15 TEMMUZ’DAKİ ROLLER!…

Zat-ı na muhterem, öyle diyordu!.. “Bu bir tiyatro.. Bir güdümlü organizasyon!..” Öyle ya, herkes 40 yıl boyunca “bu oyuna” hazırlanmıştı!.. Askerin, Polisin, Siyasettin, Adalettin kulvarında eğitim almış, kendince nüfuz edinerek, tertiplemişlerdi bu oyunu!!… Biçilen roller o biçim seçilerek, tevdi edilmişti oyunculara!…

***

Ki, gün ve saati gelince, “rol üstlenenler” perde dediğinde, sahne aldı herkes kendisine özgü konumlandığı yerde!.. Kimi, “Devletin savaş uçaklarıyla”, Meclis’in tepesine tepesine; “güller” dökme görevini üstlendi!..  Kimi de, helikopterlerden; cadde ve sokaktaki ahalinin üzerine “karanfiller” saçtı…

***

Kimi, fon müziği olarak köprüleri, yolları şehirlerin giriş-çıkışlarını tanklarla tutup, yüksek dozajlı ses tonuyla, “gül döktüm yollarına” şarkılarını seslendirdi.. Kimi de, “özel güvenlik” kimliğiyle, oyuna karşı hamle yapıldığında cezalandırmak için, “yumurta” atma görevini icra etti.

***

Kimi de öylesine kendini rolüne kaptırmıştı ki, ülkenin cumhurbaşkanına havadan ve karadan “çicek ve güller” yağdırmanın peşine düştü.. Eee, oyunda bir de “kahramanlıklar” destanı gerekli diye not düşülmüş. İlla ki, kan akmalı!… Öyle de yapıldı..

***

Kadın, çocuk, genç 250 kişi seçildi bunun için!.. Rol icabı, “ölü” taklidi yapıp, “şehit” gösterilecekti.. Ama ne olduysa karanfilleri, gülleri, çicekleri döken tanklardan, uçak savarlardan, helikopterlerden “yanlışlıkla” başka şeyler döküldü.. Ve o zaiyat yaşandı.. 251 kişi iş kazasına uğradı!..

***

Ne diyeceksin!.. Komutun etkisiyle rollerine öylesine kendilerini kaptırmışlar ki, arkalarında bir de 2 binin üzerinde gazi olsunlar diye, yaralı bıraktılar.. Kimileri de sakat bırakıldı. Tabi, bir de yakılan-yıkılan yerler oldu, mevcut iş kazası nedeniyle!… Eee güdümlü olmanın oyununun bedeli olsa gerek!..

 

***

İşte o gece bizim o zat-ı na muhterem “tiyatro” dediği bu oyunu nasıl izleyebilirim, telaşına düşmüştü!.. Çok büyük uğraşlar vermişti; o gece!.. Öyle ki, “jet, özel uçak bulamamış”, tarifeli uçakla, İstanbul’a inmişti.. Ne var ki, gecenin bir vakti, oyun başlamış, nerdeyse yarıya gelmiş, perde kapanmak üzere idi!!.. 

***

O da ne!.. Havaalanı çıkışında, tanklar selam çaktı kendisine!.. Sormuş “hayırdır ne bekliyorsunuz, gül döktüm yollarına şarkısını, bize de mi çalacaksınız” demiş!.. Kendisine yanıt vermişler.. “Yok efendim.. Sizin için burada değiliz… Reisi bekliyoruz.. Size sıra gelişi, oyunun son sahnelerinde.. Siz bu aradan sıvışıp, bizi bekleyebilirsiniz.. Biz sizi buluruz”

 

***

Eee!.. Şimdi ne olacak dedi, yaverine!.. “Herkes oyunun seyirgahında, biz ne yapacağız!.. Biz nasıl izleyeceğiz”. Yaver bu demokrasi havarisi.. “Canınızı sıkmayın efendim, bizim başkanın evine gidelim, manzara güzel, sahneyi o biçim görüyor.. Ha bir de, canlı olarak televizyondan da izleriz… Çayımızı, kahvemizi de yudumlarız.”. Olmaz mı?..  “Olur tabi ki olur!?.”

***

Oyun hayli heyecanlı ve hareketli olmaya başladı!? Zat-ı na muhterem, nefesini tutup izliyor “bu başarılı olursa, prim yaparsa, hasılat yüksek olursa, oh değmesin keyfime, her şey olurum.. Reis bile.”…. Ve bir anda, ikinci perde açılıyor!.. Oyunun da, güdümlü halin de, tankların da, helikopterlerin de, eli silahlı asker ve polislerin de, “bu oyunla” başka bir amaç, güttükleri ortaya koyan bir kişi çıktı!.. Milli iradenin reisi!..

***

Ekranda, haykırıyor!.. “Biz bu oyunu bozarız” diye.. Ve halk sokağa dökülüyor.. Kutsal bir görev üstlenerek, canını tanklara, toplara, mermilere siper ederek!.. Hani o hain vardı ya, “güllerin, çiçeklerin yerine” mermi, koyanlar.. İşte onlar, bu milletin silahını, bu millete doğrultular…Ki iş kazası diye ölenler gerçekten şehit!..

 

***

Paşalar, komutanlar, generaller rol icabı değil, gerçekten “gözleri bağlanmış.. Ölüme götürülmüşler.. Rehin alınmışlar.. Akıncı Karargâhı üst imiş.. Oraya gelen siviller de, Okyanus ötesinden, talimatlıymış… Velhasılı kelam, o akşam nasıl bir akşamdı?… Tam bugün, 6 yıl üzerinden geçti.. Ama hala da, etkisi geçmiş değil…

 

 

 

***

Kim ne der bilmem!.. İşin ciddiyeti ve vehameti noktasında, o gece yaşananlar “darbe” girişiminden öte; bir “cinnet haliydi!..” Gözü dönmüşlüktü, vahşilikti, insani, vicdani noktası olmadığı gibi; “akıl yoksunluğu” vardı.. Beyin kilitlenmesi, hipnozu!…

***

Yoksa, bu milletin iradesini temsil eden Meclis’i bombalayacak.. Milletvekillerinin üzerine “bombalar” atacak… Sivil halkı kurşunlayacak, tankları insanların üzerinden geçirecek, kendi milletine namlu doğrultup, sorgusuz, sualsiz elinde Türk bayrağı olan vatandaşını öldürmez…

***

Ve bu insanların hiçbiri, Peygamber Ocağı ünvanına sahip Türk Silahlı Kuvvetlerinin ocağından çıkan Subaylar olmaz!.. Olamaz da!.. Bu milletin bağrından çıkan, onun besleyip, sahiplendiği orduda böyleleri yoktur!…

***

Ama acı bir tablo!.. Ne hazindir ki, sızmışlar.. Bugün değil, 40 yıldır üreme göstermişler.. Peki, sadece yargılanacaklar mı, ya da haklarında açılacak davalarla, her şey bitecek mi?!.. Bu millete yaşatılan acılar, kabul dolu zaman dilimi; son bulabilecek mi?.. Evet bugün, 6’ncı sene-i devriyesindeyiz!.. Ki hala bazı davalar sonuçlanmış değil.. Ve hala, bu işin, bir çok kulvarına girilip, sorgulanmış değil. 

***

Vallahi bu girişimin adı ister paralel olsun, ister bilmem ne olursa olsun!.. Türkiye’nin demokrasi tarihine bir kez daha “pranga atma” adına 36 yıl sonra “yeniden darbe” organizasyonuyla, Milli iradeyi al aşağı etme gayretini yaşattıkları için, hukuktan, adalettin önce “vicdanlarda ve gönüllerde birer cani” olarak mahkum edilmişlerdir…

***

Bir de minnettarlığımız, teşekkürümüz var ki, o 251 şehit, 2 bine yakın gazi millete, Türkiye’nin, milli ve yerli olabilme adına ortaya koyulan “Demokrasi aşkının üstünlüğü..” Muhteşem bir destan…

***

Tabi burda, “milletin lideri” olabilme noktasındaki faktörü de, unutmamak lazım!.. Öyle ya, Türkiye’nin demokrasi tarihinde, “niceleri şapkalarını alıp” gitti.. Niceleri; arka kapıdan kaçtı.. Ve tabi ki, “baş veren de” oldu..

 ***

Sonuç,15 Temmuz hain darbe girişimi şunu bir kez daha, “milli iradenin al aşağı edilmesinde”, hangi hareket olursa olsun.. İster askeri, ister sivil, ister başka bir etken ve oluşum her ne ise; arkasında halkın desteği olmadığı sürece başarıya ulaşması mümkün değil..

***

Evet, bugün hem anmamız var, hem de kutlamamız var!..  Anmamız, 250 şehidimize ve 2 binden fazla gazimizedir.. Hepsi yüreğimizde, en kalbi duygularla önlerinde saygıyla eğiliyoruz… Kutlamamız ise, alçak girişime karşı kahramanca direnen “darbeye darbe” yapan, halkın destansı duruşudur!…

 

***

NOT.. Bu sorum askıda kalmasın.. 6 yıldır Tamer’le birlikte soruyoruz!.. Eğer o akşam, darbe girişimi başarıya ulaşsaydı, acaba bugün yıldönümünde, kim bilir ne tür kutlamalar yapılmaktaydı..."

***

Ülke yönetilemiyor ha!…

Ülke küresel güç olma yolunda ilerlerken!.. Dünya’nın “emperyal ülkelerini ve güçlerini”, emir eri eder noktasına yol yürürken.. Daha iki gün önce, İstanbul”da “Tahıl Koridoru” zirvesi, gerçekleştiren.. Savaş halindeki Rusya ile Ukrayna yetkililerini, bir masada, buluşturan.. BM’nin temsilcilerini de, o masada oturtan, Türkiye!…

***

Ve bu zirveden de, dünyayı “tahıl” yönünde kıtlıktan, sıkıntılardan kurtarma adına, “kriz” çözerek, mutabakat sağlayan bir Türkiye’yi “dünya” gıptayla izlerken.. Dünya basınının birinci gündem maddesini teşkil edip, manşetlere çıkarken.. Ama hala içteki bazı şer düşünce sahipleri; “Türkiye yönetilemiyor” gafletinde ısrarcı!.. Siz deyin!..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Bilgi insanı şüpheden, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak korkudan kurtarır.

***

HAYIRLI CUMALAR…