YİNE KIŞKIRTICI OYUNLAR SAHNEDE!

Evet, sevgili okurlar.
Dün yine Diyarbakır’ımızda sahneye konulmak istenen bildik oyunlar, varlıklarını sürdürüyordu.
Bu yöremizin, özellikle Diyarbakır’ımızın, Batman’ımızın, Hakkari, Van, Bitlis’imizin daha doğrusu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki il ve ilçelerimizin Karayolu yapımından tut, su, elektrik ve doğalgazına kadar..
Hükümetin demokratik açılım paralelinde cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şekilde bir yatırımı söz konusu..
Özellikle Diyarbakır’ımızda gayrimenkul arazilerin fiyatları değerlendirilerek astronomik rakamlara kadar yükselen arazi fiyatları boşuna değildir.
Demek ki, devletin, iktidarın iyi bir niyetle bu yöreye bakma ve göz ardı etmeme çabasıdır.
Başbakan’ın bu hususta zaman zaman açıklamaları bunun bir kanıtıdır.
TOKİ yatırımından tutun da diğer ekonomik, ticari ve turizm gelişmelerine kadar, gerçekten piyasa başını almış gidiyor.
Bir gelişme faaliyeti söz konusu iken birden bire birileri tarafından her zaman olduğu gibi bu demokratik açılımın önüne set çekilmek isteniyor..
Diyarbakır’ımızın gelişmesini engellemek için, halkımızı birbirine düşürmek için, iktidarın birçok alanda yapmak istediği yatırımların gerçekleşmemesi için var gücüyle çalışmak isteyen bazı gayretkeş kimlikler tarafından engellenmek isteniyor.
Bu kışkırtıcı girişim, her şeyden evvel Diyarbakır’ın ekonomiksel, eğitim ve kültürel gelişmesine engel teşkil etmektedir.
Halkımız buna hiçbir zaman onay vermiyor.
Zaten Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze dek bu yöre insanı başını belalardan, fitnelerden, fesat ve kışkırtıcı unsurlardan bir türlü kurtaramıyor.
Yıllar yılı terör, kan, gözyaşları yöre insanının vazgeçilmez bir korkulu rüyası haline gelmiştir.
Bize göre gerçekten her zaman olduğu gibi bu yöre insanının başına örülmek istenen çorap, karanlık oyunlar, bildik sahneler ve sahneye konulan oyunlar ve bu oyunların senaristleri bellidir.
Bir yandan demokratik olmayan bir yargılama şekli, öbür yandan büyük iştahla fırsatı ganimet bulan bir siyasi anlayış..
Diyarbakır’a mal edilmek istenilen ağır faturalar.
Hele hele özellikle Diyarbakırlı olmayan Diyarbakır Milletvekillerinin Diyarbakır’a akın etmeleri iki de bir halkı bir hiç uğruna yürütmeleri gerçekten hayra alamet değil ve kuşku uyandırmaktadır.
Bakınız, iki gün evvel Diyarbakır’ın Üç kuyular semtinde yıllardan beri açılan bir Taş Ocağı genişleyip derinleşen yağmur suyundan dolayı adeta ölüm saçan bir çukuru görmezlikten gelen ve kapatmayı hiç düşünmeyen Belediyeler ve Özel İdare maalesef iki tane masum 4 ve 7 yaşındaki çocukların ölümüne neden olmuştur.
Diyarbakır bu masum iki tane çocuğun o çukurda boğularak ölmesi için kan ağlarken birden bire yapay bir iştahla kendi siyasi propagandasını yapmak üzere yola çıkan bir siyaset anlayışı bize göre hayra alamet değildir.
Kürt milletinin gelişmesi için yalnız dil konuşmaktan daha fazlasıyla ekonomik, eğitim, kültürel, iş, aş ve gelişme söz konusudur.
Dil de elbette ki anadildir.
O dille konuşmalıdır, o dille kültür edinmelidir, o dil yeni gelen nesillere unutturulmamalıdır, bu dilin gelişmesine, konuşulmasına engel teşkil eden yaklaşık seksen yıldır bir pranga atılmıştır.
Bu atılan prangada ırkçı, şoven, faşizan bir dikta sonucu söz konusu olmuştur.
Evet, bunu istismar eden yine devletin derinliğinde oluşa gelmiş bir siyasi prangadır.
Karanlık kurulların faşizme dayalı kör bir ırkçılık taassubu paralelinde sahneye konulan karanlık kurulların, encümen-i danışların, andıçların, darbe ve ihtilalcilerin, Ergenekon terörünün yıllardan beri oluşturmak istedikleri ve sahneye koymak istedikleri oyunlardır.
Bu oyunlar bugün değil, cumhuriyetin kuruluşundan beri CHP’nin altı okundan çıkan bir mezalimler silsilesinin birer halkalarıdır.
Bugü eğer Kürt milleti üzerine Hakkari’nin, Şemdinli’nin, Van’ın, Irak hududundaki askeri birliklerin varlığı ve bu varlık paralelinde ölen, öldürülen askerlerin ve dağa çıkan gençlerin ölümlerinin tümü olmasa bile yüzde doksanı yine anlatılan bu karanlık sahnelerin birlikteliğidir, oyunlarıdır ve bu oyunlar yalnız Güneydoğu’muza, Türkiye’mize ait değil.
Irak’ın Ergenekon Arap ırkçısı olan Saddam’ın oyunlarıyla gerçekleşti.
Suriye’de Dürzi Nusayri Rafızi bir mezhebe bağlı General Hafız Eset tarafından gerçekleştirildi.
Kırk elli yıl içinde bu her iki ülkeden yüz binlerce insanlar Kürdüyle, Arabıyla telef edildi.
Iran şahı döneminden tut, bugüne dek yine İran halkı üzerine Kürt İranlı olsun veyahut Fars dilini konuşan İranlı olsun, 2500 senelik inkarcı ve faşizan bir kraliyetin hegemonyasıyla İran milletinin gelişmesine engel olunmuş ve köleleştirmeye çalışılmış bir anlayış söz konusu.
Bize göre Türkiye’de son dönemlerde Demokratik açılım gittikçe her gün bir adım daha ilerlemektedir.
Bunun önüne pranga atıp, durdurma yerine, daha gelişmesine, kapsamını daha genişletmesine yardımcı olmak gerekir.
İşte bunun kanıtlayıcı delili Kanal Şeş’in varlığıdır.
Herkes Kürtçe ve Zazaca rahat konuşuyor ve meramını idrak ediyor.
Bu bölgede köylüsünden tut, kahvede oturanına kadar, herkes Kürtçe konuşabiliyor.
Yerel kanallar Kürtçe yayın yapabiliyor.
Tüm bunlarla beraber iktidarın bu yöreye özel tahsis ettikleri bütçe çok güzel bir bütçedir.
Yatırımlar, ful gelişiyor; ama gönül arzu ediyor ki bir siyasi parti bu yöre insanının kaderini kendi siyasi insiyatifi altına almamalıdır.
Halk bildiklerini okur ve gerçekleştirir..
Dün üç saat Diyarbakır’ın şehir içindeki yolları tıkatıldı.
Ekonomiksel çalışma ve piyasa alt üst oldu.
Ama gönül arzu ediyor ki bu tür renkli olaylardan daha fazla birileri çıkıp  üç kuyulardaki yıllardan beri açık olan su çukurunu görmeleriydi.
Ve o ölen 4 ve 7 yaşındaki iki çocuğun ölümüne sebebiyet veren çukurun bugüne kadar kapanmamasıydı.
Gerçekten burada Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman Baydemir’in önceki gün oraya gidip ölen o gencecik iki çocuğun cenazelerinin başında oturup ağlaması ve ailelerine teselli vermesi bir insanlık borcuydu ve o borcunu da ancak Sayın Baydemir gerçekleştirdi.
Ama Baydemir’in daha önceden o çukurları görüp böyle bir ölüme neden olmaması için kapatmaya çalışmış olsaydı bize göre daha çok iyi olurdu.
Ama her nedense Diyarbakır’a yatırımların yapılması ve Diyarbakır’a gelen yatırım bütçelerini engellemeleri yerine önünü açıp yardımcı olmuş olması daha bir çalışma gayreti içinde bulunması gerekmiyor mu?
Ki Sayın Osman Baydemir bunu itiraf etmektedir.
Bize göre başkaları dışarıdan gelip Diyarbakır üzerine oyunlar oynamamalıdır.
Zaten cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek, Diyarbakır’da oynanan oyunlar bir türlü sahneden inmiyor.
Senaristler aynı senaristler, oyunlar aynı oyunlar hep aynıdır.
Gerek yöre insanı gerek Diyarbakır insanı artık aklını başını almalıdır.
At bakışı ile değil sağına soluna bakması gerekir.
Sevgili okurlar..
Fazla başınızı ağrıtmayarak yazımıza son verirken Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin 29. mektubunun 7. kısmının son bölümündeki iki paragraftan ibaret, çok önemli bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum ve yazıma son veriyorum.
"7. İşaret
Tahribatçı ehl-i bida iki kısımdır.
Yani bozguncu fitne yaratan toplumda iki kısım insan vardır. Birinci kumsu güya din hesabına, İslâmiyete sadakat namına milliyetle takviye etmek için zayıflamış dinin şecere-i nuraniyesi (köklü, nurlu ağacı) milliyet toprağında kuvvetleşmek istiyoruz" diye sözde dine taraf yanlı olarak kendilerini gösteriyorlar.
İkinci kısım
"Millet namına milliyet hesabına unsuriyete, ırkçılığa, kuvvet vermek fikrine binaen milleti İslâmiyet’le aşılamak istiyoruz" diye bid’a’ları icat ediyorlar.
Yani dinde olmayan şeyleri dine mal ediyorlar.
Birinci kısma deriz ki, "Ey sadık, ahmak" itlakına masadaka biçare ulema us-su (çaresiz kötü niyetli alimler) veya "Meczup akılsız, cahil sofiler" hakikati kainat içinde kökü yerleşmiş ve hakayık-ı kainata (Kaniat içerisinde) kökleri salmış olan şecere-i tuba-i İslâmiyet mevhum, muvakkat, cüz’i, hususi ve menfi belki esassız, köksüz, garazkar, zulümkar, karanlık unsuriyet toprağına dikilmez.
Onu oraya dikmeye çalışmak ahmakca, ve tahripkarane, bilakarane bir teşebbüstür.
İkinci kısım, Milliyetçilere deriz ki "Ey sarhoş, hamiyet fıroşlar" bir asır evvel, Milliyet asrı olabilirdi.
Şu asır unsuriyet asrı değil.
Bolşevizm ve sosyalizm, mes’eleleri istila etmektedir.
Unsuriyet asrı artık geçmiş Edebi ve daimi olan İslâmiyet milliyeti muvakkat dağdağalı unsuriyetle bağlanmaz ve aşılanmaz ve aşılamak olsa da İslâm milletini ifsad ettiği gibi (bozguna uğrattığı gibi) unsuriyet milletini dahi islah edemez, ifa edemez.
Evet, muvakkat aşılamakta bir zevk ve bir muvakkat kuvvet görünüyor.
Fakat pek muvakkat akıbeti tehlikelidir.
Evet, sevgili okurlar.
Bediüzzaman Diyor ki;
Hem Türk unsurunda ebedi kabil-i iltiyam olmamak surette bir inşikak çıkacaktır.
Yani Türkiye’de arka plana atılan İslâmiyet yüzünden Türkiye unsurları içerisinde birleşmesi mümkün olmayan bir ayrışma ve bölünme şekli yaşanacaktır.
O vakit milletin kuvveti, bir şıkın kuvvetini, diğer bir şıkkının gücünü kırdığı için ikisi de hiçe inecek.
İki dağ birbirine karşı bir mizanın, terazinin iki kefesinde bulunsa bir batman kuvvet güç o iki dağı oynatabilir.
Yukarı kaldırır, aşağı indirir.
"Anlayana sivrisinek saz, anlamayana Davul zurna bile az"
En derin saygılarımla.