HAKKÂRİ'DE ÜÇ GÜN

Son 3-4 yıldır ant içtim kendi yaşadığım bölgeyi karış karış gezmeye. Hakkâri'de film sahnesi tadında 3 gün geçirdim. O dağlar, nehirler, şelaleler doğanın bin bir hali batı da olsa turizm cenneti olurdu.

Oysa biz yeni yeni gezebiliyoruz. Bundan çok değil yedi sekiz yıl önce cilo dağlarına keşif yürüyüşü yapayım diyenin arkasından sela okurlardı. Terör yuvası diye.

Ama çok şükür kü selamız okunmadan geri dönebildik.

Şehir merkezi malum terör olaylarından gelişememiş, Cizre’den Hakkâri’ye kadar yol boyu dinlenme tesisi yok gözleme yapan teyzeler yok, yol kurtlar vadisi dizi seti gibi dağlık ve ıssız. Bilin bakalım niye yok.

Yıllardır süregelen çatışmalar, tesislere yapılan yağmalardan dolayı yolda tesis yok.

Yolu geçtim. Ören yerlerinde lokanta yok büfe yok.

Oysa Hakkâri sınırlarında ki kaval şelalesi hem güneydoğu hem doğu Anadolu’nun en ihtişamlı şelalesi, cennetten bir kesit sanki ama yanı başında bir tesis yok.

İl ve ilçelerin sınırlarında gezinirken dağların yüksekliği, aralarında mağaralar sizi ürkütmüyor değil. Çünkü o mağaralarda bir dönem teröristlerin kaldığını bilmek çevreye ağır, isimsiz karanlık bir enerji yayıyor.

Korkunç yüksek dağların ve mağaraların, Binlerce kandırılmış gence mezar olduğunu bilmek bakış ve seyir açınızı değiştiriyor.

Zap bölgesinden çukurca köylerine varmak için yola çıktığımızda defalarca aracımız durduruldu, onlarca kontrol, jandarmalar; “bir siz turistler eksiktiniz” der gibi baktılar.

4.116 rakımlı Cilo’nun zirvesine dağ çilekleri toplayarak, kaynak suyundan içerek yaylaları aşarak vardık. Tepe de güneş varken üşümek müthiş bir deneyimdi.

Şehrin valisi Ali Çelik cennet gibi doğayı ülke turizmine tanıtmak için atandığı günden bu yana elinden geleni yapıyor.

Türkiye bisiklet federasyonunun düzenlediği uluslararası MTB Cup kupası 18 Ağustos da Hakkâri de düzenlendi.

Sanırım üç yıla kadar dağından taşından su fışkıran, her bir yanından yemyeşil nehirler akan görkemli dağların arasındaki bu saklı cennet tamamen ağır

Atmosferinden arınıp dünyadan turist ağırlamaya başlayacak.

Yine dağların yamacında ki çukurca da bulunan taş evler size nostaljik rüzgarlar estiriyor. Dünyada bilinen ilk kat mülkiyetli evlermiş (göçebelikten sonra).

Köyün birinde yaşlı bir amcanın bahçesine konuk olduk. Bahçesindeki meyvelerden yiyip kaçak çayını içtik ne o bizi ne de biz onu tanıyorduk.

 Ama 40 yıllık akrabamızın evinde gibi hissettirdi.

Evin önünden yemyeşil nehir geçiyor sebzesi meyvesi bahçesinden, küçük bir ahırı da vardı. Özenmedim desem yalan olur.

Amcaya sordum; Belediye’ye kayyum atandı memnun musun? Yoksa öfkeli mi?

_”Kızım ben kürtoğlu kürdüm ama Allah hükümeti başımızdan eksik etmesin, yoksa bunlar bizi yer bitirir “ dedi.

 “Hinek tişt dilê we dişkînin lê çavên we vedikin” dedi. (bazı şeyler gönlünüzü kırar ama gözlerinizi açar) sözsüz iletişimle dakikalarca bakıştık. Ben anlamıştım artık soru sormanın lüzumu yoktu.

Bir ara tur ekibinden ayrılıp bir sonraki sabaha kadar amcayla hasbihal etmek aklımdan geçmedi değil.

Düz yol hiç görmedim, virajlı dolambaçlı, uçurumlu özellikle mağara ve dağlara tırmanan yollar tek şeritli, camdan aşağı bakınca aracı durdurup inmek istiyorsunuz.

Şehir halkı dağların yamaçlarına eğlence, gezi, piknik için tesisler yapılmasını canı gönülden arzuluyor tıpkı Akdeniz Toros dağlarında olduğu gibi.

Şehir merkezinde esnafa kayyum atandığı vakit gelişen olayları sordum.

Belediye civarında 100 – 150 kişi toplanmış karışıklık yaşanmış ama şehir Halkı’nın çoğunluğu işine gücüne bakıp ilgisiz kalmış.

Halk niye mi tepkisiz kalmış?

Çünkü bu hükümet kimseleri asit kuyularına atmıyor.

Çünkü bu hükümet cezaevlerinde kimsenin cinsel organına elektrik verip tazyikli su dökmüyor.

Çünkü bu hükümet Kimsenin köyünü yakmıyor,

Çünkü bu hükümet kendi işinde gücünde, masum olan sivilleri Toroslara bindirip yaşam hakkını elinden almıyor.

Küçük bir grup, esnaf arasında gezerek “neden tepki vermiyorsunuz neden itiraz etmiyorsunuz” diye çıkışmış, halk oralı olmamış. Korkudan falan değil diyorlar bıktık tükendik kaostan.

Kayyum karşıtları da bu sefer bildiri dağıtıp kepenk kapatmaya ya da zor kullanmaya kalkışmamış, belli ki onlarda bıkmış.

Yemeklerinin Diyarbakır yemekleri kadar lezzetli olduğunu söyleyemem ama kahvaltıda Van’ı gölgede bırakmışlar.

Muazzam kahvaltı çeşitleriyle dolu dolu kahvaltılar yaptık.

Yüksekova’nın Hakkâri şehir merkezinden daha büyük daha gelişmiş olduğunu, alışveriş hacminin daha kütleli olduğunu söylediler ama Yüksekova’ya yetişemedim. Oda inşallah başka bahara.