KÜLLİYEN YALAN(!) VE YENİ YIL..!
Şu “doğal gaz” mevzusu fena şekilde kafama takıldı.!… Zat-ı muhterem, “beni hayli kuşkuya” düşürdü.. İkilem içerisindeyim..
Yeni yıla gireceğim, nasıl bir hesap yapmam gerekir; onu bilemez hale geldim?…
Ne diyor; “doğalgaz keşfi de, rezervi de, 1 trilyon dolarlık gelir beklentisi de” külliyen yalan imiş?..
Kesinlikle, vatandaşa “yansımayacak dış?”
Hepsi; “2023 seçimlerine” yönelik, algı üretimi imiş?!..
Lafı, Karadeniz’de deniz yok demeye getirecek, ama tereddütlü ifade ediyor..
Sormak bana düştü, “sahi Karadeniz diye bir deniz var mı?”..
Yoksa; o da mı yalan?..
***
Peki ya, Cudi ve Gabar Dağı’ndaki “Petrol bulundu” beyanı da mı, yalan?.. Günlük 5 bin varil “ham petrol” elde edilmiyor mu?!..
Orada, sondaj çalışmaları yapılmıyor mu?!..
Himmet ettiklerinin “yarım asır öncesi üzerine beton döktükleri” alanlar değil mi buralar?!
Beyfendiye göre, “petrol fışkırması” dahil hepsi, külliyen yalan imiş?!..
Bilimsel analiz yapıyor, “Cudi Dağı eteğinde” petrol kuyuları olur mu” diye de sorgulatıyor?!..
***
Sahi ya; coğrafik yönde Cudi ve Gabar Dağı ülke sınırları içerisinde mi?!.. Bilemez oldum da?!..
Karadeniz’i de yok saydıkları için; mevzu kuşkulu..
Her şey yalan, külliyen yalan denildiğinde; neme lazım diyerek, soruyorum!..
Ayıp karşılanmasın..
Sizce..
“Cudi ve Gabar Dağı” Türkiye’nin sınırları içerisinde mi, iki dağ birleşik mi, yoksa Irak’ın mı.!?
Yeniden bir harita çizimi gerekmez mi, bu durumda!..
Mesela, Misak-ı Milli sınırları..
***
Vallahi ne diyeyim, zat-ın “her şeye külliyen yalanlama makinesini” bağlaması karşısında ben de, artık şüpheci oldum..
Onun için de, Karadeniz ve Cudi Dağı “varlığını da, sınır konumunu da” tartışır hale getirmek zorunda kalıyorum!..
Neyse; sağolsun Enerji Bakanı Fatih Dönmez kısmi de olsa, yardıma koştu… “Karadeniz’in” varlığına dair, güçlü emareler verdi…
Beyanat bile vermiş; “inanmayan buyursun” diye?!..
Haksız sayılmaz…
***
Bakan Sönmez hatta, geçtiğimiz ay 50’ye yakın gazeteciye “Karadeniz turu” yaptırtmış..
Sırf, “Karadeniz’de deniz olduğunu”, “Gaz Rezervi” ve “Sondaj Gemilerinin” bulunduğunu göstermek için!.
Ve bu Karadeniz’in de, Türkiye’nin sınırı olduğunu da, bildirmek adına!!. Gazeteciler yetmemiş, Meclis Enerji Komisyonunda yer alan milletvekillerine de, ayrı bir tur düzenlenmiş..
Gelin memleketin sınırlarını görün diy..
***
Ne hikmetse, “her şeyi yalan görmeye” kurgulanmış zat-ı muhteremin mensupları, oturduğu masanın da, yetmeleri dahil; “biz gelmeyiz, olmayan bir yere“ diyerek kapı kapatmışlar..
Katılmamış tura, gitmede imtina etmişler..
Eee, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu partisi bu..
Bilmez mi, ülkenin sınırlarını!..
Öyle bir titizdiler ki, Lozan zaferinde(!), bizim Osmanlı topraklarında gözümüz yok, milyonlarca kilometre kare toprak bize fazla deyip, “740 bin kilometrekarelik alan bize yeter de artar” diyerek, imza atmadılar mı?!..
Siz neyin hesabını yapıyorsunuz..
Sanırsınız ki, Türkiye Osmanlı’nın devamıdır diye biliyorlar?!…
Yok..
Onlara göre, Cumhuriyet öncesi yok!…
Varsa yoksa, sonrası..
***
Lafı siyasete getirdik!!..
Bir okurum, bir önceki yazıma not düşmüş..
Diyor ki; “masada”, görünen o ki, “İmamoğlu, Kılıçdaroğlu, Yavaş” eksenli, bir deprem yaşandı, yenileri de yaşanacak..
Lakin henüz etkisini göstermiş değil; sarsıntının derecesi!..
Ama pek yakındır yansıması demiş!?
***
Masa dağılır mı?!.. Akşener bacı ile Kemal beyler “kızıp” masadan ayrılabilirler..
Ki, beklenmiyor değil..
Ancak masanın diğer üyelerinin, “masadan kalkacaklarına” ben pek ihtimal vermiyorum desem, yalan olmaz..
Çünkü, gidecekleri yer yok..
Zorla kendilerine bir masa bulmuşlar!..
***
Altılı Masa’da bir de “çarşı karıştıran var?” ..
Şu Ümit Özdağ var ya!..
İtişmediği, dalaşmadığı, laf etmediği lider ve parti kalmadı?..
Sokak kabadayısı gibi..
Soylu’ya “sokak kabadayılığını” bırakıp yeni bir laf etmiş..
Ama çok büyük bir laf..
Boyundan büyük denir ya öyle bir laf..
Demiş ki, “AK Parti gider, altılı masa gelir..”
Ama yanında bir de; “FETÖ ülkeye döner?”..
Aman da aman!?..
Bakalım; altılı ne diyecek mevcut çarşı karıştırmaya!…
***
Diyorlar ki; Ekrem İmamoğlu hiç ama hiç “Belediye Başkanlığı” yapma gibi bir niyeti yok imiş?!..
Her şeye külliyen yalan diyen zat-ı ve üst aklın kodu, “olacaksın” demiş..
Lakin şimdi pişmanlar..
Onun içindir ki, Ekrem “ısrarla” beni Belediye başkanlığından alın diyor ve alınmasına dair “suç işleyici” faaliyetlerde bulunuyor..
***
Yoksa, YSK üyelerine, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya “hakaret edici” şekilde “ahmakça” laf eder miydi?!
Bu lafı etmesi de, bunun eseri imiş?!..
Nitekim 16 milyon nüfuslu İstanbul’a “Hizmet noktasında” Fransız kalması bu can sıkıcı koltuğu oturtulmasındanmış!.
Yoksa, Beylikdüzü’ndeki gibi “müteahhit işlerine” daha bir ağırlık verir imiş?!..
Trilyonluk işler yapmak var iken..
Kısacası, Belediye başkanlığı angarya iş; reislik şahane!!…
***
Söz şu “ahmakça” laftan açılmışken!..
Sizin gibi benim de, içimden dehşetli bir şekilde birilerine avazımızın çıktığı kadar bağırarak, “ahmakça, ahmaklar” diye bağırmak geliyor..
Ancak benim çekincem var..
Suç teşkil eder mi, hakaret kapsamında ceza verilir mi, bize de siyasi yasak gelir mi?!..
Malum bir ceza söz konusu oldu..
Ama kesin değil…
***
Muğlak durumdan dolayı şimdilik kendimi tutuyorum!..
Eğer ki yüksek mahkeme hükmünü verirse ve suç olmadığını karara bağlarsa.. Başta “ahmakça” sözü üzerinden, “halay çekenler” olmak üzere, kimlere “neler söylediğimi” siz o zaman görün; “ahmaklar” listesinin ne kadar uzun olduğunu..
Hele ki, Diyarbakır’a enva-i “ahmaklığı” reva görenler…
***
Sahi ya geçen yıl, bu zamanda ne diyorduk ah keşke asgari ücret 5 bin lira olsaydı..
Bugün, 8 bin 500 lira..
Peki, ne diyoruz..
Ah keşke, bu “fahiş fiyat, kar marjinaline” odaklanan, be namuslar olmasaydı.!
EYT sorunu, çözüldü, sözleşmeliler kadro aldı.?
Eee, sırada biz emekli ve memurlar kaldı, bakalım kesenin ağzı açılacak mı?!.
Birileri; yine hepsi “külliyen yalan mı” diyor...
***
YENİ YILA DAİR..
Ne yeni bir yıl, ne de eskiyen bir zaman yok!.. Değişen tek şey “takvim” yaprağı.. Ve ömürden, akıp giden zaman.. Giden yıl gibi, yeni yıl da; “bir şey getirmez..” Gelen de, getirilen de, yapılan da, hedefler de “istenilene” kavuşma da, tamamen kişiye özgüdür.. Ya, “kendinize” bağlı…
***
“Getiren; yine kendiniz.?” Yani; “biz kendi kendimize getiririz.?” Ama sözdür; “umutla yaşamak”.. Lakin “hayal kırıklığına” uğramamak adına; beklentide “karar kılıcı” olmak, kendimizle ikmale gelebilir?!
***
Neyse; değişim!.. Ki değişimin en önemli başlangıç noktası; “geçmişten” çıkarılabilecek, pozitif ve negatif yönlü derslerdir.. Denir ye ders-i ibret almak..
***
Eğer ki, geçmişteki “başarısızlıkları” ikmale getiren yöntemlerde “ısrarcı olursanız”, ne yeni yıl ne de ben değiştim dediğiniz karakter “yeni bir şey kazandırmaz, bilakis katlamalı kaybettirir?”…
***
Özetle demem o ki; “yeni yıla bir umut, bir beklenti, bir başarı, bir kazanım” yüklemek istiyorsanız?.. Sizin öncelikle, “onu kısırlaştırmamanız, elini kolunu bağlamamanız” için; başarısız stratejileri, yenileriyle değiştirmek zorundasınız!..
***
Hedef ölçünüz kadar, bu hedefe ulaşmadaki kriterleri de, ana etkenleri de, “pür dikkat” seçicilikle belirlemeniz gerekir ki; “başarısızlık” değil, başarı kamil olsun!… Stratejiniz, söz sahibi olsun.. Yeni yıla değil; kendinize inanın ve de güvenin.. Çünkü, zaman değil, kişidir “kendinize edilenin” sorumlusu!?..
***
Hasılı kelam!… 2022 yılı, “teraziye” alır isek.. Ki 2021’deki “Pandemi” dönemini de, hesaba kattığımızda.. Mevcut eşitlik noktası; çıkıyor.. Çünkü, acısıyla, tatlısıyla, birbirine eşit bir yıl oldu diyebilirim; 2022 yılı.. 2023 yılı, “herkesin gönlünden geçeni başarabildiği bir zaman dilimi olsun” dileğiyle; yeni yılınız kutlu olsun.. Seneye görüşmek üzere!…
***
GÜNÜN SÖZÜ
Mutluluk yaşadığın hayat tarzında değil, hayata bakış tarzındadır