HAL, HİÇ DE İYİ BİR HAL DEĞİL!..

Ne yazık ki öyle!.. Ülke ve millet olarak, "ekonomi ve hayat pahalılığı" noktasında hiç de "iyi bir hal" yaşamıyoruz.. Net ifadeyle yaşatılmıyor… Vahim bir seyir içerisindeyiz.. Akıbetimiz ne olacak sorusu yanıt bulamadığı gibi, gidişat, bilinmezliği ihtiva ediyor… Çünkü her şey boşluk içeren, flu bir atmosferde seyrediyor!!..

***

Halk deyimiyle; "kim kime, dum duma" misali.. Herkes kafasına ve keyfiyetine binaen "ticari" bir hayata takılıyor.. Zincir marketler, büyük üretici firmalar, hizmet sektörü, değişmez bir kural içerisindeler; "vurdukça vuruyor?".. Herkes, kendince "maliyet artışı gerekçesiyle" satış etiketine "fahiş rakamlar" yazdırıyor…

***

Stokçuluk ve karaborsa ayrı bir garabet… Tabi bu zam furyası, ne kadar gerçekçi ve gerekli, ne kadar keyfi büyük bir meçhuliyet içeriyor.. Ne ahali biliyor, ne garip ve gaflet ki, "ilgili ve yetkili" denetim mekanizması da, neyin ne olduğunu bilmiyor!.. Ya da bilen var; "ama işine geldiği için Fransız" takılıyor… Rant paylaşımı…

***

Bilumum, zamlara gösterilen gerekçe ise herkesin aynı!… Marketler de, üretici de.. Yani, çarşıda, pazarda, üretici veya satıcı, toptancı, perakendeci, kimi derseniz, zam gerekçesindeki "etkenler" aynı!… Enerji, dolardaki artış, akaryakıt fiyatlarındaki yükseliş!!.. "İthalattaki" kur farkı!… Buradaki fiyat dalgalanmasını, yükselişini, tavan yapmasını kendi "zammına" haklılık, kalkan oluşturuyor…

***

Elbette ki, "gerekçelerde" haklılık payı yok değil var.. Ve yüksek oranda!.. Ama velakin; "bu artışların" ürün ve hizmetlere yansımasındaki ölçütte; bir arıza-i durum var ki o da fahişçe!.. Çünkü "insani, vicdani, rahmani" olmayan ve büyük ölçüsüzlük ortaya koyan, "maliyet hesabında" adil bir duruş bulunmuyor… Çünkü kimsenin bir ölçüsü olmadığı gibi ayarı da yok!…

***

Denir ya, enflasyon diyeceksin!… Tefe-tüfe diyeceksin.. Piyasadaki araştırmalar diyeceksin.. Ama genel itibariyle baktığınızda, "sokaktan" yansıyan, hatta muhalefetin kendisine özgü" verdiği rakamlar da dahil olmak üzere!… Bilaistisna; "kimse neye göre, hangi ölçü ve raişe göre fiyat, belirleyip zam yaptığını" bilmiyor!… Bilme gayretinde olan da yok!

***

Ancak şu bir gerçektir ki, Türkiye'nin ticari hayatı ve sirkülasyonu artık "kaostan ve krizlerden" besleniyor… Zamlarda ne adalet var, ne de hukuki bir nizam!.. Ne denetim var, ne de denetime dair cezai müeyyidede caydırıcılık.. Korkunç ve dehşetli bir piyasa belirsizliği, başıboşluğu ve keyfiyet ile ayarsızlık söz konusu!…

***

Tabi her Ramazan-ı Şerif'te "hayırsız ve çirkin yüzlerini" gösteren, Ramazan fırsatçılarının da; "vatandaşın alım zorunluluğunu" görerek, fiyatlarındaki zincirleme, artışları da, ayrı bir "korkunç zulümdür.?" Hasılı kelam; vatandaş "hayat pahalılığının bel büktüğü evrede, Ramazan-ı ağırlıyor!..

***

Özü itibariyle diyorum ki!…  Kaostan beslenen ticari hayatın ürettiği "zamlarda adalet yok, vicdan deseniz hiç yok!.. Pek tabi ki de, piyasada "başıboşluk" çok.. Ne hazindir ki, etkili, yetkili, yerel ve merkezi yönetimde, "denetim yetersizliği" vaki.. Hal böyle olunca da "kaostan beslenenlerin" piyasadaki hakimiyeti, üstün oluyor!..

***

Denetim, denetim.? Ve yine denetim diyorum.. Ama, göstermelik, dostlar alışverişte görsün, davullu-zurnalı, "ey fırsatçılar biz geliyoruz" haberdarlığıyla; değil.. Ani ve habersiz ve tabi ki tavizsiz denetimle; "ayarsızlara" ancak ayar verilebilir..

***

SAADETİN ALERJİSİ!..

Evet ya!.. Erdoğan'a Saadet Parti'nin "üst yönetimi" neden aşırı bir "haset, kin, nefret" duygusuyla alerji duyuyor!.. Özellikle de, Temel bey mahiyetli!… Denir ya; "neyinize kış dedi de" husumetiniz bu kadar, dehşetli!… Erbakan hoca ile yollarını ayırt etmesini diyeceğim; 0 çeyrek asrı geçti.. Ki artık, Saadet'te Erbakan Hoca'nın esamisi okunmuyor.. Çünkü, CHP kulvarında gezinti var!...

***

Acaba diyorum!… "Nefretin alerjisi" Erdoğan'ın "vesayetleri" tar-u mar etmesinden mi!?.. Özellikle, milli irade ve sivil siyasete her daim "tahakküm eden" askeri ve bürokratik oligarşi yapıyı; "yıkmasından mıdır?".. Öyle ya; 28 Şubatçılardan hesap sordu, sorguladı, cezaevine attı?.. Bundan mıdır; bu kadar yüksek dozajlı kindarlık…

***

Ya da, 82 yıldır "pranga" vurulan İstanbul'un "fethinin" sembolü ve kılıç hakkı olan Ayasofya Camii Kebir'in "ibadete" açılmasından mıdır?!.. Başörtü "yasağını" kaldırması.. Poliste, askerde, kamuda özgürleştirmesinden midir, Erdoğan'ı düşman bellemek!.. Yoksa; "Milli görüş" camiasından, bir dünya liderinin "çıkmasını" içine sindirememenin, ezikliğinden midir?!

***

Her ne ise!.. Saadet Partisi'ndeki bu haset alerjisi; "keskin sirke küpüne zarar" misali, parti tabanında büyük bir "iticilik, tepki ve kopuş" yarattığını not ederek!.. Sahi; sizin nefretinizin gerekçesi nedir?!…

***

Parti sözcüsü Birol Aydın bu soruya şöyle bir yanıt vermiş!.. Demiş ki; "Ak Parti döneminde hocamız ev hapsinde yaşadı.?" Yani, "tekerlekli sandalyede" tutuldu, çirkin cümlelere muhatap oldu".. Yanıt, doğma-büyüme milli görüşçü olan Bülent Turan'dan geliyor… Hani derler ya; "e be yuh yani?" dercesine Turan şöyle diyor…

***

“Erbakan Hoca cezaevine girmesin diye yasayı çıkaran AK Parti, yasayı veto eden Ahmet Necdet Sezer, bunun üzerine tekrar çıkaran AK Parti. Yasanın iptali için AYM’ye götüren bugünkü kardeşiniz CHP...”

***

Doğrusu söylenecek tek söz var!.. Ey Saadet'in üst katmanı.. Siz "vesayetçi, tekçi, laik, seküler", dine, inanca, başörtüsüne "yasak" getiren, İslam'ı çağdışı gören, dini eğitimi gericilik- karanlık çağ diye ifade eden "anlayışı mı" tercih ediyorsunuz!.. Yoksa; tüm bunlara karşı "irade koyan" anlayışı ve lideri mi, tercih edeceksiniz!.. Tercih şıkkınız hangisi?!..

GÜNÜN SÖZÜ

Dil emperyalizmindeki açılım; globalleşme adı altında İngilizceyi ana dil, ana dilleri ise yabancı dil haline getirdiler.