın 5 Nisan’daki mektubunun Kandil’e ulaştırılması ve şartsız silahların bırakılması, toplumun her kesimine büyük memnuniyet kazandırmış ve elbette ki sevindirici bir olay olarak herkesçe benimsenmiş bir durum.

Tüm bunlara rağmen cumhuriyet tarihi boyunca büyük fitne unsuru durumunda olan Türk siyasetinde büyük rol alan ve gizliden gizliye terör odaklarına arka çıkan CHP’yle MHP’nin ittifakı bu anlattıklarımızın birer kanıtlayıcı delilidir.

Bu her iki siyasi unsur hiçbir zaman halkın iradesiyle güçlü olarak sandıktan çıkamamışlardır.

Buna rağmen anlayışları gereği zaman zaman şekli olarak, görünümde birbiriyle kavgacı rolüne girmişler, zaman zaman barışa el sıkışmışlar ise de fakat bunların gayeleri başka olmuştur.

Bu her iki partinin anlayışı gereği yaşanan ve yaşatılanlar, ülkeye ne kadar ağır faturalara sebebiyet verdiğini bilmeyen yok Türkiye’de.

Aklı başında olan herkes bunu idrak etmiş durumda.

MHP;

Zaman zaman Ergenekonculuk rolüne girmiş, ülkücülük anlayışıyla inanmış bazı gençleri kandırarak, kurtarıcı sıfatına girmiş ve böylece kendilerince bir yerlere gelmiştir.

CHP ise;

Çok değişik oyunlar sergileyerek, TSK’nın içine sızdırılan Ergenekoncu anlayış ile ittifaka girmiş 27 Mayıs ihtilalinden tut 28 Şubat fitnesine kadar çok büyük rol almıştır.

Bu her iki siyasi kuruluşun devlet bünyesinde kirli ittifakla, her ne kadar kendilerine kavgacı görüntü vermişlerse de aslında büyük ittifak içerisinde memleketi sömürerek bu hale gelmiştir.

Ve bugün de gerek CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olsun, gerek MHP’nin çok anormal konuşan, sinirli ve asabiliğiyle bilinen ve hiç yüzü gülmeyen lideri Devlet Bahçeli olsun, hali ortada.

Hep Başbakanın üzerine giderek, fitne saçan kavgacı tutumlarını sürdürmeye devam ediyorlar.

Bu her iki partinin de yeni bir anayasa, yeni bir Türkiye, yeni bir barış ve kardeşlik süreci için hiç de rıza göstermiyorlar.

İlla ki statükoculukla bilinen skolâstik anlayışlarıyla Türkçülük, Turancılık, faşizan ırkçılığı yeni anayasada yerleştirmek için en büyük gayreti gösteriyorlar.

Hele hele anayasanın ilk üç maddesi olan cumhuriyet, lâiklik ve Atatürk milliyetçiliği gibi bayat sloganları kendilerine can suyu gibi algılamaları çağdaş bir Türkiye’ye zarar vermekten başka bir çaba değildir.

Bu inadın kör gözüyle yola çıkan bu her iki partinin ihtilalci anlayışları barış sürecine çomak sokmaktır.

Ama inanıyoruz ki bu halk büyük bir ittifakla uyanmıştır.

Bin yıllık tarihi boyunca kardeşlik ve birliktelik inancına sarılmış, Türkiye’ye yepyeni bir zenginlik ruhunu kazandırmak için her gün biraz daha dev adımlarla ilerlemektedir.

* * *

Sevgili okurlar!

İnanın, Türkiye’nin cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek çektiği ızdırab, ödedikleri kan faturaları, dilde kolay ise de fakat uygulaması hiç de kolay olmamıştır ve bir milleti yıpratmak için, bir ülkeyi yıkmak için ancak böylesine kirli tezgâhlar, tezgâhlanabilir.

12 Eylül ile 28 Şubat arasındaki olup bitenler bu ifade ettiklerimizin birer kanıtlayıcı delilleridir.

Ergenekon fitnesinden tut diğer DHKP-C, PKK, ülkücülük ve sözde kurtarıcı Hizbullah örgütlerinden ta nerelere kadar, Türkiye’yi yıkmaya çalışanları çok sevindirmiştir.

Bu coğrafyadaki yani Güneydoğu Anadolu’da birer Ergenekon malzemesi olan kamu kurum ve kuruluşlarının, JİTEM’in bünyesinde oluşturdukları devlet terörü hem kendi bünyesine zarar vermiştir, hem devlete, hem millete çok ağır kan ve gözyaşları faturaları ödetmişlerdir.

Son bu 15 yıl içerisinde bu yörede zarar görmeyen, mağdur olmayan aileler kalmamıştır.

Herkes kendi çapına göre zarar görmüştür.

Köyler yakılmış, evler yıkılmış, şehre doğru göçler oluşmuş, ekonomisinden tut ahlâki çöküntülerine kadar, bu yöre insanının bünyesine adeta dinamit konulmuş ve her tarafı darmadağın etmiştir.

Onlar gibi düşünmeyen nice değerli generalleri, ast ve üstte bulunan inançlı subayların dahi değişik yöntemlerle katline girmişler ve faturayı PKK’ya veya diğer terör odaklarına çıkarmışlardır.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dün, medyaya düşen “Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın suikastı” baştan sonuna kadar, yıllardan beri anlattıklarımızla birebir örtüşmesi, artık Türkiye’nin bir kaziyeyi muhakemesi durumuna girmiştir.

1993 yılında Diyarbakır’da Bölge Jandarma Komutanı olan merhum Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Lice ilçesinde suikaste uğramıştı.

Ve başından kanas silahıyla vurularak öldürülmüştü..

İşte bu değerli bölge komutanımız Bahtiyar Aydın’ın cinayeti JİTEM’in bünyesinde bulunan Ergenekon’un gizli güçleri tarafından hep tersyüz edilmiş ve resmiyete, savcılıklara yanlış, uyduruk bilgiler verilmiş.

Böylece olayın üstünü kirli şallarla kapatmışlar.

Biz hep söylüyoruz, o zaman bu işi PKK yapmamış, saniyesi saniyesine olay anında gelişen durum merhum Tuğgeneral Aydın’ın yanında o dönemin İl Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu varmış, kurşun geliyor her nedense bu serseri kurşun Bahtiyar Aydın’ın kafasına isabet ediyor.

Ne gariptir ki başta Eşref Hatipoğlu olmak üzere diğerleri olaydan hiç yara almadan kurtuluyorlar.

Bu da herhalde şans eseri olsa gerek (!)

Bu uyduruk olay bırakın delileri güldürmeye, kedileri bile güldürüyor.

PKK kurşun atarsa tek bir kurşun atmaz.

Hedeflediği yeri tarar, kurşun yağmuruna tutar..

Bugüne kadar; “bu türden” bir cinayet ve suikastine rastlanılmış değil.

Bundan da anlaşılıyor ki Bahtiyar Aydın’ın barışçıl, bölge halkını seven, olup-biten acımasızlığa direnen biri olması, bazı kesimleri ürkütmüştür.

Onun için de infazı verilmiştir.

Tıpkı; Eşref Bitlis gibi, Hulusi Sayın’lar gibi, Ahmet Cem Ersever’ler gibi.

Ve bu durumu, bu inancı kendi hayatlarına mal edilmiş olması, Türkiye’nin 28 Şubat döneminde ne kadar kirliliklerle karşı karşıya kaldığını “Sağır Sultan” bile fark etmiştir.

Her nedense Diyarbakır Başsavcılığı o günden günümüze dek böylece olayı adeta hafife almıştır, gerek Diyarbakır’daki Başsavcılık mercileri olsun ve gerek Adalet Bakanlığı olsun, bir türlü olayın üzerine ciddiyetle sanki gidilmemiş gibi geliyor kamuoyuna.

* * *

Bakınız, dün sitelere düşen habere göre;

“Tuğgeneral Aydın için kurulan TBMM komisyonuna Jandarmanın olayla ilgili bir kişinin bildirdiği ancak böyle birinin olmadığı ortaya çıktı”

Bu haber bomba gibi patladı.

Ve bu işin içinde Jandarma Genel Komutanlığı’nda bulunan o günlerdeki zevatlardan başta Şener Eruygur’undan tut, Levent Ersöz’lere kadar ve 1992 ile 1995 yılları arasındaki süreçte İl Jandarma Alay Komutanlığı görevini sürdüren Eşref Hatipoğlu’na kadar.

Ciddi bir araştırma ve sorgulama yapılırsa, inanıyoruz ki olay berraklaşır ve hiç şüphe götürmeyecek kadar gerçek katiline ulaşılabilir.

Özellikle Aydın’ın dosyasının zaman aşımına girmemesi için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının gösterdiği çaba kamuoyunda büyük memnuniyet görmüştür.

Dosyayı didik didik eden bugünkü Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, suikastle alakalı bir çok delile ulaşmıştır.

Bu da, ülke ve bölge için güven tesisi noktasında memnuniyet verici olmuştur.

Zaten bir hukuk araştırma birimi olan Başsavcılığa da bu düşer.

Bu olay çok çarpıcı bir olaydır.

Biz de buradan diyoruz ki;

Bunun gibi o günlerde bu yörede yaşayan nice insanların başına ördürülen kirli çorapların ve olayların zaman aşımına girmeden evvel ciddi bir şekilde savcılıklarımız dosyaları yeniletirlerse inanın, o zaman kobra yılanının başını nasıl ezeceğini tüm kamuoyu görecek ve bazı devlet ricallerimiz de buna şaşkınlığını göstererek, hayretle her şeyi temaşa edeceklerdir.

Yazımızın sonuna bu konuyu aldık ise de, yarın bu olayın daha gerçek yüzünü deşifre etmek üzere şimdilik hoşçakalın.

En derin saygılarımla.