YENİ GÜNDEM VE TÜRKİYE!?

Bilindiği üzre ülkemiz tüm hızıyla her gün yeni gündemlerle karşı karşıya.

Bu da demektir ki tüm hızıyla gelişen ve oluşan bir ülke durumundayız.

Dünkü yazımıza “HER TARAFI PROBLEMLİ BİR TÜRKİYE” diye başlık olarak kullandığımız bu ifade çok manidardır.

İşte bakınız, her zaman vurguladığımız gibi yaklaşık bir asırdan beri ülke olarak başımızı terörden kurtaramıyoruz.

Bu terör öncelikle ve özellikle devlet bünyesinde oluşan antidemokratik zorbalıklar bir yana medyanın kışkırtması, muhalefetin dengesizliği, yasaların antidemokratik hukuk dışılığa dayalı olmasıyla beraber siyasal partilerin bünyesinde ve özellikle iktidar partilerinin barındırdıkları ne idügü belirsiz olan üstü kapalı anlayışlar ve o anlayışları kimlik gizlemesiyle bünyesinde barındıran münafık tinetli insanlar.

Ülke ve millet; "işte bu kirli zihniyetin" cenderesinde, sıkışıp durmaktadır.

***

Evet,

Günlük medyamızın manşetlerine bakıldığında hemen hemen tüm gazeteler mütecaviz Suriye’nin Türk uçağını düşürmesi ve Başbakanın muhalefet liderleriyle toplanmasıyla ilgili haberleri birinci sayfalarına taşımışlardır.

Suriye’nin uluslararası hava sahasında düşürtüğü Türk uçağının elbette ki ülkenin ciddiyetini ilgilendiren bir konudur.

Dünkü eyaletimiz durumunda olan, tarihi derinliklerine göz atıldığında Suriye’nin bizden ayrı bir parça olmamasıyla beraber; ama bugün kader tecellisi mi diyelim, kendi halkıyla çarpışan, kendi ülkesinde büyük katliamlar gerçekleştiren Suriye yönetimi elbette ki bizi de hedef tutmayı bir hüner saymaktadır.

Bunun da sebebi mucibesi; Osmanlının parçalanmasıyla oluşan küçük devletçikler özellikle Ortadoğu'da devletçiklerin kurulması ve bu devletçikleri kurduran haçlı anlayışa ait itilaf devletlerinin yekvücut haline gelip, aynı ittifak içerisinde Osmanlıyı yok etmekle, böylesine devletçikler kuruldu ve başlarına piyon kimliksiz liderler getirildi.

Ve yıllar yılıdır hem kendi halkını hem de tüm İslam dünyasını inim inim inletmekten başka bir görevleri yok!

Bugünkü, yarınki ve daha sonraki gündem, eğer yeni icatlar söz konusu olmazsa hep bu Suriye ile Türkiye arasındaki anlaşmazlık ve uçağın düşürülmesiyle ilgili olacaktır.

Dünya kamuoyu da buna odaklanmış durumda.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Tüm bu yoğun gündemler içerisinde benim şahsen dikkatimi çeken basının ele almış olduğu diğer bir konuda eski YÖK Genel Başkanı Kemal Gürüz’ün basına “28 Şubat’tan haberim yok” açıklaması.. İnkâr ettiği gerçeklere yalan kılıf uydurarak Özel Yetkili Mahkemeleri hâkim ve savcıları etkilemeye çalışmasıdır.

Bu Özel Yetkili Mahkemelerin yeri Türkiye’de çok önem taşımaktadır.

Bana göre eğer bu Özel Yetkili Mahkemeler olmamış olsaydı, Türkiye bugün buralara gelemezdi.

Başbakanın ve iktidar partisinin son dört-beş yıl içerisinde attıkları adımlar gerçekten çağdaş demokratik gelişmelerdir.

Yıllar yılı böylesine bürokratların, hatta bu tip akademisyenlerin devletin önemli erklerinin başına getirilmesi Türkiye’ye çok önemli acımasız, hukuk dışılık mezalimleri tattırmıştır.

Başta anlattığım gibi, medyamızın güncel konusu olarak belirttiği Suriye’nin Türk uçağını düşürmesiyle, NATO ve BM’nin yavaş yavaş toplanıp sözde konuyu ele alma hususundan daha fazla şu Kemal Gürüz’ün inkârcı olayını manşetlere taşıması apayrı bir dikkat çekici gündemlerin başında gelmesidir.

Onun için birçok yazılı medyanın sürmanşet ve manşetlerine taşıdığı bu Kemal Gürüz’ün hali pür melali, mütecaviz Suriye’nin olayına nerdeyse gölge düşürmektedir.

Demek görünen odur ki, yıllar yılı 28 Şubat’ın oluşması ülke insanı üzerindeki yarattığı baskıcı oyunlar ve entrikalı senaryolar ve bunların aktörleri hep böyle kimlikleri gizli tutmakla saman altından suyu yürütmüşlerdir.

* * *

Dünkü Zaman Gazetesinin sürmanşetine taşıdığı ifade şöyle;

“GÜRÜZ 28 ŞUBAT’I HATIRLAYAMADI”

Haber şöyle devam ediyor;

Yurda dönen Gürüz’den ilginç savunma: “28 Şubat sürecinin ne olduğunu bile bilmiyorum”

Yeni Şafak Gazetesi ise Gürüz’ün basınla konuşurken verdiği pozu sürmanşetine taşımıştır.

Yeni Şafak’taki sürmanşet haberi şöyle;

“28 ŞUBAT’TAN HABERİ YOKMUŞ”

Ve devamla şunları açıklıyor;

“28 Şubat soruşturmasında ifadeye çağrılan eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, Adriyatik tatillerini tamamlayarak İzmir’e döndü.

Limana demirleyen Ocean Majestiy adlı gemiden inen Gürüz, gazetecilere “Benim 28 Şubat’tan haberim yok, hiçbir bilgim yok” dedi”

Gürüz’ün pür dikkat çeken bu inkârcı yalanı insanı gerçekten cumhuriyetin kuruluşunun ilk günlerine götürüyor, “Akı kara, karayı ak gösteren” ve devlet imkânlarını kullanarak halkı aldatan, kimliklerini gizli tutan daha nice nice münafıklar bu ülkeyi bu hale getirmişler.

Böylece gününü gün eden, böylesi Kemalist, inkârcı, madrabaz akademisyenler hep bu ülkenin kaderini ters yüz etmeye çalışmışlardır.

Ama çekirge bir sıçramış, iki sıçramış, ondan sonra üçüncü de sıçramayı başaramamış düşüp, yakalanmıştır.

Hep bu vesayetçi altı oklu rejimin böylesi kimliğini meçhul tutan münafıkları ne hazindir ki, devlet erklerinin içine sokmuşlar ve devleti böylesine hukuk dışı antidemokratik yöntemlerle yönetmişler ve önemli erklerin başına getirilmişler.

Her ne kadar biz cumhuriyetin kuruluşundan beri diyorsak da, aslında dün de değinmiştim, bu işin 150 senelik mazisi vardır.

Dünkü yazımda da değinmiştim;

Başbakan partisinin grup toplantısında açık açık konuşmuş ve “Karşımızda 150 yıllık ittihat ve terakki zihniyeti var” demişti.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesine yerleşmiş, sözüm ona Kemalist, Atatürkçü, laik bir güruh generaller yıllar yılı Türk ordusunun bünyesinde gizlenerek aktif rol almışlardır.

Ama bir arpa boyu kadar bu ordu bir yere gidememiştir.

Keza üniversitelerin başına getirilen ve Kemalist, laikçi olarak geçinen Kemal Gürüz gibi hain düşünceleri ile YÖK’ü üniversitenin başına bela etmiş ve gününü gün etmiştir.

Birçok mağdur gencecik kızların başını örtmemek için ikna odalarını kurdurmuş ve bu ülkede yaşayan inanmış kesimi inancından caydırmak için en alçakça uygulamaları gerçekleştirmiş olduğu halde bugün de çıkmış “28 Şubat’tan hiç haberim yok” diyor.

Yani buna ne diyelim?

***

Sevgili okurlar!

Buna ne diyelim?

Bu yalnız değil ki…

Bakınız ilginç bir olay daha size anlatayım.

İktidar partisinin, yeni anayasanın oluşmasından tutun partinin bel bağladığı bugünkü bazı akademisyenler gibi.

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinin yıllardan beri bünyesinde barındırdığı Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem’in döktüğü incilere bakalım.

Birkaç gün önce Milli Gazeteye verdiği beyanatla Özel Yetkili Mahkemeler hakkında şöyle incileri dökmüştür;

ÖYM’lerin varlığına tepki gösteren Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem’in ilginç açıklamalarda bulunması gerçekten şayanı dikkattir.

İktidar partisinin ne kadar yaman çelişkilerle karşı karşıya olduğunun bir göstergesidir.

Erdem, şöyle diyor;

“Bana göre ÖYM’ler istiklal mahkemelerinin devamı niteliğindedir. Siyasal muhaliflerin bastırılmasına yönelik kurulmuş mahkemelerdir.

Toplumsal barış ve uzlaşmayı sağlamanın önünde engeldir.

ÖYM’ler tamamen hukukun siyasallaşmasını sağlamaktır.

Ayrıca ÖYM’lerin kaldırılması demek davaların son bulacağı anlamına gelmiyor, sadece daha hukuki ve daha adaletli bir yargılamanın önü açılacaktır.

ÖYM’ler kaldırılmazsa bile yetki alanlarının belirlenmesi gerektiği kanaatindeyim” dedi.

ÖYM’lerin kapatılması yargılamanın adil olmasına engel olur diyen eski savcı Sacit Kayasu da “ÖYM’ler kesinlikle kapatılmamalıdır.

Adı üzerinde Özel Yetkili yani belli başlı özel davalara bakan mahkemeler, eğer ÖYM’ler kapatılırsa yargılamalar sağlıklı olmaz.

ÖYM’ler de savcı ve hâkimler 15 ile 20 dosyaya bakarken, ÖYM’lerin kaldırılmasıyla bu dosya sayısı 3 bin 4 bine çıkar, bu nedenle sağlıklı bir yargılama yapılamaz ve ÖYM’lerin kapatılmasıyla uzun tutukluluk dönemi başlayacaktır.

Hatta tutukluluk süreleri üç beş misli artacak, açıkça görülmektedir.

Dünyanın her yerinde ÖYM’ler vardır. Hâkim ve savcılar belli dava alanlarında uzman olabiliyorlar.

Eğer her hâkim belli davalara değil de her davaya bakarsa bunun yargılama süreci pek düzenli ve adil olmaz”

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Prof. F. Hüsnü Erdem de hukukçudur ve şayanı dikkattir ki yıllardan beri Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinin bünyesine çöreklenmiş ve bir türlü renk vermemek için çaba gösteriyor ise de, yani gerçek kimliğini meçhul tutuyor ise de fakat zaman zaman der demez kendini açığa vuruyor.

O da hukukçu, eski savcı Sacit Kayasu beyefendi de hukukçudur.

Sayın Sacit Kayasu, aynı zamanda yıllarını hukuk uygulamasına veren ve fiilen uzun süre savcılık yaparak hukuki niteliğini taşıyan bir hukukçu.

Aynı zamanda mezalim yağdıran 12 Eylül’ün Kenan Evren’in hışmına uğrayan ve yıllar yılı açığa alınan fiilen zulmü yaşayan bu hukukçu ne diyor, bir de bizim Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi F. Hüsnü Erdem ne diyor?

Hüsnü Erdem zaman zaman çıkıp, ilginç açıklamalarıyla rengini belirtiyor ise de ne çare ki bilinmeyen bir denklem olmalıdır ki hep iktidar partinin saflarında kendisini cemaatçi, imam hatipçi, muhafazakâr, eşinin başı örtülü olarak lanse ediyor ve zaman zaman iktidarın hukuk müşavirliğine soyunuyor ve yeni anayasayı yapan hukukçuların içinde yer alıyor.

Hele hele Sayın Erdem’in en ilginç tarafı şudur ki;

Dicle Üniversitesi rektör adaylığına iki dönem üst üste soyunuyor ama bir türlü başaramıyor, bir türlü rektör olabilme oy sayısını yakalayamıyor.

Tüm bunlara rağmen ilginçtir ki Diyarbakır’ın başta meşhur bakanımız olmak üzere iktidarın diğer bazı Diyarbakır milletvekilleri onu mumla aranan birisi gibi göstererek göklere çıkarıp partinin yüksek kademelerine taşıyıp illaki Hüsnü Bey’in rektör olarak istemeleri o da bize göre apayrı bir gayretkeşliktir.

Beyler, yapmayın!

Hüsnü Erdem’in etrafına bakın kimler var, hangi ideolojiye hizmet eden birisi olarak onu tanıyın ve hep sol inkârcı platformlardaki insanlar etrafını sarmakta olduğunu görün.

Yeter ki ciddi olun.

Bu millet size oy vermiş, böylesine kirli işlerle uğraşmak değil, yörenin fakru zaruret içerisinde kıvranan insanların hak ve hukukunu aramaya çalışın..

Lütfen aklınızı başınıza alın, bu milletle ters düşmeyin, bu milletin üniversitesiyle oynamayın.

Sayın Fazıl Hüsnü Erdem denildiğinde kalkın, ayakta durun, biraz düşünün de ondan sonra kanat önderliğini yapın.

En derin saygı sevgilerimle.