SİZ BOSTAN KORKULUĞUMUSUNUZ?
Manzara orta yerde.. Mevcut duruma, “futbol sahası” demeye bin şahit lazım.. Zemin çökmüş, çimler sararıp, tükenmiş... Bostan mı, patates tarlası mı, belli değil?.. Saha ucube bir halde!.. Köyün merası gibi.. İnekler otlasa belki faydalı olur, çimler yeşerir di?. Sordum işin uzmanlarına; rezaletler zincirine sebebiyet veren, bu durum neden kaynaklı diye?!..
***
Verdikleri yanıt özetle şu oldu?!… “Çim, saha ve zemin” çok hassas ve bir o kadar da özel uzmanlık isteyen bir alandır… Sahanın, bakıma, korunup kollanmaya ihtiyaçı her kişinin işi değil.. Yani ehil ve liyakatlı kişilerin elinde olması lazım… Halk deyimiyle “bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur?..” Ama gel gör ki, Diyarbakır stadyumu bakımsızlıktan harap vaziyetle tarla olmuş!..
***
Eee; “rüyasında çimi görmeyen..” Ya da gördüğün de bu nedir diyene, “sahayı teslim ederseniz?..” İşte ortaya böylesi; “vahim ve korkunç” bir tuzak arenası çıkar…Soruyorum zat-ı muhteremlere yüz milyonlarca lira para harcanan Avrupa standartta inşa edilen Stadyumun futbol sahasının, geldiği durumun nedeni nedir biri açıklasın!?..
***
Yanıt verecek olan elbette ki, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü.. Öyle ya, “ o sahada top oynayan futbol takımlarından her sezon yüklü miktarda para alan, kendileri?”… Ticari bir işletme ve sorumluluk sahibi… Lakin her mevzuda oldukları gibi, futbol ya da spor tartışıldığında, özellikle olumsuzluklarla alakalı “bir tekini dahi bulmak mümkün değil, ortada yoklar?”…
***
Futbol sahası adına görüntüler “rezillik” içeriyor.. Koca stadyuma yakışmadığı gibi kentte de yakışmıyor.. Diyarbekirspor ve Amedspor’un “müsabakalarına” ev sahipliği yapan saha; futbolcular için de “büyük bir risk” teşkil ediyor.. Sakatlıklara davetiye çıkarır cinsten bir durum var… Mevsim yaz.. Peki kışı bu saha nasıl geçirecek!.. Ya da futbol maçlarına nasıl ev sahipliği yapacak!?
***
Asıl önemli olan ve risk teşkil eden bir mevzu da, Kasım ayı içerisinde oynanacak olan Türkiye-İskoçya Milli maçı.. Malum karşılaşma, bu sahada olacak.. Peki, maç nasıl oynatılacak!.. O güne kadar zemin, “iyileştirme” adına bir ivme kazandırılır mı, bilmem?!.. Eğer saha hazır hale getirilmezse önce Türkiye’ye, ardında da uluslararası arenaya karşı Diyarbakır’ın imajı yerle yeksan olur!…
***
Rezilliğin de rezilliği ayıbın da ayıbını yaşamış oluruz…Hasılı kelam; iş bilmezler ve liyakatsızlar bu tablonun sorumlusudur. Bu utanç tablosunun hesabının sorulması lazım. Bu memleketi babalarının çiftliği olarak görerek görevlerini yapmayanların yanına kâr bırakılmamalı.. Kentin ilgili ve yetkilileri, siyasi zevatı dahil olmak üzere spor taban birlikleri; “artık misyon yüklenmeleri gerekir…
***
KEMAL BEY’İN HALİ NİCE OLUR?!..
Konuşuluyor.. Masa her için dağılabilir.. Kazan fokurduyor.. Özellikle de; “ittifak mı, işbirliği mi, uzlaşı mı” noktasındaki, adı konulamayan gel-gitler.. Ve buna mukabil, “masadaki liderlerin” saflarındaki, netsizlik.. Yani kimin, ne istediği meçhul.. Kaldı ki, aynı durum halk nezdinde de giderek; altılı masaya dair “güvensizlik” derecesinin yükselmesi..
***
Doğrusu, herseye bir tarafa bırakıp, Kemal Bey’e odaklanırsak.. Eğer ki, Cumhurbaşkanlığı adaylı noktasında, “kürsüye çıkan” kendisi olmazsa.. Hele ki, bunca gayrete, cabaya, söylem ve eyleme, içten ve dıştan organize edilen “taraftar” organizasyonlarına, rağmen, kendisinde “karar kılınmazsa”, vay ki vay haline…
***
İnanın ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında “seçim yarışını” kaybetmekten daha vahim, daha beterin beteri bir hezimet atmosferiyle; yıkıma uğrar!.. Bırakın karizma, liderlik, CHP Genel Başkanlığı, evdeki otoritesi dahi “yerle yeksan” olmuş halde, tüm kaleleri kaybetmiş olur..
***
İlerlemiş yaşı; bunu kaldırır mı, kalbi direnç gösterir mi; zor!?.. Çok ama çok hazin bir, viraj var hal-i hazırda Kemal Bey’in önünde.. Beklenti şu; inşallah diresiyonu kırmaz ve inşallah virajda bir başkası çıkmaz.? Ki çıkarsa kafa kafa gelinir?. Sonuc mevtasız, olmaz!.. Aman ha aman!..
***
Ama bir yol var!.. O da tali yol.. Çıkışta şu.. Ne demişlerdi, aday kriterlerine ilişkin.. O kişi; “feragat” etmesi bilmeli..? Ki de “feragatta” malum, olası seçim kazanımı sonrasında, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme” dönüş noktasındaki, ilk adıma şart koşulmuştu.. İşte buradan kurtabilir Kemal bey kendini.. “nefsime hakim oldum, feragat ediyorum” çekilir…
***
Bu çıkış, eldeki bir çok “kalenin kaptırılmasını” önler!.. Ama, siyasi kariyerinin çok ama çok yüksek kalınlıkta, “çizik atmış” olunur ki?!.. İşte o da ayrı bir arıza-i durumu ikmale getiriyor.. Denilmez mi yahu, 60 bin seçmen var iken, altının kuyruğuna takılmışsın?!… İki uçlu değnek misali!!!…
***
DÜNÜN SOSYALİSTLERİ, BUGÜNÜN EMPERYALİSTLERİ!..
Ne yazık ki öyle!.. Yarım asır öncesine kadar solcularımız Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’na adaklı politike sergilerdi.. Tavırları SSCB’ya odaklıydı.. Çünkü, komünizm genelde dine, özelde İslam’a düşmandı.. İşte bizim solcularımız da “sosyalizmi” savunuyorlardı.. Ki o dönemlerde, kıçlarında ABD kotu, ceplerinde ise faşizmi üreten Malboro sigarası vardı.
***
Dönemin konjektörüne göre de gerek siyasi ve gerekse de ekonomik yönde olası bir kaçışta, istikamet Avrupa idi!.. Ki, Varşova paktı ülkelerine gidenlerin de, yası çok cüzi idi.. Peki şimdi, SSCB’den çekilip, ABD’ci oldular.. Sebeb-i mucibesi ne derseniz?!.. Öyle ya, Ruslar yani Varşova Paktı, SSCB yekün şekilde, dine döndüler, inancı önemsediler ve de İslam’a karşı düşmanlık yapmak, beslemek, yasaklar getirme gibi, hallerden kendilerini çektiler…
***
Peki, solcularımızın kıçlarını örten kotların sahibi ABD ve Avrupa’ya eğilim neden yükseldi?! Çünkü, bizim sosyalistlerimiz, solcularımız gördüler ki, ABD ve Avrupa İslam düşmanlığını belledi.. Hasım kesilip, “İslamofobi” üzerinden, dehşet saçıyor.. İşte bundan dolayı bizim solcularımız ABD de ve Avrupa yanlısı, haşinleri oldular… Solculuk ve sosyalizim özünde yatan etken; “inanç” düşmanlığı değil mi?!.. Yoksa, Vahddetinı düşman belleyip, Yunanistan’ı sevgi besleyen solcular ürerler miydi?!..
***
GÜNÜN SÖZÜ
Nasıl kafa sayısı kadar düşünce varsa kalp sayısı kadar sevgi çeşidi vardır.