VAN DEPREMİ ve TÜRKİYE!

Evet, değerli okurlar.
Bugün yeryüzü doğusuyla batısıyla, değişik coğrafyalarda özellikle yakın geçmişimiz olan uzak doğuda meydana gelen afetlerden, her nedense insanlık kendini kurtaramıyor ve ona bir çare de bulamıyor.
Buna ne çağdaşlık, ne muasır medeniyet denilen toplumlardaki soysuzlaşma biçareliği ve ne de teknolojide ilerleme ve ne de ekonomide, hiç ama hiç bir şey bu afetleri, bu musibetleri yeryüzünde önleyemez.
Zira günümüzdeki yaşam şekli tümüyle ahlaki çöküntüleri ihtiva ettiğinden beşeriyet, insanoğlu çok büyük bir biçarelik içerisinde kıvranıp durmaktadır.
İşte iki sene önce Japonya’daki tsunami..
Yeri yerinden oynatan Japonya’da deniz adeta kükredi, dağlar büyüklüğünde oluşan su dalgaları çok büyük felakete neden oldu.
Keza bu olaydan önce üç dört sene evvel uzak doğuda, Endonezya’da meydana gelen tsunami.
1999'da Düzce..
2003'te Bingöl'deki deprem..
Ve daha neler neler!…
Amerika’da ve burada hatırlayamadığımız diğer birçok ülkedeki selle boğuşan yerel insanlar.
Tabii bu felaketlerden nasibini alan, günah işleyen, birbiriyle düşen, zulüm eden yalnız insanlara yönelik değil.. Ne çare ki, masum, günahsız bebeler ve yaşlılar da nasibini aldığı gibi Allah’a karşı dünyada sorumluluk, taşımayan mükellef olmayan hayvanlar bile o acımasız felaketlerden nasibini alıyor ve yok olup gidiyor.
Daha bir ay önce ülkemizin bir parçası en parlak, gelişmiş, ekonomisi çok mükemmel bir ilimiz olan Antalya’da iki dağ arasında geçen bir vadiden akan seller dağı, taşı, ormanı bile sildi-süpürdü.
Nereye? Denize doğru.
Tüm bunları bir yana bırakırsak 30 yıldan beri bu coğrafyada, bu ülkede akan ve akıtılan nice masumların, bebelerin kanları, hiç dinmeyen anaların, bacıların, eşlerin masum gözyaşları ülkemizin başına musallat ettiği kanlı terör olayları.
Evet, gerçekten bunları düşünmeden, tefekkür etmeden geçmemek gerekir.

* * *

Sevgili okurlar.
Kesinlikle ve kesinlikle rasgele kâinat içerisinde doğanın ve eşyanın tabiatı gereği olarak mutat olup biten olaylar olduğunu düşünmemek gerekir.
Zira tarihin insanlar bünyesindeki olup bitenlerin şahitliği ve tanıklığı bize her şeyi hatırlatıyor ve hatırlatmalıdır da.
İnsanlara da düşen dersi ibret olmalıdır.
Yukarıda bahse konu olan kıssadan hisse olarak dile getirdiğim gerçek deliller, gerçekten hatırlayamadığımız daha nice nice yakın tarihimizde yeryüzünde meydana gelen doğanın bizlere yaşattırdığı olaylar.
18. yüzyılın sonlarında başlayıp 19. yüzyılına kadar yaşana gelen olaylar.
Kıtlıklardan tutun da, insanlığı yok eden savaşlara kadar.
Evet, günümüzdeki inkârcı ve inanmayan bir bilim ve o bilimin etrafında dolaşıp bocalanan, sözüm ona ilim allamelerinin diliyle doğa kanunu diyoruz.
Zira doğa kanunu diye bir şey yok.
İllaki her şey ama her şey ilahi kudretin meydana getirdiği “kâf ile nûn” arasındaki kesin bir emir ve bir hükümdür.
Yeryüzünde olsun ve göklerde olsun tüm varlıklar o yüce kudretin emri saltanatı altında varlığını sürdürmektedirler.
Tüm bu olup biten olayları da Kur’an-ı Kerim, görünen veya görünmeyen ilahi ordular olarak adlandırıyor.
Zira Allahû Teâlâ; yeryüzünde insanların yapmış olduğu mezalim, haksızlık, acımasızlık ve inkârcılıktan dolayı “Gayretullah” denilen (Allah’ın gayreti)’ne dokunduğunda kûn (ol) emriyle feyekûn (oluşma) gerçeği meydana gelir.
Bu ana hükmü, yeryüzünde hiçbir filozofun, bilim ve ilim adamının haddine düşmemiş ki idrak edebilsin.

* * *

Bakınız,
Neml Suresinin 52. Ayet-i Celile’nin bir bölümünün yüce mana değeri paralelinde Akif ne diyor?
“Geçenler varsa İslam’ın çiğnenmiş şu diyarından,
Yüzbinlerce yurdu kanlı zairsiz mezarından yürekler parçalar bir nevha dinler rahgüzarından
Bu matem kim bilir kaç münkesir kalbin gubarından, (toz dumanından),
Huruş etmekte son ümidinin son intisarından”
Evet, Neml Suresinin 52. ayetinin bir bölümü mealen bize şöyle diyor;
“İşte bunlar yaptıkları mezalimden dolayı, evleri meskenleri yerle bir olmuştur.”
Beşeriyeti ikaz eden bu ilahi hüküm olup bitenlerin bir özeti olmalıdır.
Gerçekten, beşeriyet yaptıklarından dolayı kendini bir türlü bu tür musibetlerden kurtaramıyor.
Ama ne çare ki gelen olaylar yalnız yapanları yakalamıyor, aralarında mazlumları da, suçsuzları da, günahsızları da beraberinde alıp götürüyor.
Yine burada merhum şairimiz Akif’ten şöyle bir mısra aklıma geldi.
“Ya ilahi bize tevfikini gönder, başarı gönder
Doğru yol hangisidir, millete onu göster”
Bu duaya karşı bize düşen de tek kelimeyle “Âmin” demektir.
Ve Akif şöyle devam ediyor.
“Ruhi İslami şedaid (şiddetler) sıkıyor, öldürecek.
Zulmü tedip ise maksadı, mehibin gerçek (Zulmü terbiye etmek ise)
Nârâ yansın mı beraber bu kadar mazlumun (bu kadar mazlum ateşle mi yansın)
Bir günahsız çoğumuz yakma ilahi”
Buna da “Âmin” demeliyiz.
Evet, Akif şöyle devam ediyor;
“Boğuyor Alemi İslam’ı bir azgın fitne
Kıtalar kaynayarak gitti o girdap içine
Mahvolan aileler bir sürü masumlar
Kalan avarelerin hali de malumundur ya Rab”

* * *

Evet, sevgili okurlar.
Bugünkü sohbetimizi merhum Akif’in yüce Ayet-i Kerime’lerden istiğraç ederek çıkardığı gerçeklerle yazımızı donatacağız.
Bu kez Araf Suresinin 155. ayetinin yüce mealini Akif şöyle dile getiriyor;
“İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları kötülüklerden dolayı bizi helâk mi edeceksin ya Rab?
Ya Rab bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi yoksa biçarelerin felahı?
Nur istiyoruz, sen bize yangın veriyorsun
Yandık diyorsun boğmaya kan gönderiyorsun
Esmezse eğer bir ezeli nefha yakında ya Rab
O cehennemle bu tufan arasında
Toprak kesilip kum kesilip Alemi İslam hep fışkıracak yerlerin altındaki esnam (putçuluk zihniyeti)
Bezar edecek korkuyorum Hz. Muhammed’i”

* * *

Evet, sevgili dostlar.
Fazla başınızı ağrıtmadan, özetlemek gerekirse; dün Van’daki 7.2 şiddetindeki deprem ve bu depremin oluşum saati 13.00 ile 14.00 arasındaki süreç içerisinde meydana gelmesi gerçekten o da çok ilginçtir.
Bu olayın oluşumu beni yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in El A'raf suresinin 4. ve 5. ayetine götürdü.
Bu her iki Ayet-i Celile’nin sebebi nüzulü geçmişe yönelik toplumlar arasına gönderilen bu dünyada Peygamberlerin getirdikleri davaları kabul etmeyip uymadıklarından dolayı başlarına gelen felaketlere maruz bırakılmasının tarihi vakalarının meydana gelmesidir.
Evet, 4. ayet şöyle diyor;
“Helâk ve yok etmeye götürdüğümüz nice nice toplumlar var ki, bizim onları yok etme azabımız, ya uykulu halinde iken veya da güpegündüz dinlemeye geçerlerken onları yakalar”
5. ayetin meali ise şöyle buyurmaktadır;
“Şiddet ve felaketimiz onların başına geldiği zaman çaresiz kaldıkları an şöyle itiraf etmekten başka bir şey demezler ‘Evet, başımıza gelen felaketler ve olup bitenler birbirimize zulüm ettiğimizden dolayıdır’ yani insanlara karşı acımasızlık ve zulümden dolayı meydana gelmiştir”

* * *

Evet, sevgili dostlar.
Daha neler neler.
İşte her zaman üzerinde durup vurguladığımız tüm olup bitenler ve ilahi realiteler bu paraleldedir.
Şunun bunun ideolojik kirlenmeler paralelinde hareket etme değil, nasibimizi ve yaşam derslerimizi aramızda bulunan tarihi yüce kitabımız Kur’an’dan almalıyız ki istikametimizi düzeltebilelim, dualarımız kabul olsun, geçerli olsun.
Çağdaş, inkârcı, ateistlerin, Bolşevik, masonik kafaların ve haçlı emperyalizmin güdümünde olmamalıyız.
Eğer o yolla gidersek her an için kendimizi doğa kanunun fitneli pencesinden kurtaramayız.
Ama bu da geldiği zaman yalnız günah işleyen zalimleri değil, beraberinde bulunan masum biçare günahsızları da götürür.
Ama o masum günahsız ruhların gittiği mercii Allah’ın huzuru ve vaat ettiği mutluluk cennettir, oraya giderler.
Zulüm yapanların ise gidecekleri yer cehennemin derin çukurlarıdır.
Evet, bugünkü sohbetimizi burada özetleyerek sonlandıralım.
Hepimizin başı sağ olsun.
Allahû Teâlâ bize, tüm İslam dünyasına hatta tüm beşeriyete akıl versin, şaşırmasın ve daha önceden bizim başımıza gelen şiddetli fitne ve musibetleri bize unutturan sonraki gelen daha dehşetli kötülüklerden saklasın, beterin beterinden bizi korusun.
Yani birilerimiz diğerlerine “beterin beteri” olsun dedirtmesin ya Rab.
En derin saygılarımla.