YARGIDA ADALET VE EMANET!

Evet, sevgili okurlar!
Malumunuz; bugün Regaip Kandili.
Rahmet, bereket ve mağfiret aylarının müjdeleyicisi olan bu geceyi hep birlikte ihya ederken;
Hepinizin Regaip Kandilini tebrik ediyorum.
Ve sohbetimize başlayalım..
Bugünkü köşemizin stratejik düşüncesi Yargı, Adalet ve Emanet kavramlarıyla ilgilidir.
Görünen odur ki Türkiye’miz ülke olarak gittikçe badireler silsilesinden kendini kurtaramıyor.
Hergün bir yeni halka, o felaketler silsilesine takılıyor ve uzayıp gidiyor.
Rejim, sistem, düzen her ne denirse denilsin, hep aynı macerada seyrediyor.
Anlaşılan odur ki kurulan cumhuriyet her ne kadar adalete ve hukukun üstünlüğüne dayalı olarak görünüyor ise de, maalesef gerçek yönüyle uygulanmadığı için hep keyfilikler ve dayatmalara dayalı kalmaktadır.
Uygulamalar tersyüz ediliyor.
Cumhuriyetin kavram olarak gerçekçiliği çevrilip "aksu-l amel"e (tam ters işlevle) karşı karşıya kalındığında bal gibi sahte bir cumhuriyetin ortaya çıkmakta olduğu görülmektedir.
Ben yalnız bir yazar olarak bunu söylemiyorum.
Birçok yönüyle kaleme alan önemli bazı hukukçu uzman yazar-çizerler bir stratejik düşünce olarak ortaya koymaktadırlar.
Zaman zaman diyoruz ya "Görünen köy kılavuz istemez" misali her şey orta yerde.
Kimsenin zigzag çizmeye, olayları tersyüz etmeye hakkı yok.
"Eğri oturup doğru konuşalım" misali burada İslam tarihine dayalı örnek bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi;
Tarihi Emevi devletinin çok önemli halifelerinden Ömer İbnül Aziz Hazretleri bir gün kendi tebasına yani Şam, Irak ve Mısır coğrafyasını yöneten valilerine resmi bir yazı yazıyor.
Valilere yönelik uyarıcı bir yazı yazıyor.
Özellikle Irak'taki Küfe halkını yöneten yöneticilere hitap ediyor ve diyor ki:
"Bu coğrafya üzerinde ardı arkası kesilmeyen çok önemli bela ve şiddetli zulüm görülmektedir.
Bu coğrafya yanlış ve kötü uygulamalardan dolayı kendini bir türlü kargaşadan ve kavgadan kurtaramıyor.
Bizim tespitlerimize göre yönetilen halk adil olmayan uygulamalarla karşı karşıya kalmakta olup ızdıraplar içerisinde yaşamaktadır.
Adalete dayanmayan uygulamalar emanete hıyanettir.
Oysaki toplumun inandığı Yüce İslam dininin dayandığı nokta Adalettir ve güzel şeylerdir.
Adaletsizlik, bireyleri ve toplumları kazanma yerine dağıtmanın ve bölüp parçalamanın temel esaslarındandır.
Terakki’ye ilerlemeye, çağdaşlığa mani olan temel unsur adaletsizliktir ve hukuksuzluktur."
Bu uyarıcı bildirge tümüyle o büyük İslam halifesinin kaleminden çıkmıştır.
Tıpkı büyük İslam allamesi İbni Teymiye’nin dediği gibi;
"Allah, adalete ve hukuka dayalı bir devleti yeryüzünde ikame eder, uzun ömür ona yaşatır velev ki kafir olsa bile; ama zulme, hukuksuzluğa ve keyfiliğe dayalı bir devlet hiçbir zaman Müslüman olsa bile yeryüzünde söz sahibi olamaz ve kendine de çekidüzen veremez.
Çünkü mülkün ve devletin varlığı zulme değil adalet üzerine tesis edilmektedir."
Bunu burada tarihi bir bilimsel olarak sizinle paylaşmak isterken bir de emanet ve adalet kavramlarının gerçek kaynağına dayalı açıklama getirelim.
Evet, sevgili okurlar.
İnandığımız ve yegâne dayanak noktamız olan Yüce Kur’an-ı Kerim emanet ve adaletle ilgili çok önemli bir biçimde bize şöyle bildirmektedir.
Nisa süresinin 58. Ayeti hem emaneti hem de adaleti bize öğretirken şöyle buyuruyor:
"Kesinlikle Allah-u Teala emaneti ehline vermek üzere size emir etmektedir.
Keza insanlar arasında hüküm ederken yani yargılama hukukunu icra ederken mutlak adalete dayalı olarak hüküm ediniz.
Kesinlikle Yüce Allah bunu en güzel bir şekilde size öğütlüyor.
Siz ne yaparsanız yapın, Allah Semi’dir yani her şeyinizi işitiyor ve Basir’dir, her şeyinizi de görüyor.
Yaptığınız tüm uygulamalara Allah Muttali’dir."
Yani yanlış yaparsanız size yanlışlığınızı ona göre fatura ettirir, güzel uygulamaları yaparsanız Allah size o güzelliğinizin ve iyiliğinizin karşılığını verir.
Aynı sürenin bu kez 59. Ayeti ise şöyle diyor:
"Ey iman edenler, Allah’ınıza, Peygamberinize ve sizden olan ulül emrinize mutlaka itaat ediniz.
Eğer herhangi bir konu üzerinde anlaşamadığınız takdirde onu Allah’ın ve Resulü’nün hükümlerine havale ediniz."
Yani Allah Kur’an’ da nasıl hüküm vermişse ve Resulullah da nasıl hadiste hüküm vermişse ona rücu edip gerçeği bulunuz.
"Eğer siz Allah’a ve Ahiret gününe gerçek manada inanmış bir toplum iseniz bu uygulamalar sizin için en iyi hayırdır ve en güzel uygulamadır."
Sevgili okurlar.
Bu her iki yüce ayetin mealen bize belirttiği gibi biz de tüm inceliklerine dayanarak stratejik düşüncemizi bu terazi üzerine kurmamız gerekir.
Mısırlı 20. yüzyılın büyük allamesi Muhammed Abduh bu her iki ayetleri yorumlarken şöyle buyuruyor.

 

 

(Hatanil ayetan huma esasül hükumetil İslamiye
Velev lem yenzül fil Kur’ani ğayruhuma lekefetel müslimine fizalike) 

 

Yani bu her iki ayet İslam coğrafyasını yöneten hükümetlerin temel esası ve ana düşünce stratejisidir.
"Öyle düşünüyorum ki Kur’an’da bunlardan başka Adalet ve hükümle ilgili ayetler olmasaydı, bu her iki ayetin hükmü kâfi gelirdi.
İnsanlar bunların stratejisi üzerine hüküm ve uygulamalar kurabilirlerdi."
Zira bu her iki ayet emanetin yüceliğinden ve azametinden bahsederken emanetin ne kadar önemli olduğu ve ne kadar geniş çaplı bir kavram olduğunu ve toplumları yönlendiren, kurtarıcı durumunda olan emanet kavramı Allah’ın kitabında önemli bir biçimde bize muhafaza ve koruma altına alınması ile ilgili hüküm vermektedir.
Keza adalet de…
Bilindiği üzere bu ayetlerin sebebi nüzulü Mekke fethiyle ilgilidir.
Efendimiz (s.a.v) Mekke’yi fethederken Kâbe’nin kapısına gidiyor, içine girip Namaz kılmak için kapının anahtarının kimde olduğunu sorar, Osman Bünitelha isimli birisinde olduğunu öğrenir ve Osman Bünitelha’yı çağırır, "Bana Kâbe’nin anahtarını ver" der.
Adam elini açar anahtarı vermek isterken Resulullahın öz Amcası Hazreti Abbas ayağa kalkar Resulullah’a hitaben şöyle der.
"Ey Allah’ın Resulü, artık hem bu emanet hem de Kâbe’ye gelen Hacıların hizmetleri bizde kalsın başka kimseye verme" gibi bir öneride bulunuyorsa da Allah’ın Resulü Hazreti Muhammed (s.a.v) Kâbe’nin kapısını açar, namazını kılar ve Beyt’in etrafını tavaf ederken o an için Hazreti Cibril gelir ona şu öneride bulunur.
"Ey Muhammed, sakın emaneti istediklerine değil ehline ver"
Ehil olan, Osman Bünitelha olduğunu Allah’ın Resulü anlar ve öz Amcasına değil Osman Bünitelha’ya verir.
Hazreti Ömer şöyle buyuruyor.
"Allah’ın Resulü Hazreti Muhammed (s.a.v) Kâbe’ye girerken hep Nisa süresinin bu 58. ayetini okuyordu.
Yani emaneti ehline verin ayetini okuyordu.
Oysaki Kâbe’ye gelmeden evvel bu ayeti okuduğunu hiç görmemiştim.
Demek ki o ayet o an için Resulullah’a vahiy olarak gelmiştir."
Evet, sevgili okurlar.
Bu anılan her iki ayetten birincisi emanetinizi ehil olanlara veriniz, insanlar arasında hüküm icra ederken, adaletli davranın.
İkincisi ise, kesinlikle Allah'a, Resülüne ve sizden olan yönetimlere itaat ediniz.
Bakınız sevgili okurlar bu her iki ayetin inceliklerine.
Devletleri devlet eden, milletleri de o paralelde yaşatan ve uzun ömüre sahip kıldıran gerçek siyasal ve sosyal değerlerini taşıyan bu her iki ayet şöyle rasgele Hafızların ve Din adamlarının ağzında yalnız okunmakta olan ayetler değildir.
Bu her iki ayetin değer manaları uzun uzadıya yazılırsa ciltler yetmez.
Ama özetlemek ve yüzeysel olarak anlaşılır bir şekilde ifade etmek gerekirse bize bir ilham kaynağı olarak şöyle buyurmaktadır.
"Ey insanlar, aklınızı başınıza alın.
Emanetlerinizi sağlam karakterli, hissiyat ve rantlarına mağlup olmayan gerçek siyasilere teslim ediniz.
Rüşvete, irade zayıflığına yenik düşmeyen yargıçlara da adaleti teslim ediniz.
Yani toplumlarını yöneten devletlerin gerçek manada hükümran olabilmeleri için bu her iki ayetin kaynaklarına inmeleri gerekir.
Siyasi ideolojik ranta dayalı sömürü ve dış mihraklara köle ve piyon olan zihniyetlere sakın zinhar ola ki kendilerinizi teslim etmeyiniz.
Biz bugünkü sohbetimizi bu her iki ayetin yüce değer yargısı üzerine özetleyerek sizinle paylaşmak istedik.
Buna burada geçici olarak son verelim günlük medyamızın aynı konuyla ilgili taşıdıkları manşet ve sürmanşetleri de yarın sizinle paylaşalım.
Yani ibret verici, ülkenin ne halde olduğunu ve gerçekten Başbakan’ımızın ne kadar zorluklarla halkına kendini ifade etmek istediğini ve devletin kimler tarafından nasıl sabote edilmek istendiği hususunu ve devletin önemli kurumlarının kimler tarafından kirli amaçlara yönelik kullanılmak istenildiğini yarın sizinle paylaşmak üzere kalın sağlıcakla.
En derin saygılarımla.