VAZİYET NEYİN CİLVESİ İSE!..

Vallahi neyin cilvesidir bilmem!.. İster kaderin isterseniz de siyasetin cilvesi deyin!.. Her ne ise, vücut bulan hayatın gerçeğidir.. Önceki akşam, Saadet Partisi’nin önünde Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları atılıp duruldu.. Ki, laikliğe aykırı davrandığı için, 28 Şubat’ta iktidardan devrilen bir Partinin devamı olan Saadetin önünde laiklik sloganları atılıyor.. Tabi bu kez kapatma ya da tepki amaçlı atılmıyor?.. Bilakis, CHP’ye “hayat iksiri” olmada, arabuluculuk vasfını üstlenmesine dair misyon alan Parti’yi bir ölçüde benimseyen bir slogan ve toplantı.!…

***

Öyle ya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Cumhurbaşkanı adaylığını”, Saadet’in Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun  bizatihi kendisi ve kendi anonsuyla açıklanıyor.. Birileri diyebilir mi, celladına aşık, ya da celladına himmet etmenin tefrikası işte budur diye!!..  Hem de “Kandil gecesi..” Laiklik sloganları eşliğinde kürsüye çıkan Kılıçdaroğlu da, toplananlara “Mübarek Üç ayları ve Berat Kandili’ni hatırlatıyor olması da ayrı bir değişim?!.. Nerden nereye; siyaset nasıl da değişken zeminde, kendine iş tutuyor?..

***

Diyeceksiniz ki Erdoğan karşıtlığı siyasetin ürettiği haset denir ya nelere kadir ve kimleri, hangi siyasi düşünceleri nasıl da, değişime uğratıyor?!.. Hak vermemek elde mi?.. Yoksa, “beş değil, altı benzemez” bir de, ekstrası bulunuyor.. Fikirleriyle, siyasi ve ideolojik anlayış, benimsedikleri hedefler noktasında; zıtlar hanesinde bulunurken.. Hepsi bir araya gelir miydi siyasetin bu kadar kaypak hale geldiği narasının atıldığı bir dönemde?.. Ne mümkün?.. Vaki olan, Türkiye’de değil, yer küresindeki hiçbir ülkenin siyaset tarihinde vücut bulmayan bir siyaset haseti söz konusu!.. Bir sonuca varır mı, onu 14 Mayıs sabahı göreceğiz…

***

Gelirsek, son dört günde yaşananlar ne değişti de böyle oldu?!.. Önce Akşener’in cephesine ve yansımasına bakalım.. O ki, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı idi.. Son toplantıda masayı kendi ekseninde devirdi; “kazanan aday” olmalı diyerek, kapıyı vurup çıktı.. Giderken de, “masaya kumar masası” tanımını getirdi.. Bir de, “ölümü gösterip, sıtmaya razı edilmek isteniliyor” dedi.. Bir daha bu masaya gelmem-in ötesinde; racon kesti?.. O kalktı, masa altılıdan beşliye indi.. Nitekim, onsuz da toplanıldı, devam kararı alındı…

***

Ve önceki gün; bir anda trafik Saadet ve İyi Parti’nin Genel Merkezinin önüne odaklandı.. Gel-git, aracı görüşmeler, ikna operasyonları neticesinde; 12 maddelik bir “Cumhurbaşkanlığı manifestosunda?” Masa altılıya döndü, iki de yardımcı ve bir de dışarıdan, 9’lu oldu..  Ve Aday da ise; Kılıçdaroğlu.. Akşener dahil diğer parti liderleri de onun yardımcısı? olacak?.. Akşener’in evlatlarım diyerek, sahiplenip Kılıçdaroğlu’na rakip olarak öne sürdüğü İmamoğlu ile Yavaş da, yedek yardımcılar?… Zaten anlaşma; iki yedeğin yardımcılık görevi almasının şartıyla uzlaşı masasına gelindi?

***

Ortamın ilk dakikalardaki ekran görüntüsüne bakıldığında; Akşener’in hayli hoşnut olmadığı, yüzünden yansıyordu.. Bu da, “masadan kalkarken arkasını ve önünü hesap etmediğini gösterdiğine” işaretti.. Yani masa siyasetinden pek çakmadığı.. “Racon kesmek her babayiğidin harcı değil.. “ Kestiği raconun arkası boş çıktı.. Kriz çıkaran, güven verici olmayan, gel-gitlere sahip; iş bilmez hale düşürdü kendisini. Siyasette yılların tecrübesine sahip biri olarak.. Son çırpınışı olan, İmamoğlu ve Yavaş yardımcı olacak formülü, hataları telafi de görülse de, açıklanan beyanda yedek kalındı.. En önemlisi de, Akşener “kendini bağladı, mahkum etti, itibar zedelemesi yaşadı.?”

***

Peki, Kılıçdaroğlu için, vaziyetin ikmalini nasıl izah edebiliriz.. Bir yıl boyunca büyük uğraşlarla kurduğu masanın güven tesis ediciliğini, korumada sürekli acziyet içerisinde kaldı?!.. En yakınındaki kişiye bile kendini güvendiremedi?. Ki o kişiye “milletvekili transfer ederek” meclise taşıyan, en has müttefik iken.. O bile; “kazanacak aday” olmadığına dair gösterdiği “kırmızı kartı” durduramadı… Çıkılacak yolda, masadakiler dahil, İmamoğlu ve Yavaş’ın da “olmadan seçimi kazanamayacağını” kabullenmesi…  Velhasıl, kavgadan çıktı, her tarafı yara bere içerisinde.. Netice; “8 başlı bir mahmurlu Adaylık..”

***

Nitekim, ilk anlara dair ekrana yansıyan hal-i durumu bunu ifşa ediyordu?.. Tedirgin, ürkek herhangi bir şey olabilir; korkusu ve endişesiyle, kürsünün bulunduğu alanda yer alma hali, deşifre etti.. “Ben reisim, ben liderim” görüntüsü ve imajını vermedi, vermekten kaçındı.. Belli ki, protezli hale dönen masanın üst aklı fena şeyleri kulaklara fısıldamış ki; aman ha aman bir kriz çıkmasın, protezlere bir şey olmasın çığlığı yüzden dökülüyordu?.. Bu iş görünen o ki, ödenen bedeller ve ihtiraslara rağmen, acı bir netice doğuracak..

***

Vaziyete, “Güneş motel” diyen de var.. 28 Şubat’taki “koalisyonlu” hükümet kurma, “vesayetiyle” vücut bulan, bir uzlaşı diyen de var?!.. O dönemleri bilmeyenler, okumayan, araştırmayanlar bugünkü resimleri “son dakika gelişmeleri, hareketli saatler” olarak “siyasetin olabilirlik” kitabında görüyorlar.. Ama bunun vebali ve ağır faturası; ülkeye neler kaybettiğini “ucube yapının” söz sahibi olduğunda, ortaya çıkacağını pek düşünmüyorlar?!

***

Mevcut yönetim anlayışına dair ortaya çıkan yönetim formülü, “riski çok ama çok yüksek”, tehdit ve tehlike içeriyor.. O da ülkenin ve milletin istikrarı yönünde!.. İlk gün ifade ettim, hala da o tezi savunuyorum!.. Erdoğan’a karşı muhalefetin “çok parçalı, çok ortaklı” değil de, ülkenin ve milletin ali menfaati için, “kendi çıkar ve menfaatlerini” bir kenara bırakıp, “istikrarlı” şekilde işte adayımız ve arkasındayız deyip, yola çıkmalarıydı?!…

***

Yardımcılık görevi mi, bakanlık bize kaç, milletvekili kontenjanımız nedir gibisinden; “mal bulmuş mağribi” gibi, halvetleşilmeseydi; “kazanacak ortam” olabilirdi?.. Ama mevcut durum; “parçalı, yamalı, dört bir tarafı dikiş atmaya müsait…” Cumhurbaşkanı, 5 yardımcı, iki de yedek yardımcı; “atamalarda, görevlendirmeler de, kararnameler de” ortak ıslak imza olmadan, olmuyorsa!.. Vay ki vay; krizler merkezli yönetim “endişesi ve korkusu” ikmale gelmez mi?.. Olanda hayır var diyelim; milletin feraseti her şeye kadirdir…

***

BİR DE, 25 TE, BARAJI AŞAN DA!…

İster Kemal bey, ister CHP.. İster Akşener hanım ister İyi Parti.. İster Davutoğlu ister Gelecek.. İster Babacan ister DEVA.. İster Karamollaoğlu, ister Saadet.. İster Uysal ister DP.. Bilesiniz ki, artık oylarınız da, kitleleriniz de, partilerinizin tarihi de, geçmişi de, her neyiniz var ise mevcut durumda “kıymeti harbiyesi yok?”.. HDP de bu nüansı iyi düşünmeli; dahili halinde “söz sahipliğinde” volüm aynı!..

***

MERAK EDİYORUM…

Akşener!.. 2018’de “listesinde aday gösterip seçimi kazandırdığı” DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’la, şimdi aynı konumda.. O da masada, o da Cumhurbaşkanı yardımcısı ve o da aynı söze sahip!.. Mevcut halin insanda yarattığı psikolojiyi merak ediyorum; “nasıl bir his..”

***

BAYKAL’IN DEDİKLERİ…

Aslı Baykal.. Merhum, Deniz Baykal’ın kızı.. Kısa süre önce, CHP ile yollarını ayırdı.. Mevcut, siyasi aksiyonu yorumlarken şöyle diyor.. İyi Partililer dönüşü olmayan yola girdiler. Kemal Kılıçdaroğlu başkan seçilirse; Genel başkan koltuğuna yerleşince kendisini CHP genel başkanlığına taşıyan Önder Savı hemen nasıl görevden aldıysa ilk iş Akşener'i yetkisizleştirir. İcracı bakanlıklar İyi Parti'ye verilmez.”

***

Baykal sözlerini şöyle sürdürdü;  “İyi Parti herhangi bir konuya karşı çıkarsa HDP dışarıdan, (belki de içeriden) destek olur. İyi Parti vekillerini de kendi gücüyle seçtireceğinden, böyle bir ittifak ile büyümesi değil yalnızca küçülmesi söz konusu…” Baykal’ın yorumu böyle.. Sizce; olabilir mi?!…

***

ERSAN ŞEN NE OLDU?..

Ekran hocası, mevzunun yorumcusu!.. Masa krizine kendine göre formül buldu.. Dedi ki; “memleket için elimi taşın altına koyuyorum, ve ben adayım…” Eee, şimdi ne oldu?!.. Ne sesi duyuldu, ne de sesine dönen, oldu.. Bir telefon dahi açan olmadı.? Beri yanda, kendilerine bol ortaklı birini buldular.. Yani, “o eli taşın altında kaldı?!.. Çıkar çıkarabilirsen?.. Neyse, Anayasa hocası olman münasebetiyle “ekran, ekran turunda” bir formül bulursun artık?…

***

 

YOK ÖYLE, DEVLET BEY!…

Tribünlerdeki faşizmi görmeyeceksin.. 17 bin faili meçhul cinayette sorumlu tutulan Yeşil’i görmeyeceksin.. Cem Ersever kadar, beyaz torosların pankart ve afişlerini gözardı edeceksin!.. Sahadaki linci, tribünlerdeki, darp edilmeleri kaale almayacaksın!.. Sıradan, provokatif görseller deyip önemsizleştireceksin olup biteni?!..

Üstüne üstlük yasal bir kimlik sahibi olan, TFF’ce tescillenen ve 8 yıldır da sportif faaliyetlerde yer alan, resmi kimliğe sahip, Amedspor’u kendine göre yok sayacaksın… Diyarbakır’ın tarihinde yer alan eski ismini de inkar edip, yok diyeceksin.. “Bize göre Amedspor diye bir kulüpten de bahsedilemeyecek” diyerek üstünü çizeceksin?…

***

Yetmiyor bir de, Bursaspor taraftarlarına selam çakacaksın.. Kendinize göre, “Milli duruşlarından dolayı tebrik ediyorum” diyeceksin.. Oldu mu şimdi, Devlet bey oldu mu?.. Yok öyle; tekçi ve retçi fikriyat Devlet bey... Yakışmadı, kabul de mümkün değil?.. 

Birine selam, birine inkar ülkenin birliğine, dirliğine, bütünlüğüne, açık ve alenice suikast ve dinamit atmaktır..  Bilin ki, kutuplaştıran siyaset diliyle; kardeşlik bina edilemez…Olsa olsa kardeşlikleri zedeler..! Bursa'da vuku bulan ve ortaya çıkan tablo aslında, sergilenen, sergilediğiniz siyasetin neticesidir!… Siyaset radikal oylar adına, ateşe körük olmaktan vazgeçsin…

***

Bir hafta önce, Bursaspor’dan kardeşlik misyonuyla Amedspor’a bir tır dolusu yardım gelmişti.. Diyarbakır’dan Bursa’ya kardeşliğin mesajları verilmişti.. Ve bir hafta sonra, iki kardeş takımın oynayacağı karşılaşma esnasında, tribünlerde “ırkçı ve faşizan, tekçi” güruhların sesi yükselecek!…

Kimse evet kimse, bu ülkenin, bu milletin, bu devletin asli unsurlarını birbirine düşman belleyip, kırdıramaz!.. Yapanlar da, er ya da geç; yine bu ülkenin ve bu toprakların insanları tarafından, tarihte olduğu gibi; “kazdıkları. çukurlarda” zihinleriyle, fikirleriyle çürümeye mahkum olacaklar…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Sende ben, imkansızlığı seviyorum; fakat asla ümitsizliği değil.