BAŞHEKİM İNADI!…

Bu nasıl bir “inat ve inatçılık” arkadaş.. “Keçi inadı” diyeceğim olmuyor.. Diyarbakır’daki “Hastanelerin Yönetim” kadrosu, zıt kutupların, “inatçılığı” yüzünden, kısır döngüye mahkum edilmiş vaziyette!… Başhekim yok.. Başhekim yardımcıları, var da yok.. Diğer idari kadrolar; “kim kime” hesabıyla işlem yapıyor?!…

***

Ahalinin dediği gibi; “ne olacak bu Diyarbakır’ın Sağlık kurumlarındaki sağlıksız hali?”.. Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi hala “başhekim kriziyle” cebelleşiyor.. İki ay geçti; atanan bir başhekim yok!.. Başhekim yardımcıları derseniz; 6’dan 3’ü gitti.. İstifa eden mi, sözleşmesi yenilenmeyen mi?..

***

Beri yanda, Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi!.. Burası da yönetimsel olarak; bir muammanın içerisinde.. Başhekim gitmek istiyor.. Ama hala, yerinde… Belli ki, idare “yerine adam bulamadığı” için, o koltuk tıpkı Gazi Yaşargil gibi, “travmatik” hal almasın diye; muvafakat verilmiyor.. Her şey; taşıma suyla döndürülüyor..

***

Hasılı, ne İl Sağlık Müdürlüğü, ne Sağlık Bakanlığı ve ne de, siyasal iktidarın Diyarbakır’daki zevatı!.. Çözüme odaklı; “uzlaşı” sağlayabilmiş değil.. Peki, kim neyin hesabında!.. Konuşulan, söylenen, aktarılan “çok şey var?”.. Ama genel hesap; “benim vesayetim..”

***

Daha açık ifadeyle; “İlla ki benim adamım, illa ki, benim sözüm, illa ki, rant çarkı benim himayemde” olacak.. Yani bir ölçüde, masadaki üç dişli yapı kendilerine has bir anlayışla; “özerk yönetim” istiyor.. Hal böyle olunca da, inadım inat oluyor…Ahali de, sağlığın sağlıksız işleyen kurumlarıyla cebelleşip; “şifa bulma” derdine düşüyor.. Herkesin bir alem içerisinde olduğu ortamda “şifa bulunur mu?”..

***

Neyse; haber geldi “hafta içerisinde” bir atama olacakmış? Diyen kim; “gitti gidecek” denilen, siyasi şahsiyet!.. Görünen o ki; “inatçılıkta” galip gelen, siyasi taraf olacak?!.. Bakalım kim gelecek, başhekim koltuğuna oturacak?!.. İçerden mi, ithal mi?.. Bu yönde tüyo yok.. Bekle gör…

***

Velhasıl, ortam bu ise, bilin ki yeri ve zamanı gelince bu hal-i duruma karşı Diyarbakır halkı kadar, bu kurumlara işi düşen vatandaşlar, “gördükleri eziyet, sağlıksız ortam, şifa bulamaz halden” dolayı fena şekilde hesap soracaktır?… Özellikle; “kısır çekişmenin” baş komutanı kesilen, yerel siyasilere!.. O ifadeyi şimdiden söyleyeyim.. “Ne verdiniz ki, ne yüzle bir şeyler istiyorsunuz? Hadi ordan…” diyeceklerdir..

***

BAĞLAR’DAKİ METRUK YAPILAR..

Daha bir kaç gün önce, mevzu etmiştim!.. “Kentsel dönüşüme” dikkat çekmiş “Eski Bağlar’ın kurtuluş reçetesi bu” diye.. 5 Nisan Mahallesindeki “metruk yapıların” bir an önce yıkılması gerektiğini söylemiştim.. 10 yaşındaki “kızın cinsel istismara” uğrama mekanı olarak kullanılmak üzere oluşan bu yapıların; “sapkınlığa, uyuşturucuya, suç ve suçluları barındıran” mekanlara dönüştüğüne vurgu yapmıştım.. Rant çevreleri, Odalar ile Büyükşehir Belediyesinin, mevzuyu yargıya taşıyıp, “kentsel dönüşümü” kilitlemelerine, tepki koymuştum!… İlgili ve yetkili birimlerden de hassasiyet istemiştim…

***

Nitekim Bağlar Belediye Başkanı Hüseyin Beyoğlu, büyük bir duyarlılık gösterdi.

Olayın gerçekleştiği 5 Nisan Mahallesi'ndeki yapı dahil acil durum arz eden 20 yapının yıkımına başladı…

Süreç hızlandırıldı.. Yıkım kararı, hızlı şekilde alınarak uygulamaya konuldu. Ve kendisi sahada bizzat çalışmalara katılarak, yıkımı yönetti. Dün bir çok resim geldi.. "Hiç tereddüt etmeyin. Biz buradayız " mesajını halka verdi.

***

İşte idareciler böyle olmalı.  Sorunları halı altına saklamak yerine üzerine gitmeli çözüm üretmelidir!.

Metruk yapıların yıkılması Bağlar için oldukça elzem. Ama sorunu, köklü şekilde çözmeye yetmiyor…

Beyoğlu'nun da altını çizdiği üzere ilçenin eski Bağlar bölgesindeki yapıların yüzde 90'ı aslında zamanla metruk olmaya aday yapılar!!!.

***

Çözüm için tek adres Kentsel Dönüşüm.  İdeolojik ve rant odaklı hesaplar bir kenara bırakılsın.

Halkın ehemmiyeti ve huzuru hepsinden daha önemli. Emin olun yıllar sonra bunun “vebali engel olanların boynuna kalır.”

Duyarlı davranışı için bu kentin evladı olarak Beyoğlu'na teşekkür ediyorum..

***

Bİ NET OLUN YA!..

Şu “kız çocuğu istismarına” dair.. Birileri neden; “net ve açık bir dille” şunu ifade etmiyor, ya da etmekten imtina ediyor?!… Anlayabilmek zor..

***

“-Çocuk istismarı.. Kız ve erkek, gözetilmeksizin, “hiç bir gerekçe gösterilmeden, ama, lakin, fakat” demeden!.. Bu bir “insanlık dışı suçtur..” Bu bir “sapkınlıktır..” Bu hiçbir dine, ahlaka, medeniyete “sığmaz, bağdaşlaştırılamaz, caniliktir..”

***

*-Her kim bu suçu işlemiş olursa olsun, göz yumulamaz, mazeret üretilemez, en radikal şekilde, ders-i ibret noktasında, hesap sorulmalı, hesap vermesi için, tüm hukuki mekanizmalar tavizsiz şekilde, işleme konulmalıdır… Lanetlenecek bir vakıa!”

***

Niye, böylesi bir çıkış yapmıyorlar, bunu demiyorlar!?.. Demezler, çünkü gayeleri, hesap ve hedefleri; “o küçük beden” değil.. O beden üzerinden, “siyasi rant devşirmedir, kendi ideolojisinin zehrini akıtmaktır?..” Ve tabi ki, “dine, inanca ve İslami kimliğe karşı” nefret duygusunu, “İslamofobi” ateşi üzerinden körüklemektir..

***

İşte bu noktada, yine birileri çıkıp, açık ve net bir şekilde, “lafı eveleyip, gevelemeden” dümdüz şekilde, şunu söylemiyor, haykırmıyor!.. Vesayete mahkum şekilde; “diline ve inancına” pranga atıyor, yaşananları görmezlikten gelip, konuşmaktan imtina ediyor.. Demiyor ki;

***

“-Bre gafiller.. İslamiyet, müslümanlar “böylesi sapkınlığı” kabul etmez, bünyesinde zerre-i miskal, varlığına tahammül etmez.. Bu sapkınlığı “İslam’a mal etmek, genelleştirmek, bağdaşlık kurmak”, yeryüzünün en sapkın, siyasi ve ideolojik fikriyatıdır.

***

-“Kaldı ki, İslam’da “evlilik iki koşula bağlanmıştır?.. Çocuğun ergenliğe ulaşması ve reşit olması gerekir. Kur’an-ı Kerim’de bu açıkça ifade edilmektedir. Nisa suresinin 6. ayetinde evlilik için buluğ çağına ulaşmakla birlikte aynı zamanda reşitlik aranmaktadır. Reşit olmak için de 18 yaşında olunması gerekiyor.”

***

Demek ki, gaye, hesap “çocuk istismarı” değil, onlarınki!.. Eğer olmuş olunsaydı; annelerin, babaların 1200 gündür “evlat hasretiyle” çektikleri acıları, kimi siyasetçiler görürdü.. Dönüp bakarlardı, çadırlarına giderlerdi. Ama yok!?… Kürsüye de çıktıklarında da nutuk atarlar; “taciz ve tecavüz” diye..  Sussalar daha iyi.. Bari insan sanılırlar..

***

SON DEFA DESTEK İSTİYORUZ..!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Samsun’da “son defa destek istiyoruz”, açıklamasında bulundu.. İşte bu “son kez” sözü, gündem oldu.. Özellikle, “muhalefet” bu noktada, bastırıyor “köşeye sıkıştılar” diye!…Yani diline doladı…

***

Ne çıkar göreceğiz..? Lakin, Erdoğan, tam olarak cümleyi şöyle kurdu.. Dedi ki;

“2023 seçimi için, milletimizden kendi adımıza son defa destek istiyoruz. Sonra bayrağı gençlere devredeceğiz..”

***

Bu beyan, ikinci yüz yılın “seçimine” öncülük edecek… Ki iktidar bu kulvardan, seçmenin gönlüne odaklanacak.. Sonuç verir mi?.. O da, muhalefetin “kısır” mevzulardan, üretim sağlayan alanına bağlıdır.. Eğer havanda su döverse, hiçbir şey değişmez!..

***

Eee; ne diyor Kemal bey!.. “Ben başörtü yasağını kaldırdım, türbana özgürlük benden geldi?”.. Sahi ya; “laikçiler” ne diyor?.. Malum, partisinin ana ilkesi “laiklik” üzerine kurgulu değil mi?!..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Herkesten yakın olmak istediğin insana, uzaktan bakmak çok zor.