YİNE KARMAŞA VE TUHAF BİR YAŞAM

Evet sevgili okurlar!

Bu mübarek ülkemizde halimiz nice olacak?

Bu halkın yüzde 99'u milli birlik ve beraberliğe, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, sosyal adalete, istikrarlı bir ekonomiye, seviyeli ve insancıl bir eğitim sistemine şiddetle ihtiyaçı vardır.. Bu ihtiyacın temini için var gücüyle demokratik sistemlere teamüller içerisinde destek vermekte ve onları iktidara getirmektedir..

Vergisiyle devletin bütçesini sağlar..

Alın terinden, emeğinden aktarır..

Devletin "bekaası" için..

Ülke ciddiyetle çağdaş muasir medeniyet seviyesine bir an evvel ulaşsın diye..

İşte bunun için anadolu insanı, ciddi bir misyon ve aksiyonla çabalamaktadır..

Ama ne var ki; bu çaba içerisinde millet, akşam evine giderken, sabahleyin işyerlerine dönerken etrafına bakar bakmaz "Aman allahım ne bu zifiri karanlıklar, ne bu zulümatlı hayat, ne bu dumanlı havalar ve ne bu azgın kurtlar" demekten kendini alı koyamıyor..

Hayretler içerisinde kıvranıp durmakta..

***

Malumunuz üzere iki gün önce "24 Kasım Öğretmenler Günü" kutlandı. Birer ilim ve irfan yuvası durumunda olan okullar ve bu okulların yegane temsilcileri olan öğretmenler.

Bu öğretmenlerin kutlama gününü 24 Kasım günü olarak belirlenmiş, yasalar çerçevesine alınmıştır. Bu güzel ve kutlu günü halk kutlarken öbür taraftan bu irfan yuvalarında okutturdukları çocuklarının normal bir şekilde diplomalarını alırken üzüntülü, hüzünlü, üzücü olaylarla karşı karşıya kalarak adeta hayal kırıklığına uğramaktadır.

Evet sevgili okurlar!

Sizi yine dünkü ulusal medyanın bazı deneyimli yazarlarının görüşlerine götürmek istiyorum. Bu konuda önemli haberleri sizinle paylaşarak, yazıya devam etmek istiyorum..

İşte bu haberleri okurken ve bazı yazıları yorumlarken, "Dost kim, düşman kim?" "İhanetçi kim, hain kim?" arayışı içinde sormaktan insan kendini alıkoyamıyor.

İşte size ilginç bir haber başlığı..

"KOMUTANDAN KÜSTAHLIK"

Haberin devamı şöyle:

"Adana Kozan'da Öğretmenler Günü dolayısıyla yapılan Kompozisyon Yarışması'nda birinci olan İmam Hatip Lisesi öğrencisi Tevhide Kütük, öğretmenler günü programında ödülünü almak için kürsüye çıktığında Garnizon Komutanı Jandarma Binbaşı Hüseyin Çopur'un "İndirin onu!" sözleri ile ödülünü alamadan gözyaşları içerisinde kürsüden indirildi."

Arabaşlıklarla haberin devamı şöyle:

KÜSTAHLIĞA PROTESTO

İşgüzar komutanın başarılı öğrenci Tevhide'ye karşı koyduğu bu tavır salonda bulunan Protokol üyeleri, öğretmenler ve öğrenci velilerince salon boşaltılarak protesto edildi. Gözyaşına boğulan Tevhide küçük hanım 'Yaşanan olay çok zoruma gitti' dedi.

'Bu ilkel ve çağdışı başörtüsü yasağı kalkmalı' diyen vatandaşlar buna karşı nefretlerini sürdürmekte.

İşte bu olay gerçekten karanlık, karanlık olduğu kadar da iğrenç. Zira göz göre göre Anayasamızda çizilen sosyal adalet dengesi tüm ifade ve kavramlarıyla madde madde belirtilmektedir. Bunların içine giren eğitim, kültür, giyim kuşam, inanç, din ve düşünce özgürlükleriyle kapsamaktadır.

Keyfi, cebri ve küfri inatlaşmalarla bu ülkeye kimler neleri kazandırdı ve neleri kaybettirdi o da ortada?

İşte bakınız bu tür tutarsızlıklar ve ilkesizlikler direk olarak toplum arasına bölünme nifakını ekmekten başka bir şey değildir.

Ülke barışa, kardeşliğe ve bölünmez bütünlüğe ihtiyaç duyarken birileri çıkıp keyfi ve sadece basma-kalıp cehalet kapsulüyle gencecik masum öğrencilerin başörtülerine tecavüzane bir şekilde saldırmaktadır..

Acaba kimin adınadır ve neyin nesidir?

Aslında yasal olarak bu ülkede herkes kendine düşen görevini yörüngesinde yerine getirirse, herkes işini yaparsa böyle bir kargaşaya zaten gerek kalmaz ve yer de verilmez.

Ama tam tersine "Görünen köy kılavuz istemez" misali birileri okullarımızı dahi bir kışla salonu gibi kullanmaktadır. Attan, itten dem vurmakla ülkeye bir şey kazandırmaz ve halk bu tür nahoş ve manadan yoksun olaylara da başka gözle bakmak zorundadır.

Bakınız sevgili okurlar!

Kim ne derse desin, kartel medyanın bazı kalemşörleri zaman zaman bu memleketin yegane inanç dayanağı olan tarihi kültürüne karşı kalem savaşı açmaktadırlar. Bunların bu tutumları ülkenin aleyhinde olup başkalarının adına yapılan bir piyon ajanlığından başka bir şey değildir.

Yine sizi bu olay gibi başka bir benzer olaya, bu kez başka bir gazetenin dünkü birinci sayfasında verilen bir habere götürüyoruz.

İşte Zaman gazetesi..

"YİNE CUMHURİYET YİNE YALAN" başlıklı haberini size aktarmak istiyorum.

"Kocaeli'nde ilköğretim öğrencilerine yönelik Seviye Tespit Sınavı'nda Atatürk ile ilgili hiçbir sorunun bulunmadığı haberi yalan çıktı. Dün Cumhuriyet Gazetesi'nin manşetten 'Şeriat soruları' başlığı ile verdiği haberde yer alan Kur'andaki ayet ve surelere ilişkin soruların da milli eğitimin müfredatına uygun olduğu ortaya çıktı. Cumhuriyetin son dönemde dini konulardaki yalan haber sayısında artış dikkati çekerken, gazetenin iddiasının aksine ilköğretim 8.sınıf öğrencileri için yapılan Başarı Değerlendirme Sınavı'nın ilk sorusu Atatürk ile başlıyor ve birçok soru yine Atatürk hakkında kitapçıkta yer almaktadır.. Ayrıca Atatürk'ü öven şiirler de yer alıyor. Deneme sınavının ilk sorusu şöyle: 'Atatürk yurdu iç ve dış güçlerden kurtarmak için insana şaşkınlık, saygı ve korku verecek insanüstü bir iradeyle çalışmıştır.' Buna rağmen Cumhuriyet olayı çarpıtarak manşetten 'Şeriat soruları soruldu' diye başlaması o da ayrı bir zifiri karanlığın zırvalamasıdır."

Biz millet olarak, Anadolu insanı olarak hiçbir zaman tarihimizden, kültürümüzden, inancımızdan, yüce islam dininin ana kural ve realitelerinden vazgeçemeyiz.

Misyonumuzu kimseye satamayız.

Bilakis arı gibi çalışarak bu ülkenin kovanlarına bal dolduracağız bal.

Zehirli tatlı lokmanın yutturması değil, gerçek bal vereceğiz.

İstemeseler de, birileri çatlasa da, patlasa da bu halkın düşüncesi budur.

Bakınız sevgili dostlar!

Bu karanlık tabloya karşı aklıma gelen yüce Kur'an'ın Nehil Suresi'nin 69. ayetine sizleri götürecem. Ayetin meali şöyle:

"Biz bal arısına vahiy (ilham verdik) gönderdik. Dedik ki, dağların zirvesinde ormanlıkların içerisinde, büyük ağaçların tepelerine veya herhangi rastgele yerlere kendinize yuva yapın. Meyvelerden ve çiçeklerden gıdanızı alın ve insanlara şifalı bir gıda olan bal yapın."

Bakınız sevgili okurlar, burası cayi dikkattir.

İnsanların yararına Cenab-ı Allah nice nice yaratıkları görevlendirmiş ve insanların lehine hizmet verdirmiştir. Bu insanlık alemini buna layık göstererek her şeyi emirlerine itaatkar olarak görevlendirmiştir.

İlla ki içimizdeki inançsız, karanlık ve zulümatlı kimseler hariç.

Bunlar yararlı değil birer zararlı yaratıklardır.

Bu ayetin mealini okurken Yunanlı bir filozofun öğrencilerine verdiği bir derste tavsiye ettiği bir söz vardı. Doğrusu o beni çok düşündürdü.

Yunanlı filozof tirmizlerine (öğrencilerine) şöyle diyordu:

"Siz bal arısı gibi olun..Zehirli arılar değil, bal üreten arı gibi olun."

Öğrenciler sorar: "Sayın hocam! Bal arısı nedir, ne yapıyor ki onun gibi olmamızı tavsiye ediyorsun?"

Filozof döner şöyle der:

"Bal arısı insanların hizmetine tüm var gücüyle çalışıp altıgenli yuvalar kendine yapar, onun yaptığı o yuvalar dünyanın en bilinçli mühendis ve mimarları dahi o peteklerden müteşekkil altıgen yuva yapamazlar. Ne kadar maharetli olurlarsa olsunlar ve bunun içine insanlar için bal koyarlar. Bunu yaparken de güzel havalarda, ilkbahar mevsimlerinde dağlarda ve çimenliklerde güzel koku veren çiçeklerden ve bitkilerden gıda alarak bu temiz şarabı insanlara hazırlıyorlar.

Bal arısı çok çalışkan olmakla beraber illa ki elli bin bireylerden ordularını kurar. Ama hepsi, o ordular tümüyle başlarında bulunan gerçek yol gösteren komutanlarına itaat ederek belirli misyonlar çerçevesinde adım atarlar. Karanlıkta yaşıyamazlar. Kötü bitki ve çiçeklerden gıda almazlar.

Hele hele leşlere ve pis koku veren şeylere hiç yaklaşmazlar.

Büyük bir ilkellik ve prensip çerçevesinde hareketle yola çıkarlar aynı ittifak ve birliktelik içerisinde hem kendi hemcinslerini ve hem de "Halifeyi Ruyi Zemin"(Yer yüzünün yegane yöneticisi) olan insanların yararına Cenab-ı Allah onları görevlendirir.

Tüm bunlar bu durumdayken birbirini katletmezler, birbirinin aleyhinde fesat ve fitne yaratmazlar. Ancak disiplinize edilmiş tek bir kanunları vardır. Kendi aralarında tembel, çalışmayan, ruh hastalığıyla müptela olan bireylerini barındırmazlar, kovarlar ve kendi yuvalarından atarlar.

Bize ne oluyor ki bu tür bozgunculuğu yaratan, misyonlarımıza inanmayan ve hep bize hakaret eden kimseleri bırakın aramızdan atmak, üstüne üstlük baştacı ederek fazlasıyla aramıza nifak tohumunu sokmaya zemin hazırlayarak baştacı ediyoruz.

Ve tüm bu olumsuzluklara rağmen inanmış bir milletin inancına karşı olanları da bağrımıza basarız, besleriz ve büyütürüz.

En derin sevgi, saygı ve muhabbetlerimle.