ÜLKEMİZ KÖKLÜ BİR MEDENİYET KRİZİYLE KARŞI KARŞIYA!?
Ne hazin ki vahim bir şekilde “imdat” çığlıkları atıyor.. Muasır bir medeniyet seviyesine yürümek isteyen Türkiye’nin geldiği nokta; akla ziyan bir hal içeriyor.. Batıya, batıla ve güdümlü siyasetin, vesayetçi anlayışların, inkâr ve asimilasyonun; girdabında “debelenip” duruyor.. Çırpındıkça da “beterin beteri” hale düşüyor.. Battıkça batıyor..
***
Mevcut halin sebeb-i mucibesi, herkesin malumudur! Denir ya, Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek var mı?! Mevcudiyet, ister bilimsel ve akademik yönde olsun, ister çıplak gözle çevresel bakış olsun, vücut bulan yıkımın baş müsebbibi; “gerçekleri çarpıtan ruhsuz bir siyasal ihtirastır..” İşte bu ihtiras, ülkenin ve milletin “tüm değerlerini” kendi çıkarı doğrultusunda, gözünü kırpmadan heba edip, kurban veriyor…
***
Hal bu iken kimse inkâr edemez Türkiye “çağdaş muasır bir cahiliyenin” rotasında, yürümektedir… İnhiraf denilen kavram kargaşalarıyla gerçekleri orijinalliğinden saptıran, toplumu da aldatıcı makyajlı söylem ve eylemlerle ikna etmeye çalışan anlayış, ülke insanına “akıl kilitlemesi” yaşatıyor… Ki, 85 milyondan ibaret olan insanlık değerleri, ülkede altüst ediliyor..
***
Hep ifade ediyorum! Bunun en önemli dönüm noktası da gençliğin dinden soyutlaştırılmasıdır.. Yıllar yılıdır Atatürkçülük anlayışı zırhına bürünmeler dahi olsa kullanılan çok farklı argüman ve diller, yüce İslam dinine karşı beslenen kin, nefret ve düşmanlık tartışılmazdır.. Ki her şey, orta yerde kendini ifşa ediyor…
***
Bize göre böylesi hal ve tutumlar, inanmış bir toplumun tarihine ve kültürüne, inancına karşı yapılmış en vahşi ihanetliklerin dik alasıdır.. Kavramların inhirafıyla, gerçekleri orijinalliğinden saptırarak, büyük siyasal tahrifatlar meşrulaştırılarak bu zehrin akıtılması, kabulü mümkün olmadığı gibi bize göre çekilecek bir hal de değildir…
***
Muasır cahiliye denilen ilme, irfana, terbiye ve talime karşı, “dik duruş” sergilenmeli.. Ortaya konulan, mekirleri ve hileleri alt etmenin yegâne kurtuluş çaresi, bunun panzehiri yüce İslam dinine sarılmaktan geçiyor.. Uluhiyet ve itikat kaziyesini toplum arasına köklü bir şekilde yerleştirmek gerekir.. Yoksa görünen manzara hiç de iç açıcı değildir.
***
Diyorum ki, körü körüne bu manzarayı seyredip siyasilerin, siyasetin parlak nutuklarına aldanmak, ümit beslemek, toplumu daha fazlasıyla morfinleştirmekten başka bir şey değildir. İnsanlık, hele hele medeni bir insanlık anlayışı, İslam nazarında fıtratın gereğidir. Yaradılış kanununun ana unsurlarının başında gelmektedir…
***
İki asırlık bir geçmişi göz önüne getirdiğimizde, özellikle I. Dünya Savaşından sonra kurulan cumhuriyeti cumhursuzlaştırma oyunları, ülkenin başına getirilen en tehlikeli ucubelerdendir. Ve bunların başını çeken de yanlış eğitim sistemidir! Daha doğrusu cahiliye unsurlarının ilme, medeniyete karşı galip gelme şeklidir ve galipleştirme çabasıdır. Ne yazık ki bu da mevcut sistemin eliyle yapılıyor. Gerçekten bu çok üzücü bir haldir.
* * *
Bakınız, sevgili dostlar.
Dünkü sohbetimizde de değinmiştik.
Atatürk’ün çok sevdiği Selanik Türküsünü dinlerken duygulanarak ağlamaktan kendini tutamayan İYİ Parti lideri Sayın Akşener’in bu hali, insanlara neleri hatırlatıyor acaba diye sorgulamıştık!?
İşte bu hali düşünüp irdelemek lazım…
Atatürk’ün çok sevdiği Selanik türküsünün orijinalini sizinle paylaşmak istedik.
“Çalın davulları çaydan aşağıya aman aman
Mezarımı kazın bre dostlar belden aşağıya
Mezarımı kazın bre dostlar belden aşağıya
Suyumu da dökün boydan aşağıya aman aman
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
Selanik Selanik viran olasın aman aman
Taşını topracığını seller alasın
Taşını topracığını seller alasın
Oda benim gibi yarsız kalası aman aman
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver”
* * *
İYİ Parti Lideri Sayın Meral Akşener’i duygulandıran bu Selanik Türküsünün yorumunu burada uzun uzadıya yazmaya gerek duymuyoruz.
Ancak siz değerli okurlarımızın yorumuna havale ediyoruz.
Kimler, ne kimliklerle siyasal dünyamıza müdahale ediyorlar?
Kimler ne gibi kimliklerle karşımıza çıkarak kendi nameşru bilinen kinli düşüncelerini siyasal yollarla meşrulaştırmaya çalışıyorlar?
* * *
Gelirsek dünkü yazımıza!.. 26 Kasım tarihli SÖZ Gazetesinin birinci sayfasındaki “AYETLİ DAVETİYE ONLARA DERT OLDU” başlıklı haberi irdelemiştik…
Eğitim Sen’in Diyarbakır Şube Başkanı Zülküf Güneş’in sıradan bir öğretmen olmasına rağmen, aşırı solcu ve hükmen terör odaklarını destekleyen bir sendikada olduğunu nerdeyse tüm kamuoyu biliyor.
Devlet de bunu biliyor.
Ama her nedense Gaziler Anadolu Lisesinin Müdürü Sayın İbrahim Hayrullah Erdem’in velileri toplantıya çağırırken “çocuklara sahip çıkın” tavsiyesi paralelinde Tahrim Suresinin 6.ayetini davetiyeye yazmasını içine sindiremeyen Zülküf Güneş’in acaba gerçek kimliği ortaya çıkarsa, ucu 1915’teki Ermeni olaylarına uzanır mı?
İslam’a karşı bu kin, oraya dayanır mı?
Bunu irdelemek lazım…
Yazımızın başında söylediğimiz gibi…
Siyasal oyunlar, gerçekleri tahrif ediyor…
Her şeyin gerçek yüzü gün yüzüne çıkması gerekirken, siyasal oyunlarla tüm bunlar üstü kapalı hale sokuluyor…
Ve kimliğini gizleyen münafık tıynetli varlıklar, ülkemizin diniyle, inancıyla rahatlıkla değişik versiyonlarla oynayabiliyorlar.
Bize göre bunun da temel nedeni, ana hedefi, devleti yönetenlerin veya yönetmek isteyenlerin, siyasal unsurların ne kadar ciddi olduğuna dair birçok soruları aklımıza getiriyor.
* * *
Bakınız, sevgili dostlar.
Ülkemizin, köklü bir medeniyet kriziyle karşı karşıya olduğunu söylemiştik.
İşte bize göre bundan daha büyük bir krizin dik alası olamaz.
Düşünün.
Gerçek eğitimci bir öğretmen, velileri toplantıya çağırırken milletimizin taşıdığı inanç paralelindeki Kur’an ayetleriyle nasihat edip uyarıyor.
Bundan daha olağan bir hal ne olabilir ki?
Ama ne yazık ki içten bizi sarsan ve içten bizi kemiren nice devşirmelerin varlığı, nice neidüğü belirsiz insanların demokratik sistem adı altında, bu milletin bütçesinden beslenmiş olmalarına rağmen; karşı çıkıyorlar…
* * *
Şu içimizdeki devşirmeler..
Yani kökleri, aslı astarı, neidüğü belirsiz insanlar, bundan yüz elli sene evvel Selanik dönmeleriyle işbirliği yapanlardır…
Ne yazık ki devlet o devşirmeleri bünyesinde barındırdı..
Ki nihayet Osmanlı devletinin yıkılışına ve yok olmasına neden olmuştur bu devşirmelerin devlet bünyesinde yer almaları!
Ki 600 senelik güçlü bir devlet olmasına rağmen.
Ama bugün yüz yıllık cumhuriyetimiz bize göre bu tehlikeyi taşıyamaz ve karşısına da çıkamaz.
Tehlike diz boyu.
* * *
Bakınız, Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından dostumuz Sayın Yusuf Kaplan Hocanın bazı tespitlerini burada sizinle paylaşalım.
“Burada gençleri değil, ülkeyi bu hâle getiren iki asırlık çarpık ve çağdışı zihniyeti sorguluyorum.
Ülkeye tepeden köksüz, sığ bir kimlik dayatan, Kendini de, Batı’yı da tanımayan, umutsuz ve ufuksuz kuşaklar yetiştiren, mankurtlaştırıcı eğitim, kültür, medya rejimini sorguluyorum.
Seküler-kapitalist tekno-pagan popüler kültür biçimleri, sadece hız, haz ve ayartı ekseninde ilerliyor ve kitleleri baştan çıkarıyor; kendinden, ailesinden, ülkesinden, değerlerinden uzaklaştırıyor; dünyaya, dünyanın sorunlarına yabancılaştırıyor.”
***
Bu tespitler bize her şeyi anlatıyor..
Gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyar.
Kimler, kimlerden neyi saklıyor acaba?
Doğrusu bunu merak ediyoruz.
Her şey apaçık, aşikâr…
Şunu da ifade etmeden geçmek istemiyorum.
Muasır bir cehaletle karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım, bilelim.
Hem de sistemin resmiyet ve meşruiyeti himayesinde.
En derin saygı ve sevgilerimle.