ZULMÜN ADI DEVLETİN SIRRI OLDU?!!

Evet, sevgili dostlar.

Türkiye’de son zamanlarda görünen tüm karanlık oluşumlar milli birlik ve beraberliğimizi, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü zedeleyen gizli senaryolar ve kirli odaklar maalesef devletin önemli kurumu olan TSK’nın bünyesinde yeşermiş görünmektedir.
Yıllardan beri oluşagelen faili meçhul cinayetler, soykırımlar, terörle mücadele adı altında yanlış hareketler, gizli damgalı yazışmalar hemen hemen tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkmıştır.
Hedefi belli, ideolojisi belli, uydurulan kılıflar belli birer tarihi gerçeklerdir. Anlaşılan odur ki bu kurumun bünyesinde olup bitenlerin tümüne kamuoyundan saklamak için gizli şal çekilmek isteniyor.
TSK’nın bünyesinde oluşan bu tür olumsuzlukları Genelkurmay ne kadar inkâr etmeye çalışıyor ise de bir türlü bir kılıf uyduramıyor, inandırıcı olamıyor, kamuoyunu teşkil eden medyadan gizleyemiyor.
Artık bilinmeyen bir meçhul değildir, su yüzüne çıkmış, açık seçik olarak görünen tehlikedir. Hiç kimse bunu inkâr edemez.
Genelkurmay Başkanı bu tür senaryolara medyanın huzurunda kılıf uydurmaya çalışıyor ise de ne çare ki bir türlü inandırıcı olamıyor. Gerek Türkiye’nin ve gerek dünya kamuoyunun TSK’nın bünyesinde oluşa gelen darbecilerin, cuntanın zorbalığını baskıcı dayatmalarını anlamıştır.
Türkiye kamuoyunun beklentisi tarih boyu TSK’nın varlığını hep kahraman Mehmetçiğin varlığı bir peygamber ocağı olarak bilinmekte ise de ne yazık ki aynı kurum tarafından bu inanca gölge düşürülüyor ve zedeleniyor.
Ama heyhat ne yazık ki, bu güzelim iffetli, şerefli ve şahsiyetli kurum 'mecrasından' çıkarılmakta. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi bu cevherin üzerine kirlenme şalı çekilmek isteniyor.
Kendilerini bir türlü şaibelerden kurtaramayan Cuntacı Generaller, yüksek rütbeli Subaylar, millete verebileceği inandırıcı bir cevapları ne hazindir ki yok. Onun için, "Görünen köy kılavuz istemez" misali her şey artık dört yönüyle kendini gösteriyor. Millet artık bunlara inanmıyor, inanmak istese dahi oluşan olumsuzluklar yüzünden temkinli davranıyor.
* * *
Bakınız sevgili okurlar!
Günlük yazılı medyamızın birinci sayfalarına bakıldığında insanı hayrete düşüren ifadeler yer almaktadır.
Büyük harflerle atılan puntolar gerçekten vahim durumda.. Bu haberlerin % 90’ı da bugüne kadar tekzip edilmemiştir. Hani hukukta bir kaide var, "sükût ikrardandır" misali Genelkurmay’ın bu suskunluğu veyahut "her şey yasal ve hukuk içerisinde yürütülüyor" gibi ifadeler deniliyor ise de fakat olayın arka planına bakıldığında sözde cevap olarak yanlış yamalak ifadelerle olaylar örtbas edilmeye çalışılıyor.
Ergenekon ve JİTEM olayları hep böyle devam edegelmiştir. Yargı ne kadar olayların üzerine gidiyor ise de engellenmek isteniyor. Ergenekon savcıları tehdit altında. Özel Kuvvetlerde arama yapan Hakim Kayan tehdit altında, Savcı Bilgili de aynı şekilde tehdit altında, İstanbul’daki Ergenekon savcılarına hep tehdit mektupları gidiyor. Devletin zirvesi tehdit altında.
Peki, bu hukuk devleti(!) olarak bilinen bu devlet nereye gidiyor? İktidar ve iktidarın başında olan Başbakan, ne yapıyor?
İşte kamuoyu bunu gerçekten merak ediyor.
Dünkü Star gazetesinin birinci sayfasında sol köşede yazılan başlıklara göz atalım.
"HAKİME DE KURYELİ TEHDİT"
Özel Kuvvetlerde arama yapan Hâkim Kayan’a da kurye ile tehdit mektubu ve ölüm haberleri gönderildi.
Haber ara başlık olarak şöyle devam ediyor;
"ERGENEKONLA BAĞLANTILI ÇIKTI"
"Hakim Kayan’a gelen zarftan son uyarı başlıklı mektupla gazete ve dergilerden kesilmiş ölüm haberleri çıktı. Dosyayı gönderen M.Ç’nin Ergenekon’dan tutuklanan iki isimle bağlantısı belirlendi."
İkinci ara başlık
"SAVCI BİLGİLİ DE TEHDİT EDİLMİŞTİ"
"Soruşturma savcısı Mustafa Bilgili’nin cep telefonuna da 1978’de kontrgerillayı soruştururken öldürülen savcı Doğan Öz hatırlatılarak "Bu işin peşini bırak sonun onun gibi olur" mesajları gelmişti."
Hakim Kadir Kayan’ın yemekleri dışarıdan geliyor. Özel Kuvvetlerde arama yapan Kayan’ın yemeğini evinden getirdiği öğrenildi.
Ecevit Kılıç’ın yazdığı başka bir haber de "GİZLİ ORDUNUN SIRLARI"
Özel Harp Dairesi hakkında yazan Ecevit Kılıç diyor ki; "Özel Harp’ın kapıları 32 yıl önce açılmalıydı".
Kontrgerilla ile ilgili araştırma yaparken 1978’de öldürülen Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz: "Doğan öldürülmeseydi, bu karanlık yapının kapıları 32 yıl önce açılmış olacaktı. Onca insan da öldürülmeyecekti." dedi.  
Bakınız sevgili okurlar!
Tüm bunlar ülkemizin birer olumsuz ve tehlike saçan tümörleridir.
Bize göre hiç zaman kaybetmeden artık Özel Harp Dairesi’nin kapılarının açılması gerekir.
Bu dairenin bünyesinde "Devlet sırrıdır" adı altında nice nice faili meçhul cinayetler, Cunta ve darbecilere yönelik rantlar ve nice söndürülen ocakların gizli failleri burada diye düşünülüyor.
Türkiye kamuoyu bundan çok etkilenmiş, tedirgindir. Bunun yüzünden TSK gibi çok önem taşıyan ve devletin can damarı durumunda olan mümtaz ve tüzel kişiliğine gölge düşürmektir ve herkesin şaibeyle bu kurumun şahsiyeti maneviyesine yanlış yapmaya neden olmaktadır.
Bakınız Ergün Babahan’ın dünkü köşe yazısının önemli paragraflarına. Sayın Babahan, deneyimli bir kalem sahibidir, yazdıklarının % 90’ına güvenilir bir yazar, dünkü köşesine şöyle bir başlık atmış.
"PARANOYA VE ASKER LÜTFEN TEDAVİ OLUN."
Genelkurmay Başkanlığı, Ankara’da kozmik oda soruşturmasını yürüten yargıcın takip edilmesiyle ilgili bir açıklama yaptı.
Genelkurmay: "Konu ile ilgili olarak olayın bir şüphe üzerine yapılan ihbar ve bu ihbara yönelik olarak icra edilen bir uygulama olduğu anlaşılmış ise de son günlerde yaşananların kişileri ve toplumu ne hale getirdiğini göstermesi bakımından önemli olduğu düşünülmektedir." değerlendirilmesi yapıldı.
Kimi yazarlar bunu paranoya olarak manşete taşıdı. Tıp siteleri paranoyayı şöyle tanımlıyor; "Paranoya karmaşık bir ruhsal hastalıktır, en çarpıcı belirtileri hezeyanlardır. Paranoyak kişi başkalarının kendisine haksızlık yaptığına, eziyet ettiğine inanır, bu kötü niyetli başkaları Merihlilerden casuslara ve televizyon spikerlerine kadar uzanan çok çeşitli kişiler olabilir."
"Demek ki, askerin gerek kurumsal gerek kişisel bazdan hukuk dışı eylemlere giriştiğini düşünenler, gerçek dışı bir değerlendirme içindedirler. O silahlar aslında yeraltında gömülü değil, bizler hezeyan görüyoruz, sosyeteyi fişleyen Genelkurmay, AK Parti’yi bitirme ve kafes planlarını hazırlamadı. Biz askeri kötü niyetli gördüğümüz için böyle düşünüyoruz. Bu ülkede asker siyasete karışmaz, darbe planlamaz. Biz hayal görüyoruz. JİTEM aslında paranoyakların uydurduğu bir terim, Merihliler olmadığı gibi JİTEM de yoktur. Asker sadece kendi işiyle meşguldür. Mesela dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu o zamanki Sabah’ın sahibi DİNÇ BİLGİN’i makamına davet edip ÇETİN ALTAN, AHMET ALTAN VE MEHMET ALTAN’ın işten atılmasını da talep etmemiştir, ettiyse bile bunu Sabah ve Yeni Yüz Yıl okuru sıfatıyla yapmıştır. Çünkü böyle bir şey hukuka aykırıdır. Genelkurmay ise, İlker Başbuğ’un sık sık altını çizdiği üzere hukuka saygılıdır, gibi daha neler neler."

Babahan’ın yazısının paralelinde onu teyiden diyoruz ki Ergenekon’un, JİTEM’in, Özel Harp Dairesi’nin bünyesinde oluşagelen karanlık biçimlendirmeler, fişlemeler ve faili meçhul cinayetler yoktur. Herşey pırıl pırıl tertemiz. Yazılanlar, söylenenler polisiye raporlar, yargının tespitleri, Ergenekon’un suçüstü yakalanmaları gibi hiçbir nesne yoktur. Yazılan çizilenler her şey iftiradan ibarettir, hâşâ TSK’nın bünyesinde oluşagelen hiçbir kanserolojik tümör yoktur.(!) Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un her şeye uydurduğu kılıflara da geçici de olsa uyalım.
Peki, Genelkurmay 15 Mayıs ile 4 Haziran 1998 tarihinde Diyarbakır’daki JİTEM’in faaliyetlerini sürdüren Başçavuş Ali Kaya’nın, JİTEM İstihbarat Başkanı Cemal Temizöz’ün direktifi altında, PKK’lı itirafçıların işbirliğiyle yaptıklarına ne diyor?
Hakkımızda sözde Gizli damgalı PKK menşeyli bu sahte belgeyi kim yazdı? Bu sahte belgenin Diyarbakır’daki JİTEM ile 7. Kolordu Komutanlığı ve o günün DGM Başsavcısı olan zatın arasında oluşagelen bu kirli ittifakın sahte belgesini nereye gizleyecekler?.
Yargının hukuksal kararları ile sahteciliği ortaya çıkan bu belgenin menşeyi Merihten mi geldi, ayıp değil mi kim bunu inkâr edebilir? Bunu inkâr eden ve bunun üzerine kirli şal çekmek isteyen her kim olursa olsun, kişiliğinden utanmalıdır?
Bir de 4 Şubat 2000 tarihli olup yine kare içine koyulan Gizli damgalı 7. Kolordu Komutanlığı’na Diyarbakır başlıklı 4 No’lu DGM başkanı Hakim Ali Çağan hakkında iki sayfadan ibaret olan fişleme raporu olup Cemal Temizöz’ün imzasını taşıyan iftira ve tezviratla dolu bu fişleme raporuna Jandarma Genel Komutanlığı ve Genelkurmay ne diyor?
Buyurun küpürü sizinle paylaşalım.
Herhalde bu da bir paranoyadan ibarettir veyahut yazar Babahan’ın dediği gibi Merihliler mi bunu yazdı?
Hayır, hayır kesinlikle öyle değil, ne merihten gelenler var ne de paranoyadan ibarettir. Tarihi bir gerçektir, bal gibi açık bir hıyanettir. Yalnız bana değil, devlete, TSK’ya ve ülkeye bir hıyanettir.  
Haydi bakalım, bunu da inkâr edin Sayın Genelkurmay Başkanlığı..
Defalarca yazdık çizdik ve cevap bekledik, hep bu tarihi gerçeği sakladınız çünkü mertçe ortaya çıkamazsınız. Hukukun ve kamuoyunun nezdinde hükmen mahkûmsunuz.
En derin sevgi ve saygılarımla.