ÜLKEMİZ BÜYÜK KUMPASLARLA KARŞI KARŞIYA!?

Maalesef!.. Bugün değil, 1,5 asırdır yaşana gelmektedir.. Son dönemlerde ibret-engiz vuku bulan hadiseleri yaşıyoruz.. İnsanları dehşete düşüren, dudak uçuklatan, korku ve endişeye sürükleyen, “şeytani hesapları” içeren olaylar söz konusu.. Dedik ya, bugüne münhasır vücut bulan olaylar değil… Olayların silsile misali yaşanır hali yüz, yüz elli yıla dayanmaktadır… Tanzimat Fermanından günümüze dek; yüz yüze gelinen olayların hepsi “domino” etkilidir.. Hiçbiri diğerinden ayrı yaşanmıyor…

***

Sultan Abdulmecit Han’ın başdanışmanı meşhur Cüce Reşit Paşa’ya, devletin kilit noktalarının tevdi edildiği günden bu yana, Türkiye, batı dünyaya endeksli çok kirli oyunlarla karşı karşıya getirildi.? Ki hala da aynı senaryolar yeri ve zamanı gelince, ortaya konularak uygulanıyor.. Ne garip ve ibretlik bir durum ki, hala da bir millet olarak, bir devlet olarak, bir ülke olarak ayaktayız, fiili bir işgal altında değiliz.. Tabi bunun sebeb-i mucibesi çok düşündürücü.. Buna bir mucize mi diyelim, keramet mi diyelim, siyasetin başarılı çalışması mı (!) diyelim?.. Ne denir bilmem!…

***

Ama “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle, Sultan Abdulhamid’in tahttan indirilişinden sonra kurulan Hizb-i İttihat ve Terakki.. Yani İttihat Terakki Partisinin kuruluşundan bugüne dek, her 10 yılda bir Türkiye, “vesayete” odaklı çok büyük sarsıntıları geçirdiğini, geçirilmesi için organizasyonlar tertiplendiği inkâr edilemez bir gerçektir… Çok da Osmanlı’nın son dönemine ya da Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki tek parti ve şeflik dönemine gitmeye gerek yok!.. Sadece yarım asırlık zamana bakmak yeter de artar…

***

Bakınız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 40 yıldır PKK terörüyle mücadele ediyor.. On binlerce can kaybetti.. Yüzlerce milyar dolarlar harcadı.. Yine milyonlarca insan, terör belasından dolayı evinden, barkından edildi.. İnkâr ve asimilasyona tabi tutuldu... Toplum dejenere edildi… Ama, yine de “terörle mücadeleden” vazgeçilmesine rıza göstermedi!. Ne hazindir ki tüm bu mücadeleye rağmen bir türlü bu millet, özellikle milleti temsilen bu devlet ve iktidara gelen partiler, terör belalarından dolayı iki yakasını bir araya getiremedi, getiremiyor…

***

Peki neden bu çıkmaz sokağın varlığı!? Aslında neden çok, mevzunun deşifresi de çok basit.. Çünkü, dışa bağımlı masonik projelerin peşinde koşturulduk.. Bin yıllık tarihimizle oynandı, kültürümüz erozyona uğratıldı, inancımızla oynandı, gerçek milliyetçiliğimizle, dilimizle, milletimizle vatanın birliğiyle oynandı… Ki hala da oynanmaktadır.  28 Şubat’ta oynanan oyunlar, tersyüz edilen kimlikler ve hileler… “Tavşana kaç, tazıya tut” hallerinin yaşatılması! Dönemsel tahribatlar bunlar!

***

Bakınız, Anayasamızın dibacesinde, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” bir hukuk devleti olarak tanımlanmaktadır… Hukukun üstünlüğüne bağlı bir sistemin, Anayasal rejimimizin varlığını biliyoruz, okuyoruz, görüyoruz.  Amma velakin, iş fiili duruma gelince, sahadaki uygulama ne hazindir ki “tersi bir durumu” ikmal ediyor.. Her şey tersyüz.. İşte bu hal-i durumla Devleti ele geçiren gizli güçler, milli iradeyi temsil eden iktidarları ve siyasi partileri, solda sıfır durumuna düşürüyorlar… Her ne kadar mücadele veriliyor gibi gösteriliyorsa da fakat karşımıza çıkan tablo çok kirli.. Ve derinden derine düşündürücü…

***

Malumunuz üzre, bundan iki üç ay evvel Diyarbakır MHP İl Başkanı Cihan Kayaalp denilen bir kişi, “çocuğa cinsel istismar” suçundan, gözaltına alındı!.. Soruşturma ve tahkikat ile ifadelerin doğrultusunda, tutuklanarak cezaevine konuldu…Sonra ikinci duruşmada, “tahliye” değil, direk beraat verildi.. Ve cezaevinden de tahliye edildi.. Ne oldu, ne bitti, nasıl oldu, her şey bir muamma! Ama diyeceksin ki; gel de kime anlat… Nitekim her şey, herkes, medya unsurları dahi sus pus içerisinde vaziyeti izleyip kaldı..

***

İşte, İstanbul’un İstiklal caddesindeki terör saldırısı.. Dile kolay..  Güpegündüz Suriyeli bir kadın, İstanbul’un göbeğinde, şehrin en işlek caddesi olan İstiklal’de içinde bomba bulunan bir poşeti bırakıp gidiyor.. Der akat bomba patlıyor.  6 masum insan şehit oluyor.  Onların ölümü yalnız ailelerinin değil, tüm Türkiye’nin ölümüymüş gibi acı bıraktı. 

***

Suriyeli kadın 10 saat içerisinde yakalandı.  Elbette ki devletimizin gücü inkâr edilemez, polisimiz çok büyük fedakârlıklarla çalıştı. Özellikle İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’nun büyük maharetleriyle çok şeyler elde edildi.  Şimdiye kadar medyanın yazdığına göre 50’den fazla kişi gözaltına alınmış durumda.  Dikkat edilirse, bu olaydan kısa süre önce Mersin’de aynı tarzda bir terör saldırısı  gerçekleştirildi.. Teröristler emellerine kavuşmadan ölü ele geçirildiler.. Bu teröristlerden biri yine Suriyeliydi… O gün de yakalananlar, gözaltına alınanlar oldu.. Her şey yargıya intikal etti.. Tabi sonrası kimse peşine düşmüyor fazla.  Yargıya teslim anlamını taşıyan her şey, milletin yegâne güvendiği kurum orası. Bakalım sonuç ne olacak?

* * *

Taksim olayıyla alakalı, dün medyaya yansıtılan çok haberler oldu.. Ama bir haber dikkatimi çekti… Özellikle Diyarbakır SÖZ Gazetesinin dünkü nüshasında 1. Sayfanın sol manşet bölümünde verilen haber.. Haberi dikkatlice okudum…

“TELEFON HATTI MHP’Lİ ÇIKTI” başlıklı haber..

Devamında şöyle deniliyor..

“İstiklal’deki terör saldırısını gerçekleştiren teröristin, görüşme yaptığı telefonun MHP Güçlükonak İlçe Başkanının adına kayıtlı olduğu ortaya çıktı.

İlçe Başkanı Mehmet Emin İlhan, ‘bilgim ve rızam dışında GSM operatörü üzerinden adıma bir hat çıkarılmış, jandarmanın daveti ile ifade vermeye gittim.

Şahsım ve partimi yıpratmaya yönelik dezenformatif haber için tüm yasal yolları kullanarak mücadele edeceğim’ dedi.”

* * *

Evet, haberin özeti bu…

Türkiye’nin siyasi tarihine vakıf olan biri olarak, bu haber öyle inanıyorum ki benim gibi nicelerinin aklına çok şeyleri getirmiyor değil?

Türkiye’deki siyaset, yıllardan beri karşı karşıya kaldığı zorlukları bir türlü aşamıyor.

İktidardaki parti, AK Parti..Ki 20 yıldan beridir iktidardadır.

Millet bu partiye çok büyük şans verdi, çok önem verdi ve hala da sahiplenerek, önem vermektedir..

Bugüne kadar başka hiçbir siyasi partiye yüz vermedi, geçit vermedi, bu partiye geleceğini teslim etti.

Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzü suyu hürmetine, bu sahiplenmeyi yaptı!…

***

Ama gel gör ki; son dönemlerdeki olaylar silsilesi zihinleri fena zorluyor.. Der demez; “sağ vurup sol gösterme veya altında yatan kirli manzaraları örtbas edip “beyaz şal” çekme gibi haller mi, ülkeye ve millete yaşatılmak isteniliyor acaba? Neden derseniz, 28 Şubat döneminde bu bölgede “tavşana kaç, tazıya tut” misali bir politika uygulanıyordu.. Terör örgütü PKK’yla JİTEM’in bazı birimleri ve hatta terörden itirafçı olarak kendini lanse edip devlet güçleriyle iç içe yaşayan itirafçı teröristler, bir masada oturuyorlardı.. İtirafçılar gece yarısı cezaevlerinden çıkarılıp, onlara kirli görevler veriliyordu.  Ondan sonra fail-i meçhul cinayetler işleniyordu.  İhdas edilmiş İran yanlısı bir Hizbullah terör örgütünün varlığı söz konusuydu.

Onunla zıt olarak çalışan PKK terör örgütü vardı.  Bu her iki örgüt birbirlerinden nice insanları öldürdüler…

Gençler kaçırıldı, öldürüldü, nice faili meçhul cinayetler işlendi!.. Bunların en barizi, 24 Ocak 2001’de Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ile 5 korumasının şehit edilmesi.. Ve daha nice renkli renkli (!) olayların yaşanıyor hali, bugün vücut bulan hadiseler karşısında, insan o günleri hatırlamıyor değil…

***

Geçmişe bakarsak… İsmet İnönü, Cumhurbaşkanlığını 33 derecede mason olan Celal Bayar’a teslim etmek zorunda kaldı.  İktidarı da Demokrat Partiye yani Adnan Menderes’e teslim etti. Sonrası,  İsmet İnönü ile Celal Bayar ittifak kurdular.. Çünkü, birer aktif faal masondular.. Kimse dün olduğu gibi bugün de inkâr edemez.  İkisi de din düşmanı.  Bu milletin dinine karşı kin besleyen ve mücadele veren insanların başında geliyorlardı..

***

Her ne ise akla şu geliyor.  Menderes Demokrat Partinin lideri olup inançlı bir Başbakan olması hasebiyle bu her iki büyük kafa zahirde düşman görüntüsü kendilerine veriyorlar idiyse de!… Hükmen ve gizlice aynı menşeiden geldikleri için bize göre Menderes’i yok etmek adına ittifak kuranlardı..  Kafa kafaya verdiler ve nihayetinde Menderes’i iki arkadaşıyla beraber idam ettiler.  Celal Bayar hapiste kalmaya razı oldu, İsmet İnönü de muhalefet partide kaldı.  Ama olan oldu, bitti.

***

Ezanı Türkçeden orijinal metnine çeviren, Kur’an kurslarını açan, İmam Hatipleri ve Medreseleri yeniden yürürlüğe sokan Menderes, “idam” edildi..  Kısacası; bugünkü başlığımızdan anlaşıldığı gibi ülkemiz her 10 senede bir hileli kumpaslarla karşı karşıya kaldığı gerçeği noktasında, hayli düşünceliyiz… Son hadiselerin içeriği noktasında insanın aklına çok şeyler geliyor.. Ama zaman ve zemin müsait değil..

***

Bugünkü sohbetimizi burada kısa keselim.  Yarın aynı minvalde, özellikle hukukun üstünlüğüne inanan bir devletin yargısında olup bitenlere odaklanacağız.. Yine günlük medyaya yansıyan bazı önemli haberleri irdeleyeceğiz… Ki bunların başını çeken de geçen sene Temmuz ayında Konya’da bir aileden 7 insanın katledilmesi olayı… Bir aile için “soykırım yaşatan” caninin yakalanıp- tutuklanması ve yargı evresi… Bakınız tam bir sene sonra yargı bu katliamı, bu cinayeti bireysel sayıyor, ölüme kasıt yok diyor, yaralama kastı söz konusudur diyerek aynı aileden 7 kişinin katledilmesi olayını basitleştiriyor…

Bu ibretnüma hallerin yargıda yaşanıyor olması, vahim bir zihin tahribatı oluşturuyor insanda! Ekranlara baktığımızda ise Adalet Bakanı Sayın Bozdağ da mangalda kül bırakmıyor.  Mecliste hep demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, yargının gerçek çalışmalarından bahsediyor.  Demem o ki, yarın ki sohbetimizin bir bölümünü bu konuya ayıracağız…Selametle..

En derin saygı ve sevgilerimle.