'YAHUDİLER, DOMUZ VE MAYMUNLARIN KARDEŞLERİDİR. HATTA ŞEYTANLARIN DA.!!!'

Evet sevgili okurlar!

Yahudinin yıllardan beri, yani 1948’li yıllardan beri işgal ettikleri kutsal Kudüs topraklarını yalnız Filistinliler’in başına değil, İslam dünyasının başına da değil, tüm insanlığın başına büyük bir bela, fitne ve deccaliyet karanlığı olmuştur.

Hükümranlıkları (!) bugün gerçekten Filistinliler’e yalnız değil, tüm beşeriyetin üzerinde mevcuttur.

Dünya devletleri, Birleşmiş Milletler, bunların tüm alçalışlarına, insanlık dışı vahşetlerine, kan döküşlerine seyirci kalmaktadır.

Görünen odur ki Yahudiler Filistin’de masum ehli İslamı "kendi evinde" vuruyor, katliam yapıyor.

Gazze Şeridi’ni adeta bir mezbaha haline getiriyor. Ama heyhat ki, başta İslam Dünyası olmak üzere, tüm milletler ve devletler süt dökmüş kedi gibi uzaktan durup pis pis bakıp seyretmekten başka bir şey yapmıyorlar.

Deyim yerindeyse, adeta "Dut yemiş bülbül" kesilen İslam dünyasının başındaki gayri ciddi piyon liderler, zaten kendilerini göstermekteler.

Bush’un Büyük Ortadoğu Projesi’nin tatbikatı artık başlamıştır, hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Lanetli Şaron'un da "projesinin" devamıdır.

Son üç gün içerisinde yaptıkları katliam, bugüne kadar yapılanların katbe kat fazlasıdır.

Bu İslam dünyasının başındaki liderlerin ses çıkarmamaları ve hareket etmemeleri, sadece uzaktan ahkam kesmelerine, samimiyetsizliklerine yeter ve artar.

Evet sevgili dostlar!

Bugünkü sohbet yazımıza başlık olarak kullandığımız "Yahudiler, domuz ve maymunların kardeşleridir" ifadesi bana ait değil, mealen Kur’an’dan çıkardığım mucizeli bir ifadedir.

El Bakara suresinin 65. ayetinin orjinal metni şöyledir:

"Fekulna lehum kunu kiredeten hasirin"

Yüce meali şöyledir:

"Biz onlara (yahudilere) dedik ki; siz artık insanlıktan temessuh edip hüsrana uğramış birer maymun durumuna girin ve girdiler."

El maide suresinin 60.ayeti şöyle ferman buyuruyor:

"Ve-cealnahum el kiredete vel henazire "

"Biz onlardan bir bölüm insanları maymun ve domuz olarak oluşturduk."

El Araf suresinin 166.ayeti ise şöyle buyurmaktadır:

"Felem-ma atau mim-manuhu anhu kulna lehum kunu kiredeten hasi-in."

Mealen şöyle : "Yasak edilen şeyleri işlemekten vazgeçmeyi inatla reddedince onlara aşağılık birer maymun olun dedik. Ve oluverdiler."

Evet sevgili can dostlarım!

Yeryüzünde sünnetullah denilen Allah’ın değişmez kanunları olarak hiç bir millet insanlık karakterinden hayvanlaşma karakterine girmemiştir Yahudi milletinden başka.

Bu millet, Hz. İbrahim’in Hanif dini olarak bilinen gerçek tevhid dininden saparak Yahudileştikleri zaman, Cuma günündeki yapılan ibadetlere inanma yerine Cumartesi gününü tercih etmişlerdir.

Böylece, Allah’ın vermiş olduğu hükümlerin emirlerine ters düşerek, peygamberlerine hıyanet edip bu şekilde yahudileşmişlerdir.

İşte bu yahudileşen halleri, gerek insanlık karakteri ve gerek kalbi inanışlarından ayrılıp hayvanlaşan, hem de hayvanların en alçakları olan domuz ve maymunlaşma şekline dönüşüp, dağa çıkmış milletlerin ta kendileridir.

Bu yahudi milletinden başka temessuh edip hayvanlaşan yeryüzünde bir başka millete rastlanılmamıştır.

Ama ne çare ki bu büyük insanlık karakterinden dönüşüp maymunlaşma karakteri yalnız o günkü yahudilere özel değil.  Nesilleri boyunca yeryüzünde aynı vahşet ve mezalim ruhunu kıyamete dek tüm nesilleri bunu taşımaktadır.

Yani bunların genlerine yerleşmiş, vahşet ve alçalış halleri hep devam edegelmiştir. Ve sonradan zaman zaman gereken intikam dersleri verilmiştir.

Bu mütecaviz saldırganlıkları onların yanında kesinlikle kar kalmamıştır.

Gün gelmiş "yediden yetmişine" kadar gereken dersi almışlardır.

Zaman olmuş yeryüzünden silinmişler, çocukları ve kadınları diğer toplumlara esir olmuşlardır ve rezil rüsva olmuşlardır.

Bunu da yine bize ders veren yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim'in, El İsra suresinin 4, 5, 6 ve 7. ayetlerinde bunu öğütlemektedir.

Anılan surenin dördüncü ayeti mealen şöyledir:

"Biz, İsrailoğullarına o kitapta, yani Tevrat'ta. Şu hükmü belirttik. 'Yeryüzünde iki defa fesat ve bozgunculuk çıkaracaksınız. Ve mutlak surette büyük bir kibre (büyüklenmeye) kapılıp serkeşlik göstereceksiniz."

Beşinci ayet ise şöyle buyuruyor:

"Bunlardan ilkinin cezalandırma vadesi gelince üzerinize çok güçlü ve savaşçı kullarımızı göndereceğiz. Bunlar evlerinizin arasına girip, sizi araştırırlar. Bu yerine getirilmiş bir vaadi ilahidir"

Altıncı ayet ise;

"Sonra, bunlara karşı size tekrar Devlet ve Galabe (yenme-güçlü olma) gücünü verdik. Mallarla, oğullarla sizin imdadınıza yetiştik. Toplumunuzu da, daha fazla çoğaltık."

Yedinci ayet ise aynen şöyle:

"Eğer yeryüzünde iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Eğer kötülük ederseniz, kendinize kötülük etmiş olursunuz. Artık ikinci bozgunculuğunuzun zamanı gelince; yüzlerini kara etsinler. Ve ilk defa girdikleri gibi, yine Mescid-i Aksa'ya girsinler. Ve bütün ele geçirdiklerini temelinden yıksınlar diye, yine başınıza düşmanlarınızı musalat edeceğiz."

Anlaşılan odur ki, bu toplum Allah’la mücadele veren karanlık bir toplumdur. Ve Cenab-ı Allah bunların başına tarih boyu getirdikleri de hiçbir milletin başına getirmemiştir.

Ve onlara verdiği fırsatı da hiçbir millete tanımamıştır. Bunlar Allah’ın seçkin kulları olarak değil, birer rezil ve ahlaken kokuşmuş saldırgan bir millet olarak gönderilmiştir.

Bunlara karşı suspus durumuna giren günümüzün dünya liderlerinin de, özellikle İslam Dünyasının başındaki adı Ahmet, Mehmet, Veli, Ali, Mübarek de olsa, Hüsnü de olsa, Salomonlar da olsalar hep böyle ruhen kokuşmuş tinetlere sahip olan hükmen onları desteklemekte, başka bir şey diyemiyoruz.

Bakınız sevgili okurlar!

Tüyler ürperten, insanların vicdanını titreten, kanları donduran, nefes kesen bu üç günden beri ardı arkası kesilmeyen, Filistin topraklarını birer mezbaha haline getiren bu alçak tinetli ırk, daha ne zamana kadar bu deccaliyet karanlıklarını İslam topraklarının üzerinde sürdürecektir.

Evet! Yahudi tarih boyunca Allah’u Teala’nın hikmeti olarak onlara fırsat hep vermiştir, fakat o fırsatları da kesinlikle yanlarına kar kalmamıştır.

Yalnız onlara değil. Onların bu amansız mezalimine karşı susan diğer milletleri de piyon olarak onlara görevlendirmiştir ve hükmen de olsa adeta onlara kul ve uşak durumuna girmişlerdir.

Kendi milletlerini kandırmışlardır.  Oyalama taktiği kullanarak kendini sözde birer kahraman ve yahudiye karşı meydan okuyan insanlar olarak görüntü vermişler ise de hiç de öyle değildirler.

Amma velakin, ancak kendimizi şu şekilde teselli ediyoruz.

Allah’ın değişmez kanunları yürürlüktedir, ona inanıyoruz. O azizdir ve zul intikamdır.

Yani geç dahi olsa, mazlum insanların intikamını alan bir kudreti mutlakadır.

Ona inanıyoruz, güveniyoruz ve bekliyoruz.

Yalnız benim söylediklerim, gördüklerim, anlatmak istediğim ifadeler kendi görüş ve düşüncelerim olarak söylüyorum.

Bu da demokratik, hukukun üstünlüğüne inanmış bir ülkede olma hasebiyle bu fırsat anayasal olarak bize tanınmıştır.

Düşüncelerini anlatma hürriyetine dayanarak şöyle diyorum:

Ben geçen sene bir televizyon kanalında İsrail devletinin şimdiki Başbakanı Olmert’in bu Ortadoğu’daki devlet yetkililerini anlatırken, Türkiye için şöyle diyordu. "Biz, Türkiye’nin Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a son derece güveniyoruz."

Bu bir. İkincisi. Her nedense kaşla göz arasında ayağının tozuyla dört gün evvel gelip, sayın Başbakanımızla ve Cumhurbaşkanımızla tokalaşıp ayaküstü ne acelesi var ise bilemiyoruz? Hemen ülkesine döner dönmez bu acımasız saldırıyı gerçekleştirmiştir.

Filistin’i, Gazze Şeridi’ni bir mezbaha haline getirmiştir. Yüzlerce insan katledilmiştir. Binlerce insan yaralanmıştır.

Buna rağmen bizim devlet erkanlarımızdan sadece tıpkı eskisi gibi aynı minval, aynı proje, aynı plan eskiden ne ise, bugünkü hükümet de aynısını tatbik ediyor.

Üçüncüsü ise, dün yine saat 15.00 sularında Haber Türk Kanalını izlerken, İsrail’in İstanbul Başkonsolusu, muhabirin sorularına şöyle cevap veriyordu:

"Bizim bu olayda yegane güvendiğimiz Türkiye’dir. Bizimle Türkiye’nin dostluğu bilinenden kat kat daha fazladır.

İnanıyoruz ki bu hususta bize Türkiye’den herhangi bir zarar gelmeyecektir."

Bize göre gerek yukarda anlattığım İsrail Başbakanı’nın söyledikleri ve geliş- gidişi, İstanbul Başkonsolosunun Türkiye’nin ne halde olduğunu ve neler yaptığını açıkça anlatmaktadır.

Bu anlatım şekilleri bize birçok dersleri öğretmekte yeter de artar bile…

Yorum burada siz değerli okurlarımıza aittir.

Dün geç vakitlerde bir dostum beni aradı, dedi ki; "Yazı yazarken lütfen Allah aşkına benim adıma da İsrail’i lanetle ve onlara karşı yalnız sözde kalan hükümetimizi de kınamamı da yaz."

Bu dostum Diyarbakır’da bilinen, tanınan meşhur Hacı Zülfü Balcı’dır. Bu iltifatından dolayı ona da teşekkür ediyorum.

En derin saygılarımla tüm islam dünyasına selam olsun..

Ve Filistinli Hamas örgütlerinin mensuplarını ve Filistinli kardeşlerime de selam ve hürmetlerimi buradan sizlerin huzurunda sunuyorum.

Ve İsrail’i de kınıyor ve lanetliyorum.

En derin saygılarımla.