NE BİTMEZ BİR KÖHNEMİŞ ZİHNİYET…
Adama baksanıza!.. Ünvanı profesör.. Akademik branşı ise psikolog.. Ama zerre-i miskal, ne ülkenin “yaşam” değerlerinden, ne de inanç medeniyetinden ve ne de kültüründen, be haberdar!… Ve Türkiye’nin 30-40 yıl önceki Türkiye olmadığından habersiz.. Giyim, kuşamın, başörtüsüyle alakalı “yasak ve çekincelerin” aşıldığı gerçeğine vakıf olmadan, 90’ların “köhnemiş zihniyetin” aklıyla, söylenip duruyor…
***
Diyor ki, zat-ı na muhterem, Üstün Dökmen!!!… “Başörtülü psikolog, başörtülü psikiyatrist, başörtülü PDR uzmanı olması, meslek etiğine aykırıdır.. Çünkü, nötr olamazlar..” Tabi, tüm bu haşmetli(!) sözleri söylerken sanırsınız ki, yer yüzünün en büyük buluşunun sahibi ve mucidi gibi; bir de “empati tezini” ortaya koyuyor.. Köhne tezine; “başörtülü empati yapamaz” başlığını, koyuyor…
***
Sosyal medya üzerinde yayınlanan programın alakalı bölümünü izledim!.. Kendini aşan, yer küresine yeni bir mitoloji teziyle format atan, okumuş, gün görmüş(!) zat, sanırsınız ki, yüzyılın tarihsel bir “özgün tezini” hazırlamış gibi; kendince ballandıra, ballandıra döktürüyor… Öylesine dehşetli, öylesine “kısır, dar, empatiden yoksun” cümleler kuruyor ki, der demez ağzınızdan “be adam ne diyorsun sen” sözleri çıkıyor…
***
Çünkü, adamda “empati” diye bir duygu, düşünce ve karakter yok!.. Yoksunu ve fakiri.. Yahu, “başörtülü empati yapamaz, nötr olamaz” diyecek kadar laf üretebiliyorsun da, azıcık kendin empati yapsana; bir de “Başörtülü cephesinden baksam.. Kendimi onun yerine koysam.. Öyle gelen, hastayla diyalog kurup, tedaviye yönelsem” desene!… Ama yok!… Neden derseniz, çok da siyasi kulvara sokup, mevzu etmek istemiyorum!…
***
Ama hala; 90’ların ruhuna sahip, onu yaşatma gayretinde olan böylesi zat-ı na muhteremler vardır… Okumuşlar, okumuşlar, dönüp yine okumuşlardır; “başörtüsüne karşı, hazımsızlıklarını!..” Köhnemiş bir beynin; üretimi ancak bu olabilir.. Demek ki; “çağdaşlık” bunların akıl havzasında “zihinde” değil, kişilerin giyim kuşamıyla arz-ı endam ediyor… Neyse, çok da “bayatlamış” böylesine, köhne ve ucube fikriyatlar, artık prim almıyor…
***
Ki, Türkiye böylesi “sinir bozucu, hal ve hareketlerde” bulunan meziyeti çürümüşlük üzerinde kurgulu, düşünceleri insanlarımız aşıp, geride bırakmıştır.. Başörtü sorunu aşılmıştır.. Bugün; düne kadar yasaklı olan kamunun tüm alanlarında, “özgün ve nötr” olarak, vardır… Baksanıza, bay Kemal bile “başörtüsü sorununu biz çözdük” diyecek noktaya gelmişken, ey zat-ı na muhterem Dökmen bey, sizin bulunduğunuz kulvar, “son deminde?”…
***
Ancak, bir noktaya da dikkat çekmek istiyorum!.. Böylesi “köhne zihinlerin” ürettiği fitne ve hasımlığa “dur” deyip, “had bildirme noktasında”, neden bu kadar yüksek dozajlı zafiyet içerisinde bulunuyoruz.. Eğer ki, Dökmen’in açık ve aleni şekilde “ayırımcı ve cehalet mürekkebini yutmuş” karakteriyle bu lafları, Türkiye’nin dışında bir başka ülkede kullanmış olsaydı; şimdi “aforoz” edilmiş olurdu.. Gerek kamuoyu, gerek meslek örgütleri, özellikle psikologlar öylesine bir “had bildirme” koduyla, demokratik tepki gösterip “onu insan içine çıkamaz hale getirirlerdi."
***
İlgili ve yetkili birimlerin harekete geçip, aldığı eğitimi, akademik ünvanı, zihni yeterlilik durumu masaya yatırılıp, sorgulanırdı.. “Bu bir rezilliktir” çağdaşlık hiç değil; “artıkların” tortusundan geri bir, hal-i kültür ve yaşam anlayışıdır, der durulurdu!… Ama yok!.. İşte, “bizim bir türlü aşamadığımız zafiyet çukurumuz bu..”
***
SİZ NESİNİZ YA!…
Evet ya, kuzum siz nesiniz!.. “Kemalist” iseniz, “sosyalist” olamazsınız.? Hele ki, “sosyal demokrat” hiç olamazsınız!.. Sosyal reformcu diyeceğim, o da yok!…Sizin; “Biz Mustafa Kemal’in yoldaşlarıyız” fikri beyanınız, ne yaşam biçiminizle, ne siyasi duruşunuzla, ve ne de öne sürdüğünüz tezlerle, örtüşmüyor!.. Çünkü, “Ne Atatürkçüsünüz ne de Kemalistsiniz.?”
***
Siz, evet siz olsa olsa, modern çağın “vesayetçi” anlayışın evrim geçirenlerisiniz!.. Öyle ya, halkın seçtiği, milli iradenin “sivil temsiliyetini” almış, seçmenin yüzde 52’sinin teveccühüne mahzar olmuş, her girdiği “seçimi kazanmış?”.. Ve kesintisiz 20 yıla yakındır; “iktidarda” bulunuyor.. Ve siz buna, “diktatör” diyorsunuz..
***
Ama beri yanda, tek parti şeflik ve dipçik dönemine “sosyal demokrasi” tanımı koyuyorsun.. Ki, tek parti döneminde, “her şey yasaklar” limanında, “vesayet” altında tutuluyordu.. Hiçbir hak, hukuk, eşitlik, özgürlük, fikri beyan, söz konusu değildi.. Açık oy, gizli tasnife “demokrasi, hür, bağımsızlık” libası dikiyorsun!… Siz var ya, olsa olsa faşizmin “DNA’sı” çözülemeyen türündensiniz!…
***
DOLANDIRICILARA DİKKAT!…
Bu çağrı, LÖSEV’den!.. Duyuruda deniliyor ki; “Kapınıza gelip LÖSEV adına gazete satmaya, sahte makbuzla bağış toplamaya çalışan kişilere itibar etmeyiniz. Palyaço kıyafetiyle veya maske takmış lösemili çocuk görünümüyle sokakta size LÖSEV adına bir şeyler satmak isteyenlere inanmayınız.
Organize şekilde hareket eden, topladıkları bağışları kendi çıkarları doğrultusunda, kullanan bu çetelere karşı, dikkatli olunuz. Dolandırıcıları (112) Acil Çağrı Merkezi’ne ve 0312 4470660 LÖSEV ihbar hattına bildiriniz.
***
Çünkü LÖSEV,
Asla sokakta para toplamaz,
Parayla gazete satmaz,
Kapınıza gelerek bağış istemez…
***
Çağrı önemli ve anlamlı!.. Toplumsal duyarlılık noktasında, buraya aldım.. Bakarsınız, “çetelerden birileri kapınızı çalabilir?”.. Malum, son dönemlerde yaşamın ve ticaretin, kamunun tüm “iş ve işlem alanlarında çeteler türediği” için, ayık olmak lazım.. Yoksa; tufaya gelinir..
***
GÜNÜN SÖZÜ
“Çok düşünen ve uygulamalı düşünen, kendi maceralarını kolayca unutur, ama başından geçenlerin çağrıştırdığı düşünceleri hiç unutmaz.”