ÜLKENİN ANA GÜNDEMİ ve SÜREÇ!

Evet, değerli okurlar.

Medyamızın özellikle yazılı medyamızın manşetlerine bakıldığında; ülkenin ana sıcak gündem maddeleri üç ana çizgide görüyoruz..

Bu üç ana çizgiden birincisi Barış süreci...

Gerçekten barış süreci;

Türkiye’ye yeni ümitler vermekle beraber, ülkeyi yepyeni bir bütünleşme dirilişine şahlandırmıştır.

Şuan ciddi manada Toplumsal bir barış ve kardeşlik havası yaratmıştır.

Her zaman bu köşede ifade ettiği gibi; gerçekten Sayın Başbakan Türkiye için bir şanstır.

Yakaladıkları yenilikleri zaman zaman herkesin kalbinde ve zihninde nakş yapmıştır.

İşte bu süreç Türkiye’de çok önem taşıdığı gibi dünya kamuoyuna da, tüm dosta ve düşmana parmak ısırtmıştır.

Düşünün, yıllardan beri kırk bine yakın bir hiç uğruna ölen insanlar ve bunca ülkenin zayi olmuş, harcanmış, heba olmuş bütçe ve ekonomiye rağmen yine ülke millet el ele vermekte olup, inançları gereği ayakta olması ülkemizin, insanımızın ne kadar ciddi, değerli bir tarihe, bir kültüre bağlı olduğunun açık ifadesidir ve  büyük anlam taşımaktadır.

***

Bu ülke, taşıyla, toprağıyla, insanıyla yüce bir değer olan İslam dinine mensup olup hala o inançla, yediden yetmişe kadar bağlı olup, günü geldiği zaman yaşıyor ve sımsıkı sarılmaktadır.

Nitekim Üstad Bediüzzaman hazretlerinin “Mektubat” isimli eserinin 22. mektubunun birinci bölümünde şöyle çarpıcı ve vurgulayıcı ifadeleri bize öğretmektedir.

Hem de yüce Kur’an’ın değişik surelerinin değişik ayetlerinden örnekler vererek insanları daima barışa, kardeşliğe davet etmekle beraber, kavgasız, terörsüz, kansız ve cinayetsiz toplumun varlığını bize tavsiye etmektedir.

Evet!

Birinci örnek;

El Hücurat suresinin 10’uncu ayet-i celilenin yüce mealini bize şöyle yorumluyor.

“Müminler ancak ve ancak kardeştirler. Bu kardeşliğin pekiştirilmesi için aralarındaki herhangi bir anlaşmazlık nedeni varsa o kardeşleriniz arasında sulhu, barışı yaşatın. Her fırsatta, her halukarda, her platformda kardeşler arasında kardeşçe toplumsal barışın gerçekleştirilmesi söz konusudur ve olmazsa olmazıdır”

***

İkinci örnek;

Fussilet Suresi’nin 34’üncü ayet-i kerimenin yüce meali aynen şöyle:

“Zira iyilik ile kötülük hiçbir zaman bir olamaz. Şu halde daima kötülüğü iyilik ve güzelliklerle def edin toplumdan sildirin.

Toplumdan def ettiğinizde göreceksiniz ki aralarında birbirine adavet ve kin besleyen insanların sanki hiç aralarında bir şey olmamış gibi birbirlerine sıcak bir kardeşlikle sarılacağı kaçınılmazdır.

Sanki biri, diğerinin en yakın ve sıcak dostuymuş gibi görülecektir.”

***

Yüce Kur’an’a dayalı tüm bu vazgeçilmez ana kural ve kaideler elimizde var iken ne yazık ki hain eller, ihanet düşünceler ve kirli anlayışlar, gizli düşman ve şer odaklar bu ülkenin birliğini, beraberliğini zedeleyerek birbirine kin ve adavet unsurlarını yaşatarak, toplumsal bir düşmanlık unsurunu yaratmaya çalışmışlardır.

Bu meyanda büyük İslam düşünürü Bediüzzaman hazretleri, anılan ayetleri yorumlarken, şöyle diyor:

“Müminlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik, yani, yeni tabirle öteleme, inat, haset çekemezlik gerçekçe ve hikmetçe, ve islamiyeti Kübra olan (en yüce İslamiyet) ve hayatı şahsiyece (kişisel yaşam) ve toplumsal yaşamın, maddi ve manevi yaşamın çirkin ve muzır, bozguncu unsurların yaratılması topluma hayat vermek yerine karanlık getirir ve topluma yapılan zulmün en zararlısıdır.

Ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.

Bu nedenle bizlere düşen yegane görev tüm bu olumsuzluklar karşısında müminlere kin ve adavet beslemek insafsızlıktır.”

Üstad şöyle canlı bir örnek getiriyor:

“Sen bir gemide veya herhangi bir evde bulunsan, seninle beraber oturan dokuz masum suçsuz insanlar ile beraber, bir de cani, katil, firar ve aranan birisi bulunsa insan o uğursuz ve katil adamın yakalanması için o gemiyi veyahut o evi batırmaya veyahut yakmaya kalkılırsa ne kadar zulüm ve şenaat işlerinin yapılması bilincinde misiniz acaba?”

Böylesine iğrenç zulmün yapılması yerle göğü bile bağırtacaktır. Bırakın onu, tam tersine bir gemide veyahut bir evde bir tek suçsuz ve masum bulunsa, dokuz katil ve aranan insanlar olsa yine o gemi batırılmaz. O devlet yıkılmaz, o ev tahrip edilmez, yıkımı yapılmaz.

İnsan da bir hane-i rabbani (Allahın bir evi) veya ilahi bir sefine (kıymetli bir gemi) durumunda olan bir kardeş müminin vücudunda iman ve İslamiyet ve komşuluk gibi dokuz değil belki 20 sıfatı masume varken sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir yanlış hareketi yüzünden o insana kin ve adavet bağlamakla o manevi ilahi yapının varlığını yıkmak demektir. “

Nitekim hadiste de vaciptir ki müminin, inanan kimselerin kalbi Kabetullah gibidir.

İnsanların kalbini kıran, Kabe’den bir taş söküp atmak gibi vebali ağırdır.

***

Şu halde, yıllardan beri bu ülkeye ve bu millete yerleştirilmek istenen ırkçılık taassubuna dayalı beslenen kin ve adavetin daha ne zamana kadar süreceği sorusuna herkes cevap aramalıdır.

Bu itibarla, hükümetin, yani iktidarın son zamanlarda almış olduğu barış gerçeğini toplumla danışarak yola çıkması elbette ki kaçınılmazdır, olmazsa olmazıdır.

***

Evet, yazımıza başlık olarak koyduğumuz üç ana çizgiden ikincisi ise bugüne kadar islamın ana unsurlarından birisi olan düşünce ve inanç özgürlüğünün yıllardan beri bu ülkede laiklik adı altında yasak edilmesidir..

Ve bu paralelde;

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde Ergenekon ruhunu yaşayan ve İslama kin besleyen Ergenekoncu ruhun söndürülmesi, yok olup gitmesi aynı zamanda son dönemlerde Danıştay’ın çoğunlukla almış olduğu başörtülü avukatların duruşmaya girebilme kararının alınması ne kadar isabetli ve ümit verici bir gerçek ise, o kadar da bunun karşıtı olan başörtüye kin besleyen devletin önemli kamu görevlilerinin de hakkında soruşturmanın açılması o da Türkiye’nin dev adımlarla ilerleyerek büyümesinin birer müjdeleyici halidir.

***

Üçüncüsü ise üç gün önce CHP’nin Adana milletvekili Turgay Develi meclis üyelerine ve Türk kamuoyuna seslenerek şöyle seslenmesi;

 “Yıllarca lâiklik peşinden koşup, halkı unuttuk” diyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’tan sonra bu zat-ı muhterem de yani Sayın Turgay Develi CHP Milletvekili olduğu halde, o da vicdanına danışarak içini dökmeye başlaması Türkiye kamuoyu nezdinde, hatta dünya kamuoyu nezdinde gecikmiş bir inançtır, kabul görmüş bir ifadedir.

Böyle gerçeklerin dile getirilmesine vesile olan milletvekillerimiz ve bürokratlarımıza kamuoyu adına sonsuz şükranlarımızı sunmak istiyoruz.

***

Sevgili okurlar!

Tüm bu anlattıklarımızın daha önemlisi ve daha çarpıcı bir gerçeği şudur ki; iki günden beri Diyarbakır Söz Gazetesi’nin gerek “Kalemin Dili” köşesinden olsun ve gerekse Birinci sayfada manşetten “Güzellik değil Çirkinlik Yarışı” başlığıyla verilen haber ve yorum çok büyük olumlu ve isabetli tepkiler yaratmıştır.

Deyim yerindeyse, Diyarbakır kamuoyuna bomba gibi düşen bu haber sayesinde işte o kirli, “Güzellik yarışması” adına çirkinlik yarışması teşebbüsü ortadan kaldırılmıştır.

Diyarbakır halkı tekrar tarihi bir gerçeğini dünya kamuoyuna öğretmiştir.

Gerek STK’lar olsun, gerekse toplumun diğer önemli kesimleri Diyarbakır’dan bu çirkinliği kovmuştur ve kabullenmeyerek tarihi davasına sahip çıkmıştır.

Bu da çok sevindirici ve ümit verici bir gelişme olmakla beraber Diyarbakır’ı yanlış tanıtmaya çalışanlara bir ders-i ibret olsun diyoruz.

En derin saygılarımla..

Hayırlı Cumalar…