ÜLKENİN BAŞINDAKİ MÜBREM BELA NEDİR?

Evet, sevgili okurlar.

Bildiğiniz gibi gerçekten İslam ülkeleri hızla küçülmekte.

Hem coğrafik, hem ekonomik, hem de "insan-i ve beşeri" noktasında küçülmekte.

Şer, kavga, terör, kargaşa, başa bela vaziyette.

Ne hazindir ki, "aynı performansta", sömürge altına girmektedir.

Örnek verirsek, Libya.

Daha bir kaç yıl öncesine kadar, Dünya'nın en çok petrol üreten ülkesiydi.

Kuzey Afrika’daki "en güçlü" ülke konumundaydı.

Kısacası, İslam dünyasının zengin ülkelerinden biriydi, Libya!

Ne vardı ki, yıllardan beri insanların kanını emen ve Amerika’ya da emdiren istilalci, hain Kaddafi O ülkenin başında bulunuyordu.

Zalim ve zülumkardı.

Ülkeyi soyup soğana çevirdi.

İradesiz şehvani emellerine koskocaman bir ülkeyi kurban etti.

Ve nihayet şuurlanan Libyalılar bir bahar havasına girip, "onu" alaşağı ettiler.

Özgürlük, bağımsızlık, huzur ve istikrar "beklenirken" ne yazık ki, Kaddafi ye "rahmet" okutacak, bir iktidar ve Başkan geldi.

ABD'li Kaddafi.                    

Malum bir önceki Libyalı darbeci Kaddafi idi.

Şimdi, ABD vatandaşı olan, yıllarca CIA’nin eğitiminden geçmiş Kasım Haftar Başkan.

Ona "ABD'li Kaddafi" deniliyor.

Peki, bugün Libya ne âlemde?

Eskisinden daha beter duruma dönmüş.

Bunun arkasında da mürtet Obama’nın olduğu görünüyor.

Ki Obama’nın parmağıyla, Libya’daki Müslümanların hedef gösterildiğini, bazı dünya ajansları net olarak vurgulamaktadır.

***

Gerçekten Müslüman ülkeleri ekseriyetiyle "piyon" liderin vesayetiyle, sömürge altına girmiştir.

Ülkeler ve milletler inim inim inlemiştir.

Birçoğunu da, haçlı İngiliz ve Fransızlar orduları işgal etmiştir.

Nihayetinde, Osmanlı Devletini de işgal edebilmişlerdir ve Hilafet-i İslamiye'yi de lağvedebilmişlerdir.

Pek tabi ki, bunu kimler ve hangi güçler aracılığıyla yapabilmişler?

Ne yazık ki, hep ama hep küfür dünyasının piyonları ve ajanları durumunda olan "asker kökenli" ucuz zihniyete sahip insanlar tarafından yapabilmişlerdir.

Nitekim İsmet İnönü’nün tarihi bir sözü vardı ki “Bu millet bizim düşmanımızdır” diye aziz milletimizi kendi rejiminin düşmanı olarak nitelendiren bir adam?

Bu düşünceye sahip bir şahsiyet nasıl olur da kurtarıcı olur, nasıl olur da milletin namı hesabına yabancı devletlerle karşı karşıya gelebilir?

Mümkün mü?

Hiç kuşkusuz ki İsmet İnönü’nün bu sözünün kanıtlayıcı delili de “Lozan Anlaşması'dır.”

Lozan'ı "zafer" olarak millete yutturmaya çalıştıysalar da, halk "hezimet" olduğunu gördü ve biliyor.

Onun için gerçekten İslam coğrafyası, Türkiye de dahil olmak üzere çok büyük badire ve tehlikelerle hep karşı karşıya kalmıştır.

* * *

Dünkü yazımda, sizlere "Taharri-i İstikbal" isimli 100 yıl önce, yayımlanan dergiden, çok çarpıcı bir-iki nokta aktarmıştım.

Kütüphanemin arşivinde elime geçen bu dergi, Osmanlının son dönemlerinde yayımlanıyordu.

O günün tarihçesine.

Pek tabi ki, bugünkü yaşadıklarımızı, "karşı karşıya" getirdiğimizde, insan der demez şunu diyor?

"Değişen ne?

Dün ne idiyse, bugün de aynısı yaşatılmak isteniyor?"

Bakınız, sevgili dostlar.

100 sene evvel Osmanlı devletinin başına "bela-i mübrem" denilen çok tehlikeli unsurlar bela olmuştu.

Koca cihan şümul devleti bu unsurlar yok edebilmiştir.

Ki bu yok ediliş şekli de milletin içinden değil, devletin bünyesine sızmış, haçlı anlayışların "uşaklığını" yapan piyon ajanlardı.

Onların nam-ı hesabına "sömürgeci" bir zihniyetle, sorunları kangrenleştirerek, millete zülüm ediliyordu.

***

Tarih bunu bize hep gösteriyor.

Nitekim “Taharri-i İstikbal” adlı bu derginin 177. Sayfasında yazılan “Asıl noksanımız” başlıklı haber hakikati şöyle ifade ediyor:

“400 çadırlık bir halktan Devlet-i Aliye’yi Osman'iye gibi cihangir bir devlet-i muazzama’yı usule getiren kuvve-i harika (harika güç) şeref-i şeriatla tezeyyün eden (nakışlanan) şu gayret ve sadakat-i Osmaniye’dir.

Devletin başına bela-i mübrem (iyileşmeyen derin bela) kesilip, asar-ı tahribeleri (bozgunculukları) 200 sene devam eden yeniçeriler bile bir taraftan tahrip ettikleri ülkenin, diğer taraftan bekasını temin ederler idi.

Çünkü isyan-ı yağmakaraneleri (yağmalamalara dayalı isyan) içinde vakitleri geçtiği zamanlarda yine şeriat unvanını takınmakta zevk duydukları için bab-ı ali ve bab-ı meşihat, bab-ı hümayunu muzur ittıratsızlıklarından şeriat ve menfaat, devlet namına olarak men etmek için ağa kapısını hüsn-ü istimal edebiliyorlardı”

Yani yeni Türkçesi;

“Yeniçeriler devletin bünyesine sızdırılmış, bir yandan devleti yıkma politikasıyla her tarafı yakıp yıkıyorlardı, diğer taraftan da kendilerini suret-i haktan gösterip, İslam şeriatının hadimleri olarak kendilerini gösteriyorlardı.

Bab-ı âli denilen o günün medyası ile bab-ı meşihat denilen fetva mercileri, bab-ı hümayunu (Padişah makamını) yavaş yavaş dolaylı yollarla yıkabilmişler.

Ve devletin başına bela-i mübrem olarak adlandırılan bu yeniçeri tahribatçıları tam 200 sene varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Ama zamanının en dahi padişahlarından Sultan Mahmut Han, bunu fark etmiş, yeniçeri ve derebeylik ocaklarına incir ağaçları dikmekle, bunlara son verdirmiştir”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Sizinle paylaşmak istediğim bu paragraf Osmanlı devletinin içine sızdırılmış ve devlet yanlısı olarak kendine görüntü vermiş ne kadar piyon, hain oluşumlar olmuşsa ne çare ki günümüzde de Türkiye’nin içinde gerek kurtarıcı medya (!) olsun, gerek muhalefet olsun özellikle ana muhalefet, gerekse faiz lobileri olsun ve daha neler neler…

Aynı yeniçeriler gibi suret-i haktan kendini gösterip, yabancı unsurlarla gizliden gizliye işbirliği içine girmişlerdir.

Özellikle ittihat terakki cemiyetinden günümüze dek gelen o çok gizli planlarla yollarına devam etmektedirler.

Bakalım, Allah sonumuzu hayreylesin.

Nereye kadar gidilecek?

Hükümet, AK Parti iktidarı ve başındaki Sayın Recep Tayyip Erdoğan gerçekten dimdik ayakta durmasıyla büyük cesaretle milli iradenin gerektiği ne ise Allah gücünü ve millet gücünü arkasın alıp, bu kirli planlarla mücadele etmeleri gerekir.

Nitekim geçen seneden bu vakit’e kadar kaç defa hükümetin yıkılması için ne gibi ihanetler içerisine girdiklerini Hindistan’daki Sağır Sultan dahi duydu ve biliyor.

Bu konular çok derin ve detaylı konulardır.

Böyle üç beş satırla bir köşeye sığdıramayız.

Oturup ciltlerle yazarsak ve bunların tarihini saatlerce ekranlarda anlatırsak yine de başa çıkamayız.

Ancak tavsiyemiz, âcizane önerilerimiz, AK Parti hükümetinedir.

Gönlümüzde onların yanındadır.

Ama milleti hayal kırıklığına uğratmamak için gerçekten, Başbakan çevresini ve partinin kilit noktalarını temiz tutmalı.

Zira her zaman söylediğimiz gibi yalaka kesimler, kişisel çıkarlar için devlet büyüklerinin etrafını sarıyorlar, yalakalıklarıyla pozisyondan pozisyona giriyorlar.

Sonradan onların yaptıkları kötülüklerden dolayı zarar gören devlet oluyor, millet oluyor ve milleti yönetenler oluyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.