EVDE AŞK KALMAMIŞ

Evlilikler… Her hangi bir sokaktan geçerken kaldırın başınızı evlerin pencerelerine bakın her pencerenin arkasında bi hikâye var.

Her pencerenin ardında evli çiftler var.

Her evli olan ‘çift’ mi? İki insan biz olabilmeyi başarabilmiş mi tartışılır.

Evlilik cüzdanının gücü yetiyor mu kalpleri bir arada tutmaya.

Hayatın tüm alanlarında olduğu gibi evli kalabilmekte zor oldu. Evli kalabilmekten kastım;

Birbirini anlayan, objektif tartışabilen, aynı dili konuşabilen, acıyı da sevinci de paylaşabilen, birinin içinde çatışmalar olurken diğerinin bu durumu eşinin konuşmasına gerek kalmadan gözlerinden okuyabilmesi

Ve olmazsa olmaz karşılıklı sevgi hadi aşktan geçtik.

Aşk = heyecan olduğuna göre heyecanında ömrü uzun olmadığına göre olmasa da olur diyelim.

Bi başına sevmek de yetmiyor sevilmediğini anlayınca kişi tek taraflı yürütemiyor.

Sevilmek gurur okşayıcı görünse de, bi kere birini sevmenin ya da aşık olmanın o eşsiz tadından mahrum kalıyorsunuz dolayısıyla karşıdaki ile empati süreci sağlanamıyor.

        Çatıların altında sen & ben değil ‘biz’ olabilmeyi başarmak için yığınla kavram ve olgu lazım bugün insanlara.

Yukarı da saydıklarım yeterli gelmiyor. Eski zamanlarda erkekler kendisine evini çekip çevirecek, aş pişirecek kadınlar arıyordu.

Kadınlar ise geçimini idame ettirecek eve ekmek getiren erkekler arıyordu. Beklenti düşüktü.

Bugün erkekler güzel ve işveli kadınlar ararken kadınlar paralı erkek arıyor evlenmek için.

Lütfen bayanlar bana kızmasın haklılar!

Şöyle ki kadın fıtratı gereği duygu ve şefkat yüklüdür, ilgi sonsuz aşk ister, duyguların ışığı hiiiiç sönmesin ister. Bakıyorlar ki artık aşk yok

Dağları delen yok, çöllere düşen yok hiç değilse ekonomik durumlar yerinde olsun da hayatın keyfini sürelim düşüncesindeler.

Neden kalmadı aşık erkek ya da aşık kadın. Çünkü somutlar ve metalar kazandı duygusal kavramların içi boşaldı.

Bu hayatın matematiği artık böyle somutu sana veriyor soyutu elinden alıyor.

Kağıt üzerinde değil de gerçek evlilik nasıl sürdürülürün psikanalizini yaptığım da görüyorum ki;

Karşılıklı saygı sevgi, ilişkileri diri tutma,

Bireysel alana girmeme, diğerini yalnızlığa itmeme,

Sorumluluklarını yerine getirme, her olayın ayrı ayrı yarattığı etkileri çözümleme, arkadaş kalıp sohbet edebilme,

İki tarafında fizyolojik ve biyolojik olarak güzel ve çekici olması,

Kadını ya da erkeği ihmal etmeme,

Yeri geldiğinde takdir etmesini bilme, fedakarlık ve taviz yine karşılıklı,

Artı ev, araç, banka hesabı, tatiller, birlikte yapılması gereken sosyal faaliyetler…

Ohoooo haksız değil ki bu insanlar bu şartlar nasıl sağlanır. Bu şartların hepsi bir arada sağlanamadığı için (çünkü öyle bir dünya yok, her dönem bir şeyler eksik kalacaktır buna doğanın dengesi deniyor)

Nihayetinde evde aşk kalmıyor, pazarda satılmıyor, komşudan da istenmiyor. Kabullenilmiş birliktelikler sürüsü yaşamaya çalışıyor.

Evliliğin kazanımları vardır diyen

Sokrates’in evlilik hikâyesi:

Ünlü filozof Sokrates mutsuz – bağsız bir evlilik yaşarmış. Ama her fırsatta öğrencilerine ve etraftakilere evlilik kurumunun katkılarından bahsedermiş.

Bir gün üniversite de öğrencilere ders verirken (dönemin eğitim kurumları), eşi her yerde Sokrates’i arıyormuş en son onu üniversite de bulur ders falan dinlemez sınıfın kapısını hışımla açar

İçeri girip bir kova suyu “dün geceden beri hangi cehennemdesin “ diyerek Sokrates’in başına boca eder ve gider.

Öğrencilerinden biri “sayın hocam hani evlilik kutsaldı, evliliğin getirisi götürüsünden fazlaydı” diye sorar.

Sokrates: evlilik kutsaldır gençler iki yol vardır ya evlenir ruh eşinizi bulur mutlu bir ömür geçirirsiniz ya da

Düşüne düşüne filozof olursunuz… iki durumda kârlısınız.