PARTİ GEÇİŞLERİNDEKİ MAHİRLİK..!!!
Hareketlendi.. Ki rozet takma/taktırma da hız kazandı siyasi partilerde!.. Eee; seçim sath-i mailine girişin de bir ölçüde, “habercisi” böylesi aktiviteler.. Her seçim öncesi yaşanır..
Özellikle “Partilerin Grup Toplantılarının sonu ve İller düzeyindeki teşkilatların haftasonları..”
Ekseriyetiyle bu minvalde, hummalı, kahkahalı, “taze kan” sloganlarıyla, renkleniyor “geçiş transferleri”..
Önümüzdeki günlerde daha bir artacak gibi..
Hele ki, “milletvekili adaylarının” belirlenmesi evresi ve sonrası, daha bir aksiyonel kimlik kazanacak “parti geçişleri”… Küskünlerin ayrılığı, diye söylenen bir şarkıyla!?.
***
Tabi, her geçiş ve katılımın kendisine özgü bir anlam ve öneminin de olduğu tartışılmaz bir gerçektir..
Kimi “ilkesel tutuma” odaklı siyasi düşüncelerin fikri çatışması içerisinde kendini görmeme, kabul ettirmeye, ya da seçmenini eğilimi nedenlerinden dolayı, eski partisinin “kapısını çarpıp” çıkandır?..
Kimi, mevcut yerde “yer garantisi” olmadığı için, ya da bir daha seçilemeyeceğini gördüğü için “güçlüyüm” senaryosunu ikmale getirerek, gidilecek yerde “yer garantisi taahhüdünü alandır..
Kimi de, soyadı, aile, aşiret gibi “algı üretici” bir nüfuz yaratma fikriyatıyla, partiler tarafından “belli bir vaat ölçüsüyle” transfer edilendir…
***
Özü itibariyle; “siyasi ikbal” elde etme adına, partiler arasında böylesi geçişler, böylesi rozet takmalar hep olmuştur, olmaya da devam edecektir..
Gerçek şu ki, “rozet değişikliğinde” kapı aşındıran partiler ve yönetimler pek olmaz!.. Partiden “medet uman” onun güçüyle, nüfuzuyla güç kazanımı elde edenler olur..
Ama akıllı bazı siyasi liderler de yok değil..
Parti ve güç noktasında, zayıf olduğu bölgelerde “sadık elemanlarının” organizasyonuyla, adam arayıp, rozet takmanın gayretinde bulunurlar.?
Ki pek nadir görülen değildir böylesi arayışlar..
Çünkü, “siyasi partilerde lider sultasının” hakimliğinde “kişiyi lider seçer”!?..
***
Dedik ya; seçim günü yaklaştıkça “geçiş ve transferler” hız kazandı..
Mesela, CHP yıllar yılıdır Diyarbakır’da “kısır bir çekişmenin” içerisinde, varlığı da yokluğu belli olmayan, tabela partisi olmanın ötesine hiç bir icraatı olmadı, olma gibi bir eğilim de sarf edilmedi..
Ki rağbet eden de yoktu..
Ama ne zaman ki, bir hareketlilik, özellikle altılı masanın kurulumuyla, ufukta bir iktidar olabilme ışığı doğunca, işler değişti, “geçişler” çoğaldı..
Düne kadar, AK Parti’de “yer bulma arayışına” girenler birden rota değiştirip, “siyasi ikballe” odaklanarak saf değiştirdi..
Ne garip ki, kimi İl Başkanı oldu, kimi milletvekilli adaylığına hazırlanıyor..
İşin nankör yönü ise, bağdaki gelip evdekileri kapı önüne koymuş olması..
***
Ne demişler; CHP bu!… Tabu yeni partilerin adapte olan bu geçen aktörler şimdiler de geldikleri mahalleye düşman kesilip saldırıyorlar..
“Etmedikleri laf, söylemedikleri söz” kalmadı!..
Denir ya, siyasetin ve siyasi kulvarın “nankörlük dünyası” bu olsa gerek…
Neyse Diyarbakır’ın özeli ayrı bir fasıl, yerel düzeyde hasbi halimiz bir başka güne!..
Ki daha önce de çok konuşmuştuk; “taşıma suyla değirmen dönmez” diye!..
CHP bu yolla, dününü arar!..
***
Garip olan bir hal var ki, böylesi bir dönemde, parti grup toplantılarında dikkat çeken, “rozet takma” yarışındaki aktörlerin, iktidara talip altılı masadaki partiler arasındaki geçişler olması!?..
Karşılıklı güç dengesi, çekişmesi…
Burası daha bir aktif ve hareketlik arz ettiğini görüyoruz..
Kendi aralarında kıyasıya bir yarış, mücadele, ve savaş var kim kimden kime rozet takar yarışı..
Ülke genelinde, odaklanan parti İyi Parti!
***
Doğrusu, İyi Parti odaklı “rozet” aktivitelerindeki ana tema; “Parti Büyüyor” algısını, yaygınlaşması!..
Seçmen hafızasıyla oynamak… Bu yönde hayli, bir ilerleme var.. Anketlerde ve sokaktaki vatandaşın nabzında da bu aşılamayı görebiliyor insan..
Tüm partiler kan kaybediyor; “İyi Parti” güç depoluyor deniliyor..
Sanırım, altılı masa da Cumhurbaşkanı adayıyla alakalı “çıkmazın” etkenlerinden biri de; “bu güç hareketliliğidir..”
Kendi eksenlerinde “başka bir ittifak kurma” düşüncelerinin hasıl oluşu da bundan olsa gerek!..
***
İşte bu güç merkezine dönüş; operasyonunda aşırıya odaklanılan bir de “iki yüzlü” siyasette çok çabuk kendini ele veriyor…Bunu da, AK Parti eski Milletvekili ve MKYK üyesi Orhan Miroğlu üzerinde koparılan “algı fırtınasında” gördük..
İki hafta önce, Akşener grup toplantısı sonrasındaki rozet takma yarışında “Baver Miroğlu” isminde birine parti rozeti taktı.. Grup toplantısı ve muhalif medya, büyük alkışla, bu rozet takmayı, “servis etti..”
Ne denildi; AK Parti güç kaybetti..
Mardin’de yeni bir rüzgar esiyor..
Miroğlu ailesi, partisine “sırt çevirdi?..” İşin ucu öylesine kaçırıldı ki, “Baver Miroğlu’nu” Orhan Miroğlu’nun “oğlu olarak” lanse eden oldu..
Miroğlu’nun “İnşaat Mühendisi Oğlu İyi Partiye Katıldı” dediler..
Denir ya vay da vay!..
Peki Baver kim? İki kuşak uzaktan Yeğeni..
Ve hiçbir şekilde; “siyasi bağı” yok.. Aynı minvalde, mevcut ailenin üzerinde de bir etkisi olduğu konuşulmuyor..
Velev ki olsa bile!..
Ne diyor Orhan Miroğlu, “annemin isminin kullanılmasını reddediyorum. Bunu da, siyasi sahtekarlık olarak görüyorum..” Dedik ya; “siyasi ikbal” partiler de güç zehirlenmesine dönmemeli!..
***
Neyse, “parti geçişleri” bu mevzuyla bizleri alana odaklı ısınmaya yöneltti…
Turlar artacak.
Ki, önümüzdeki günlerde benzer vakıalar çok olacak gibi geliyor bana!..
Özellikle, Diyarbakır’da büyük bir beklenti var; AK Parti içerisinde!..
Eskiler ve yeniler kapışmasında; AK Parti’de fena bir rüzgar estirilecek..
En çok ta. İyi Parti, bu rüzgarın neresinde koruma kalkanı oluşturacak ya da kendisini fırtınaya dönüştürebilecek mi?..
Onu önümüzdeki günlerde göreceğiz..
Çünkü, bir çok isim ve aile; “ilk sıralar” için, hesap yapıyor..
Biz varsak burdayız, biz yoksa, kimse burda olmaz gibisinden!..
***
3 ARALIK’I BEKLEYİN..
Evet ya, bekleyin “geliyor gelmekte olan” zat-ı muhterem!..
Öylesine geliyor ki; “vizyonlunun da vizyonlusu olarak” geliyor..
“Görün bakın” ne vizyon diyor?..
Ve o vizyon belgesinde, her şey var..
Ancak kulislerden aldığım bilgiye göre, bir tek şey yokmuş!..
O da şudur..“AK Parti’nin bugüne kadar Türkiye için yaptığı ne iş varsa, o işlerin hiçbirinin zerre-i miskali, bu ülkede olmayacak, kalmayacak, bırakılmayacak!?..”
***
Zat-ın vizyon belgesindeki “altı kırmızı çizgili” olmayan ve yasaklanan; şey bu!?.
Ne vizyon ama!..
Yeni Yüzyılın Türkiye’si bu olacak..
Benden size söylemesi..
İster vaziyeti pozitif görün, isterseniz negatif görün..
Ben sadece 3 Aralık’a kadar zaman var, ona göre tavır alın, hazırlığınızı yapın..
Başka da söz yok..
Herşey millet menfaati için değil mi?!…Sizce..
***
DÜZCE DEPREMİ!..
Düzce korkuttu, 5.9 büyüklüğünde depremle..
Geçmiş olsun, Düzce, geçmiş olsun Türkiye diyoruz..
Ancak bir türlü geçmeyen bir özellik var; “deprem yaşandığında, depremi çok konuşuyoruz..”
Ama depremsiz günlerde, tık yok, ne konuşuyoruz, ne de olası tahribatlarına “odaklanıp”, çözüm üretmiyoruz..
***
Her ne kadar siyasal iktidar, devlet mekanizması, ders-i ibret noktasında, ciddi adımlar atıyorsa da!..
Özellikle, AFAD ve İçişleri Bakanlığı’nın koordinasyonundaki “teyakkuz” hali..
Anında, doğal afet ve felaketlere müdahale de, artık “ner de bu devletten, allah devletten razı olsuna” gelindik..
Peki bu yeterli mi değil?..
***
Bakınız!.. Sadece Düzce’de yapılanlarla, önceki gün sabaha karşı yaşanan 5.9 büyüklüğündeki depremin etkisiyle, fark gün ışığına çıkmış oldu!..
İstenilirse “depremin nasıl da” üstesinden gelinebilineceği..
Her ne kadar, panik nedeniyle 2 iki kişi yaşamını yitirdiyse de, depremi ucuz atlattık…
***
Bunun da açılımı şu!.. Dizce’deki “kentsel dönüşümdeki” istikrarlı politikasının, devamlılığı..
Çünkü, kent yapı itibariyle, yüzde 80’lerin üzerinde yenilendi..
Ne diyor uzmanlar, “deprem değil, binalar öldürür?”..
Neticede, Türkiye bir deprem ülkesi.. Ona göre de hazırlıklı olmamız lazım..
***
Hep düşünmüş ve sorgulamışımdır..
Hal-i hazırda, İstanbul konuşuluyorsa da, olası depremde ne olabilir diye?!..
Ben de, Diyarbakır için.? Ki deprem kuşağında, ikinci bölgede yer alıyor..
Ama, Elazığ ve Bingöl’ün fay hatları açısından bakıldığında, “Allah korusu, bırakın 6 ila 7 şiddetindeki depremi, 5.5 şiddetindeki depremin Diyarbakır’da yaratacağı yıkımı düşünmek bile istemiyorum…
Çünkü, Diyarbakır hızla betonlaştığı gibi, mevcudiyetinin yüzde 60 ila 70’nin kaçak ve depreme uygun değil..
***
Kentsel dönüşümün başlandığı Sur’un dışındaki alanlarda “istikrarlı bir politika” yok!..
Daha açık ifadeyle, kafa yoran pek söz konusu değil..
Kapsamlı bir stratejiyle Diyarbakır’ın çok yönlü, merkez dahil ilçeler düzeyinde “depreme hazırlık” uğraşına girilmesi gerekir.. Yani eski tas eski hamam misali bir hal; bizlere çok ama çok Hicret Apartmanı facialarını yaşatabilir…
***
Hasılı kelam, ne tarihte, ne de bugün depremi gündelik gerçeğimiz olarak, algılamamız gerekir…
Baştan aşağı bir deprem coğrafyasında yaşadığımız gerçeğini, iyi bilmemiz lazım..
Ve vatandaş olarak, bizlerin de sorumluluk üstlenmemiz gerekir..
Yaşam, eşya, yerleşim tercihlerimizi de, depremi düşünerek yapmalıyız..
Malum, biz unutsak da deprem bizi unutmuyor, unutmaz!.
***
GÜNÜN SÖZÜ
Belki hiçbir şey yolunda gitmedi; ama hiç bir şey de beni yolumdan etmedi!
***
HAYIRLI CUMALAR..