DUR DİYEBİLMELİYİZ Kİ; ÖZGÜRLEŞELİM!…
Ne yazık ki o “dur” tavrını ve kararlı duruşu icra edemiyoruz!.. Edemediğimiz için de, “yaşam alanımız” hep prangalı alanlarda dolu!.. Ve “vesayet” üretenler de iştahlı iştahlı, pusu kuruyor…
***
Eğer ki biz…
Sanata ve sanatçının sergilediği etkinliklerine, konserlerine, “kimliğinden” siyasi fikriyatından, ırkından dolayı “yasaklar”, çekinceler, “bunu istemiyoruz” minvalinde sergilenen tutum ve alışkanlıklara “dur” diyebilseydik!…
***
Eğer ki biz…
Müziğin ve sanatın hangi dilde, kültürde icra edildiği noktasında “sınıfsal” tabuları inşa eden, hangi dilde olursa olsun sunumuna bölgesel ve yöresel “yasaklar” getiren tüm yapılara; “dur” diyebilseydik…
***
Eğer ki biz…
“Kürtçe” şarkı söylediği için, “Kürt” kimliğine sahip olduğu için, “konserlerini” iptal eden, yerel yönetimlerin sergilediği siyasi tutumlarına, ya da bir başka ırkta olan, veyahut radikal milliyetçi takınan bir Türk sanatçıya dair, beri yanda giyiminden, kuşamından, cinselliğinden dolayı istemezüklere “dur” diyebilseydik.
***
Eğer ki biz…
Bu coğrafyada yaşayanların hayatına, kültürüne, anlayışına, eğlencesine ve yaşam biçimlerine; “vesayetçi” bir yaklaşımla benim “siyasi ve ideolojik” anlayışıma ters düşüyor diyen yasaklara; “dur” diyebilseydik…
***
Eğer ki biz..
İster “başı örtülü” olsun, ister seküler bir yaşamı benimseyen olsun, kerameti kendinden menkullerin, olup-olmadık yerde “ahlak bekçiliğine” soyunup, hayat tarzlarına müdahale etmek isteyenlere; “dur” diyebilseydik…
***
Eğer ki biz…
Dilinden, ırkından, siyasi ve ideolojik yaşamından, örf, adet, gelenek ve göreneklerinden dolayı, insanları, halkları “ötekileştiren ve kutuplaştıran” ırkçı söylem ve eylemlere, tutumlara, topyekün potansiyel suçlu muamelelerine karşı; “dur” diyebilseydik!..
***
Eğer ki biz..
Hak, hukuk, adalet, eşitlik, insan hakları, kamu vicdanı, insani duyguları “siyasi ve politik” hesapların stratejilerine “yem” eden, gücünü adaletten, yasalardan, kanunlardan almayıp, nüfuzunda gören, orman ayılarına “dur” diyebilseydik…
***
Eğer ki biz…
Örgütlü toplum olmanın şiarı ve demokrasinin de olmazsa olmazı olan sivil toplum örgütlerini, dernekleri, oluşumları “devleti ve milleti” dizayn edici mühendislikleri dikte etmeye çalışan yapılara dönüşümünde; “dur” diyebilseydik..
***
Eğer ki biz…
Haksızlığın, hukuksuzluğun, keyfiyetin, zorbalığın, derebeyliğin, kimden gelirse gelsin noktasında, “ayırımcı” bir düşüncenin girdabına girmeden, “benden-senden” hesabını gütmeden topyekün tavır koyup “dur” diyebilseydik…
***
Eğer ki biz..
Demokrasiden, özgürlüklerden, eşitlikten, hürriyetten, bağımsızlıktan, ve serbestiyetten dem vuranların, “tahribat ve asimilasyonu” körükleyenlerin başında gelme hallerinde, saldırı kimden geldiğine bakılmaksızın, “yandaş ve fondaş” olmadan yekün bir şekilde saf tutarak; “dur” diyebilseydik…
***
Eğer ki biz..
İster iktidar olsun, ister muhalefet olsun ülke yönetimine ilişkin, “toplumun iradesinin” dışında “vesayete” meyil ettiğinde, hal ve hareketi, idari anlayışı milli ve yerli olmayı batı ve batıla “kurban” ettiğinde, şirk ve ihanet içerisinde bulunduğunda; “dur” diyebilseydik…
***
Özü itibariyle demem o ki..
Biz hal-i hazırdaki girdabın içerisinde olmazdık, özgürlükler ülkesi olurduk.. Ve kurumlar, yönetimler, toplumlar, dernekler, siyasi oluşumlar, özellikle sosyal kulvarda yaşamı, keyfiyet arzıyla, olup-olmadık, toplumsal kabulü mümkün olmayan hallere meyil verilmezdi!.. “Güvenlik.. Değer yargıları.. Milli ve Manevi değerler” libasını yasaklarına, giydirmezlerdi!… “Uygun bulmadık, iptal ettik, yasakladık” gibi gerekçeli kalıplar “hayır” değil, şeri körüklediğine uyanık olurduk!!?..
***
Ama nerde!.. Bilakis mevcudiyeti homurdanan hal ve tutumla, büyütüyoruz.. İşte son iki ay içerisinde, peş peşe “iptal edilen konserlerin” genel muhtevasının gidiş seyri, Türkiye üzerinde farklı bulutların oluşmasına neden oldu?.. 80’lerin, 28 Şubat’ın ruhunu alevlendiren haller olarak körüklenip, algı operasyonuna malzeme edildi.. Ki, sanatın ve müziğin, “evrenselliğini”, dar bir kategoriye sokan, ülke haline doğru seyrediyoruz, işte buna “kimseye dur diyecek” halimiz kalmaz!… Giderek de kalmış, değil..
***
HADSİZCE!…
Zatın biri laf etmiş.. Nasıl bir akıl ve fikir hesabi ise.. “Bu vatanı sandıkta teslim etmeyiz!.. Ne dediğini “kulağı duymayan, lafın nereye gittiğini kestiremeyen zat bunu da, 27 Mayıs’ta dile getiriyor.. Milli iradeye “haince” darbe veren, 60 ithalinin 62. Sene-i devriyesinde!..
***
Gelen tepki, aldığı zılgıtlardan sonra; “lafını geri” aldı.. Kastım o değildi.. “Ben sandıkta oy vermeyerek, vatanı teslim etmeyiz” demek istedim.. Bir halk deyimidir denir ya “laf bir kere insanın ağzından çıkar..” Verilecek cevap; “seninkisi hadsizliktir!..”
***
GÜNÜN SÖZÜ
“Uygarlık tarafından yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir uygarlık çağını yaşıyoruz.”