YOLDAKİ İŞARETLER BİZE NEYİ GÖSTERİYOR?

Evet..
Söz Gazetesi'nin sevgili okurları!
Adalet kavramı insanlık için en onurlu bir dünyadır.
Ama adalet, gaflet ve dalalet değil..
Adalet kavramı tümüyle anıldığı zaman yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim ve insanlığın ulu önderi Hz. Muhammed (S.A.V.)'in sünnetinden anlaşıldığına göre; ilk akla gelen mana değeri insan hukukuyla ilgilidir.
Bugün yeryüzünde gerçek adaletten bahsedildiği zaman, ilk akla gelen "İnsan hukuku dur"
Ya da kadın hukuku..
Zira tarih boyunca asırlar arkasına gizlenen zulüm ve hukuk ihlali bunu gösteriyor.
Onun için adaletten bahsedildiğinde o akla gelir. Ve gerçek de budur zaten.
Merhum ve şehit Mısırlı Seyit Kutup "Meâlimu-Fittarik" (Yoldaki işaretler) isimli kitabında yeryüzündeki dünya medeniyetlerinden bahsederken "insan temel hak ve özgürlüklerini" anlatırken şu çarpıcı ifadeleri kullanmıştır..
"El islamu huve-el hadara" İslamiyet medeniyetin ta kendisidir. İslamiyetin özü medeniyetin özüdür.
Ancak ve ancak islamın ana faktörü "temel taşı" olarak bünyesine koyup medeniyetler üstü yaşamak isteyen toplum islam toplumu olabilir.
Ondan başka tarih boyunca yeryüzünde oluşup gelişen ve tarih akışı içerisinde görünen ve büyüyen toplumlar maalesef insanı kurtarabilecek "insan temel hak ve özgürlükler" medeniyetine ulaşamamışlardır. Mutlak bir cahiliyet çukuruna sapmışlar ve batmışlardır.
Zira cahiliyet, özellikle Ortaçağ cahiliyet ve bu muasır cahiliyet bambaşka bir cahiliyettir. Zifiri karanlıklar içinde kıvranıp duran cahiliyet maalesef günümüzde de kendini göstermeye devam etmektedir. Hep böyle medeniyetler kılıfına burunmuş ve değişik makyajlar şekliyle ortaya çıkmaktadır.
Bu cahiliye devrinin karanlık unsurlarından birisi de Yüce Kur'an'ımızda belirtildiği gibi Yahudi ırkıdır.
Zira zaman zaman dünyanın başına bela ve fitne kesilen bu ırk, hep bulundukları coğrafyalarda kan akıtmışlardır.
Onun için Kur'an'da yahudilerin dünya üzerindeki etkileri ile ilgili ayetlerin biri ise bize oldukça dikkat çekici bir bilgi veriyor. İsra suresinin başında yer alan ayetler, yahudilerin yeryüzünde iki kez bozgunculuk çıkaracaklarını ve büyük bir yükselişle yükseleceklerini bildirmektedir.
Ama her yükselişlerinden sonra bir de alçalışları söz konusu olmuştur. Dünya tarihi buna şahittir.
Ama ne çare ki; bugün yeryüzünde okyanusların ötesinde bile hükümranlık sürdüren ve devletleri kurdurup büyüten ve yok eden unsur yahudilerdir ve emperyalist siyonist teşkilatlarıdır. Ve bunların yeryüzüne uzanan dal ve budakları birçok ülkeyi tehdit ettikleri gibi islam dünyasını da tehdit etmektedir.
Ama tüm bunlara rağmen yine yüce kitabımız Kur'an'ımız bize aynı İsra Suresi'nin 4. ayetinden 7. ayetine kadar bunların yeryüzünde yine en büyük bozguna uğrayacaklarını, yok olup gideceklerini ve insanlığın yeni ama yepyeni bir adalet dünyasına gireceğini bize bildirmektedir.
Bu nedenle üstad Bediüzzaman hazretleri de Risalelerinde sık sık "adalet, insanlığın şeref ve onuruna yakışan gerçek bir dünyadır" ve yeryüzünde yeşertilecektir.
Şehit Seyit Kutup da bu nedenle bizi müjdeliyor ve diyor ki; "Yoldaki işaretler islamiyetin yeryüzüne kesinlikle yeniden filizlenecek ve tek bir dünya medeniyeti olarak kendini gösterecektir."
Gerisi fasa fiso!
Bakınız sevgili okurlar!
Tüm bu ana gerçek ve realiteleri sizlerle paylaştıktan sonra yine Türkiyemize dönelim. Ve bakalım ki nelerle karşılaşıyoruz?
İnanın tüyler ürpertici karanlıklar, mezalimler, antidemokratik uygulamalar, hukukdışı dayatma ve zorbalıklarla karşılaşıyoruz.
Kısadan hisse diyerek, bazı haberlerden kısa notlar size sunmak istiyorum.
"İlkokul 5.sınıfta kendi yaşıtını falçata ile öldürmek için delik deşik eden çocuk. Arkadaşını acımasız bir biçimde bu yaşta ve ilmü irfan olarak bilinen milli eğitime ait bir okulda yaralıyor."
İkinci çarpıcı ve dikkat çekici bir haber de son dakika haberi:
"Midyat'ın Barıştepe köyünden Edip Daniel Savcı isimli bir rahip meçhul kişilerce kaçırıldı ve kaçırıldıktan birkaç saat sonra Mardin'deki kiliseye telefonla rahibi serbest bırakmak için 300 bin YTL fidye istediler."
Bu iki olay günlük yaşanan binlerce olaylardan birer cüzi munferit olaylardır. Bunu buraya getirmemizin sebebi demokratik hür, sosyal bir hukuk devleti içerisinde acımasızca yaşanan olaylara dikkatinizi çekmek.
Ülkemizin barışa, kardeşliğe, birlikteliğe ve beraberliğe ihtiyacı olduğu dönemde her nedense çarpıcı olaylar gerçekleştiriliyor.
Gah Hrant Dink'in ölümü, gah Trabzon'daki papaz, Malatya'daki üç Hristiyanın öldürülmesi..Vs.vs.
Ve en son olay da 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde Kozan ilçemizde meydana gelen bir ödül töreninde gösterilen zorbalıklar ve dayatma şekli.
Antidemokratik mezalim.
Sevgili okurlar!
Burada sizinle paylaşmak istediğimiz ana gerçek şudur ki; Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir Türkiye'nin çağdaş muasir medeniyet seviyesine çıkarılması gerekirken, her nedense gittikçe çağlar dışı ve çağlar gerisine sürüklenilmektedir.
Ve her kafadan bir ses çıkıyor.. Aslında durum cehaletin sisli dumanıdır. Bizi nereye götürecek bunlar?
İktidar partisi her ne kadar gayret gösterip bir şeyler yapmak istiyor ise de fakat bir türlü o da hedefine ulaşamıyor.
Zira gizli derinliklerde saklanan bir cehli mürekkeple karşı karşıya kalan bir Türkiye, kiminle nasıl bağdaşabilecek?
Cehli mürekkep diyoruz. Nedir bu cehli mürekkep?
Cehli mürekkep sözcüğünün manası iki defa cehaletten oluşan cehalet demektir.
Birinci cehalet gerçekleri bilmemek ve bilinçsizlik içerisinde kalmak. İkinci cehalet ise cahil olduğunu bilmemek. İkisi birleşince "Cehli mürekkep"oluyor.
İşte.. Türkiyemiz maalesef başta kartel medyanın kalemşörlerinin atıp tuttukları yalan, uydurma, atmasyon haberleri. İkincisi kamu kuruluşlarında çalışan bazı kamu görevlilerinin dayatma şımarıklığı bize bunu gösteriyor.
Bakın şu rezalete sevgili okurlar!
Türban dini bir simge olarak nitelendirildiği için kamusal alana sokulmuyor. Bu da zorbalığın apayrı bir versiyonu. Yasak yok, buna dair herhangi bir yasa yok, kanun yok, ancak keyfi zorbalıklarla yönetmelikler ihdas ediliyor.
Hadi bakalım bunu kabullenelim. İstemeye istemeye boyun eğelim.
Peki Kozan'daki meydana gelen o masum günahsız kız çocuğunun tüm emellerini söndürmeye çalışan dayatmacı karanlık üç kamu görevlisi tarafından gerçekleştirilmiş olmasına ne demeli? Bu da cehli mürekep değil midir?
Birisi Kaymakam, amir durumunda. İkincisi Binbaşı Jandarma Komutanı, memur durumunda.. Üçüncüsü Milli Eğitim Müdürü, o da memur durumunda.
Olay yeri "Kamusal alan" olmadığı halde bir sinema salonu olup "Kamusal alan" olarak gösterilip islama karşı kusturulan kin ve nefret bunu göstermiştir.
Onun için üstadımız Bediüzzaman Hazretleri bu tür mezalimlerin zaman zaman Türkiye'de yaşandığından dolayı  geleçekten ümidimizi kesmemek için bizi şöyle teselli ediyor :
"Ümitvar olunuz. Zemin ve semavat-i asya be hamahal teslim olur yedi beyda-i islama" (Şüphesiz ümitvar olunuz ki Asya kıtasının yeryüzü ve gökyüzü islamın nurlu ve berrak eline mucize olarak teslim edilecektir.)
Bu paralelde o büyük islam şehidi Seyit Kutup da "yeryüzünün yegane medeniyeti islamdır ve islam yüceliğidir ve yoldaki işaretler bunu gösterecektir" diyor.
En derin saygılarımla