SORUMSUZLUKTA ISRAR EDİCİYİZ…

Yanlışta değil; “sorumsuzlukta” ısrar ediciyiz.. Ki bile bile; bunu yapıyor olmamız da en büyük gaflet olsa gerek… Biliyoruz ki, “deprem değil, binalardır canları, cananları, bizden ve hayattan koparan..” İşte deprem ve yerle yeksan olan binalar.. Ve felaketin kestiği ağır faturada yer alan; ölen canların sayısı.. Dün itibariyle, 42 bini aştı.. Kaldı ki, beşik gibi deprem bizi sallamaya devam ediyor, hasarlı binalar da seri şekilde yıkılıyor..

***

Şimdi, düşmüşüz sorumluların peşine.. Günlerdir yazıyoruz, çiziyoruz “kim suçlu, kimler günah keçisi” diye?.. Kimi yakalarsak hesap sormaya çalışıyoruz!.. Elbetteki soracağız, sormalıyız.. Hem de taviz vermeden.. Ama velakin, “bunu binalar inşa edilirken” denetim mekanizmasını işletmemiz gerekmez miydi?.. Can ve cananları yitirmeden, tedbirlere odaklanıp, sorumluluklarımızı yerine getirmemiz lazım değil miydi?.. Bizimkisi “testi kırıldıktan sonra kızımızı dövüyoruz misali?”…

***

Ülke ve millet olarak, ilk kez deprem felaketini yaşamıyoruz!.. Çok uzağa ve yıllara gitmemize gerek yok.. İşte, Elazığ, Malatya ve akabinde, İzmir.. Öyle Gölcük, Van, Bingöl, Erzincan ve Erzurum depremlerine gitmeye gerek yok.. Dinar dahil.. O gün gerekli hukuksal düzenlemeleri, kısmi olarak yaptık.. Ancak, yasal ve mevzuat, deprem yönetmenliğine dair, düzenlemeler de demek ki; “riayet edilmedi ki” binalar yerle yeksan!.. Ve riayet edilmeyen bir önemli nokta da, “deprem güçlendirmesi” denilen aciliyeti gözardı etmemiz!..

***

Dün de ifade ettim!.. Tek günah keçisi “müteahhitler” değil.. Zaten yeni mevzuata göre “yapılıp, yıkılan binaların sorumlularının” kimler olduğu belli.. Onun için de, mutlaka ama mutlaka hesap sorulmalıdır.. Zira, Yapı Denetimleri ve Cumhuriyet Başsavcılıklarınca yetkilendirilen savcı ve kolluk kuvvetlerince “yürütülen soruşturmalar, sahada alınan delillerle” ortaya çıkan sorumlu ve suçlu zinciri, her şeyi ifade ediyor..

***

Benim en çok üzerinde durduğum yapılar, “eski yapılardır.?” 80’lerin vesayeti, 90’ların şiddet ve terör sarmalıyla, “megaköykent” olmaya mahkum edilen, Diyarbakır’ın Yenişehir ve Bağlar ile Sur’un bir kesimindeki yapıların hali durumu.. Nitekim, Diyarbakır’da enkaza dönen ve 414 kişiye mezar olan, binaların hepsi 90’ların döneminde inşa edilmiş, binalar.. Bakıyoruz, ne temelleri temel, ne demirleri demir ve ne de kullanılan beton ile çimento çimento!.. Tespitlere göre, bin 110 binanın acilen kentte yıkılması gerekiyor..

***

Demek ki, yapılması gereken tek çözüm var.. O da, “eski binaların tamamının” deprem yönetmenliğine uygun, yeni mevzuatın kabul edeceği bir “değişime ve dönüşüme” ihtiyaç vardır.? Başka da çare yok.. Hayati derecede ehemmiyet arz eden bu konutların, yapıların “kentsel dönüşüm” kapsamında, yaşanabilir, oturulabilir, güvenli konutlara dönüştürülebilir.. Halk deyimiyle “ya evini güçlendir, ya da evini yık yenisini yap?”.. Ya da maddi imkansızlıklar noktasında, devlet arazi takasıyla, kendisi sosyal devlet ilkesiyle; çözüm reçetesi ortaya koyabilir!..

***

Ne diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan!..Kentsel dönüşüm planlarımızı vatandaşım engellemesin. Bu konuda adımlar atıyorsak vatandaşlarımız bize yardımcı olsun. Kimi ideolojik saplantılarla kimi basit çıkar kaygılarıyla yürütülen engelleme çabalarının artık son bulmasını bekliyoruz." Ne yazık ki, bu noktada Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde, yaşanan bir dram var.. Üç yıldır bir çekişme var.. İlk çekişme rant odaklı dönemin kayyımının, projenin mimarı olan Bağlar Belediyesi’ni “devre dışı” bırakma, uğraşı!..

***

Merkeze çekilen dönemin Valisi Münir Karaloğlu!.? Bu işin en büyük takozlarından biri oldu.. Diğeri de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi; “ideolojik saplantıyla” farklı ve basit gerekçeler ortaya koyup, “yargı yönünde” yürütmeyi durdurma kararı alınması.. İki yanlışın ortaya çıkardığı vahim sonuç Bağlar’ın Kaynartepe mahallesinin “terk edilmiş bölge” haline gelmesi oldu.. Kaldı ki, şimdilerde “suç ve suçluların adeta barınma merkezi..” Ne vurulan bir kazma, ne de işleme konulan bir kentsel dönüşüm!,

***

Korkum, endişe, kaygım şudur.. Ki bu ifadeyi, en son İzmir depremiyle alakalı yazımda, “not düşme” adına bir hatırlatma olarak, dile getirmiştim.. Evet bunları ve daha bir çok etkenleri, Van ve Elazığ depreminde yaşadığımız gibi, dile getirmiştik.. Ama velakin, üç-beş ay sonra “sanki deprem yaşanmamış, sanki binlerce insanımızı toprağa vermemiş, sanki yaşam alanları virane olmamış binalar yerle yeksan olmamış gibi; tüm plan ve önlemler unutularak, rafa kaldırıldı!.. Yani ders-i ibrete fransız takıldık…

 ***

Bİ BİTMEDİNİZ YA!…

Bir kesim, “insan kılıklı” yaratıklar var ki; yaşatıkları karşısında der demez insan “bi bitmediniz ya” demek zorunda kalıyor.. İşte o kesim; “şeytan ruhlu, şirretkarlardır..”

***

Onlar ki, hakikate vakıflar ama yalanın ipine sarılmışlar..

Onlar ki, acının ve felaketin farkındalar ama, kini nefreti körükleyenlerdir..

Onlar ki, insani ve vicdani merhameti bilirler, lakin zulmün bayraktarlığını yaparlar..

Onlar ki, hak, hukuk, adaletten dem vururlar, ama fiili zalimlikle sınır tanımazlar..

Onlar ki, istikrarı, huzuru, güveni isterler, ama felaket üzerinden siyaset devşirirler..

Onlar ki, sosyal dayanışmayı ve birliğe alerji duyarlar, azgınlığa meyil ederler..

***

İşte bunlar var ya bunlar!.. Er ya da geç; “o kirli, çirkin, azgın, şirret ruhlarıyla, karakterleriyle, siyasi ve ideolojik anlayışlarıyla”, kaybetmeye mahkumlar.. Ve kaybedecekler.. Çünkü; “insanlık ve vicdan ile merhamet” her daim, galip gelmiştir.. Zulmün ömrü az, gölgesi ise kısadır.. Ki, zulüm zalimin sonunu getiren, ilk duraktır…

***

 

KELLE HESABI HA!…

Sokak jargonuyla; “e be yuh yani…” Demek ki, deprem bölgesinde son “seçimde hangi parti ne kadar oy almış?” Partilerin oy yüzdeliği ne kadardır?.. Bunlar araştırılacakmış?!. Araştırmaya başlanmış bile.. Çıkacak sonuca göre; “seçim ertelensin mi, ertelenmesin mi” noktasında, karar verilecek!.. Bunu da, zat-ı muhalefet icra etmekte imiş?…

***

Yani kelle hesabı ha!.. Ne vicdan, ne izan, ne insaf, ne merhamet ve ne de, hak, hukuk, adalet anlayışı.. Yahu ortada, büyük bir facia var.. Binlerce insan yerle yeksan olan enkazların altında can verdi.. Onbinlerce yaralı.. Evinden, barkından, yurdundan, göçer olmuş milyonlarca insan.. Ve daha bilmem; neler!..

***

Vaziyet bu iken, “sadece seçim ve iktidar devşirme” adına, “kelle hesabına” odaklanmak!… Kaldı ki, bunun “sağlıklı yönü bile yok?”.. Beyler, bayanlar bari “insanların gözünün içine baka baka yapmayın, etmeyin, ekranların başında kelle avcılığına soyunmayın ya..” Bırakın insanlar acılarını yaşasın..

***

Bakın, Uğur Dündar abiniz ne yapıyor?!.. Biraz ondan ders alın, örnek seçin.. Ekran karşısında, “gözyaşı döküyor” ekran kapanınca, “nasıldı ama, diyerek şovuyla, kahkahayı basıyor..” Hiç mi feyz almıyorsunuz, “Uğur Abinizden..(!)… Sizde o saygı da kalmamış…Siz sanıyormusunuz ki; “depremin geride bıraktığı kelleler size meyil edecek?..” Azıcık ahlak ve vicdan!..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Ey insan gerek yok, her sözü laf ile beyan etmene, yeter ki karakterin salih olsun…