VİCDANIN ZİYASI ULUM-İ DİNİYEDİR! (2)

Özellikle İslam’a inanan toplumlar maddi ve manevi yaşam hakkına sahip olabilmeleri için, kendilerini 7’den 70’ine kadar, İslam hakikatlerine bağlı kalması gerekir.

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek edinilen tecrübeler, halkın ve gençliğin ıslahına çalışan devlet; gençliği toparlamak için faydalı bir potansiyel hale getirmek için, bir arpa boyu kadar ilerleyememiştir.

Gerçekler meydanda.

Kim ne derse desin, bu hususta hiçbir fikir aksini iddia edemez.

Bu itibarla yakın tarihimizde toplumumuzun ve ülkemizin başına gelenler kasıtlıdır.

Bir toplumu haçlı ve Siyonist emperyalizmine karşı mağlup düşürmek için, ancak böylesine tezgâhlarla olabilir.

Fazla başınızı ağrıtmayalım.

Ancak bunu da hemen belirtelim ki;

Cumhuriyet dönemimizde zulmün baskısı altında çile çeken o çilekeş büyük Üstat Beddiüzaman Hazretleri, bizi uyararak şunu bize hatırlatıyor;

“Eğer beşer çabuk aklını başına alıp, adalet-i ilahiye namına ve hakaiki İslamiye dahiyesinde (paralelinde) mahkemeler açmazsa maddi ve manevi kıyametler başlarına kopacaktır. Yani gerçek hukuk uygulamalarını, uygulamazsa..

Anarşistlere ye’cüc ve me’cüclere teslim-i silah edecekler diye kalbe ihtar edildi”

Bu itibarla biz de diyoruz ki;

Ülkemizin başına gelen yıllardan beri milli bütçeden yüz milyarlar harcanan ve bunca masum insanın dökülen kanları, rasgele oluşmuş olgular değildir.

Bir milleti “Böl-parçala-yut” sloganıyla ancak bu biçim tezgâhlar kurulabilir.

Bizim de burada âcizane düşüncemiz, bu köşede her zaman değinmek istediğimiz ana konu ve gerçek strateji; ülkemizi bu hale getirmek isteyen, milletimizi birbirine düşüren, Allah’ı bir, kıblesi bir, Peygamberi bir, kitabı bir olan bir toplumu bu şekilde birbirine düşürüp, fesat ve bozgunculuk unsurları araya sokan anlayış, ırkçılığın kör taassubuna, bölgeciliğe dayalı bozguncu bir fitnenin sonucudur.

Keza “Alevilik” adı altında mezhep taassubuyla yola çıkan, oysaki Hz. Ali’nin (Radiyallahu anh, ve Kerremallahü veche) intisabıyla uzaktan yakından alakası olmayan bir takım Rafızi, Dürzi kişilerin veya azınlıkların gerçekleştirmek istediği bir fitne sonucudur.

Düşünün, “Alevilik” gibi o yüce bir intisap kavramıyla hiç alakası olmayan, kıblesiz, abdestsiz, oruçsuz hatta cünüp olup da boy abdesti bile alamayan bir kesim yoz beyinlerin bu memleketi daha nereye kadar götüreceğini kestiremiyoruz.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Suriye’de yaklaşık 20 aydan beri gerçekleştirilen büyük katliam neye dayanıyor?

Çok derin düşünmek lazım.

Yıllardan beri İslam diyarı olan o kutsal Şam toprakları yoz bir mezhepçilik anlayışını kullanarak, başıboş bir soytarının komünist, sosyalist, inkârcı, Rus piyonu olan Beşar Esad bakınız, yeryüzünde insanlığı ne kadar rahatsız etmiştir.

Koltuk ihtirasıyla gözünü kırpmadan, vicdanını titretmeden, insanların elini kolunu bağlayarak kurşuna dizdiren bir vahşet yaşatılıyor,

Bilemiyorum hangi anlayışla!

Bırakın Nusayricilik, Alevilik, mezhepçilik mezhebini insanlık kavramını bile ona intisap, insanlığa hakarettir ve küçük düşürücü bir yanlışlıktır.

İşte Türkiye’deki zihniyet de solun, sosyalizmin, komünizmin, Siyonizm’in temsilcilerinin varlığı inkâr edilemez.

Hele hele genellikle CHP’nin bünyesinde mecliste olanların varlığı söz konusudur.

Bu batıl anlayış, zincirleme olarak yıllardan beri Suriye’de solcu, Marksist, Nusayri, Dürzî, baasçı partinin yaptığını Türkiye’de alkışlayan parti CHP’dir ve onun paralelindeki diğer bazı partiler ve parlamenterlerdir.

Bunlara nasıl güvenilir?

Yıllar yılı aynı Marksist anlayışa sahip Rafızî, Nusayri bir mezhebe inanan Doğu Perinçek, TSK bünyesine sızdırılan Ergenekon terör örgütüyle işbirliği içinde olup, DHKP-C’yi milletin üzerine saldırıyor.

PKK’ya yeşil ışık yakarak oraya yanaşıyor.

Yaptığı tahribatın haddi hesabı yok.

Eskiden beri bu söylem herkesin dilinde dolaşıyordu, pek de inandırıcı gelmiyordu, ama meğerki gerçekmiş.

Doğu Perinçek’in, Genelkurmay’ın bünyesinde çalışan bazı generallerle iç içe olduğu ve aynı mezhepçilik anlayışını taşıyan Milli İstihbarat bünyesinde birçok kilit noktadaki adamlarla iç içe olduğu “Sağır sultan” tarafından bile bilinmektedir.

***

Nitekim Bismil ile Batman arasındaki Sinan köyünün köylülerini hakları olmadığı halde köy sahibinin mülkiyetini elinden almak için ayaklandıran meğerki Doğu Perinçek ile o günün 2. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanı Yaşar Müjdeci Paşaymış.

Sık sık bu Ergenekon generalleriyle beraber Ankara’dan uçup, Sinan köyüne gelip, o halkı kışkırtmak için bir araya toplayıp, ümit veriyorlardı.

Kimdi bunlar?

Elbette ki meşhur Doğu Perinçek, Org. Yaşar Müjdeci ve diğer iki üç paşa vardı.

 

* * *

Nitekim bir önceki günkü Yeni Akit Gazetesinin birinci sayfasından vermiş olduğu “PERİNÇEK’İN GENERALLERİ” başlıklı haber böyleydi;

“TSK’da görev yapan birçok subay ve astsubay, emekli olur olmaz soluğu Ergenekon sanığı Perinçek’in başında bulunduğu İşçi Partisi’nde alıyorlar.

ETÖ’nün karargâhı konumundaki İşçi Partisinin asker kökenli üyelerinin çokluğu dikkat çekiyor, İzmir’de düzenlenen törenle emekli 12 TSK mensubuna daha İP rozeti takılırken, daha önce de OYAK’ın kendilerine verdiği yüksek miktarlı emeklilik ikramiyelerini alan emekli orgeneraller Yaşar Müjdeci, Servet Cömert ve Ahmet Cengiz Aycan da İP’e koşmuştu”

***

Ya JİTEM’i kuran, kurduran ve içinde rol alan senarist, hileci, tuzakçı, pisliklere ne diyorsunuz?

Mesela dünkü Taraf Gazetesinin manşetinde şöyle bir yazı vardı;

“İKİNCİ JİTEM DAVASI”

“Albay Cemal Temizöz’ün infaz ekibinde yer alan bir uzman ve üç itirafçı hakkında dava açıldı, savcılık 5 kez müebbet istedi”

İşte bunlar kendi kendine oluşup, meydana gelen olgular değildir.

Bunların tezgâhçıları vardır, oyunbazları vardır.

Bir an evvel ülkeyi yok etmek için ellerinden geleni ardlarına bırakmazlar.

Zira anlayış olarak haçlı emperyalizme köleliktir, aynı paralelde Marksist Rusya’ya da piyonculuktur ve uşaklıktır.

* * *

Dostça hatırlatmak istediğim olay şu;

Artık Türkiye uyanmalıdır, ülkesiyle, taşıyla, toprağıyla, insanıyla, herkes ama herkes el ele verip, seher vaktinde ayağa kalkıp, iki rekat namaz kılmakla dua etmelidir.

Ki “O vakitteki yapılan dualarla Allah arasında perde yok” diye birçok İslam kaynakları ifade etmektedir.

Bu itibarla diyoruz ki;

Bu ülkenin muhafazası için el ele verip, devletin ve hükümetin, iktidarın yanında yer almak bu menfi unsurların hain planlarını yok edinceye kadar birbirimizi sevmek, barışçıl bir hayat seviyesine ulaşmalıyız.

En derin saygı ve sevgilerimle.