İHTİYARLIK

Ömrünüzün hangi evresindesiniz?

İhtiyarlık sayıların yükselişi ile mi alakalı yoksa fiziğin ve ruhun buruşması ile mi?

Kimi genç yaşta da ihtiyarlayabiliyor. Kimi seksen yaşında turp gibi bu rastlantısallık ilkesini bir kenara bırakıp gerçek ihtiyar çağlara gelelim.

Yaşlanınca döngü tekrar çocukluğa dönüyor gibi ruhsal olarak.

Kişi fıtratından fıtratına göre değişse de ihtiyarlık bünyesinde güçsüzlüğü, bir parça çaresizliği, onlarca yaşanmışlığın getirdiği ağır yükü taşıyor.

Düşünüyorum da yaşlanınca bugün kolaylıkla yapabildiklerimi gün gelir yapamaz hale gelirsem neler hissederim.

Bugün koştuğumuz gibi koşamayacağız, hızlı ve atik olamayacağız.

Bizden küçüklere bugün geçirdiğimiz sözleri gün gelecek geçiremeyeceğiz.

Baba oğul – anne oğul veya tam tersi ilişkileri gözlemleyin, ihtiyarlara çok da kulak asılmıyor.

Sözleri de tıpkı bedenleri gibi gücünü yitiriyor.

Küçük bir bebek dünyaya geldiği zaman hiç kimse bebeği yük olarak görmez. Ama ihtiyarlar maalesef yük gibi görünüyor bizlere hele birde elden ayaktan düşmüşse.

Toplumlarda aman şimdi ters bir laf eder, mahcup eder diye bekleşiyoruz.

Gezilere tatillere gidilecekse ihtiyarlarımızı nereye bırakacağız sorunu hep vardır.

Tansiyondu, şekerdi, kalpti derken poşet poşet ilaç alırken söylenmeyenimiz ya da üff çekmeyenimiz var mıdır?

Oysa onlar zamanında bize kırtasiye alışverişi yaparken üff çekmemişlerdir.

Yaptığımız bir tür geri ödeme aslında ama sevmiyoruz zamanaşımına uğramış geri ödemeleri.

70’inden sonra evleneni ya da evlenmek isteyeni topa tutarız. “ bu yaşta olacak iş mi”

Ev, araba, nesne, giyim kıyafet seçmeye kalktıklarında ola ki lüks isterlerse onu da yadırgarız. “ bu yaşa gelmiş hâlâ dünya derdinde” deriz.

Sanki bu yaşa gelmek kabahatmiş gibi. Aslında biz onları kendi zihnimizde ölü kabul ediyoruz farkında değiliz.

Bir şeyleri istemenin, beğenmenin yaşı mı var?

Ne yapsınlar 60’ı geçtikten sonra düğmeye basıp kapatsınlar mı kendilerini dürtülerini, keyiflerini.

Neden çok görüyoruz her isteklerini hâlâ hayattalar hâlâ nefes alıyorlar.

Dedelere ninelere hürmet, evde bakıp himaye altına alma sanırım bir tek bizim Kürt toplumunda kaldı.

Türkiye’nin batı kısmında onunda batısı Avrupa toplumunda huzurevleri, yaşlı bakım evleri gayet olağan gayet sıradan.

Bu konuyu tartışacak değilim şahsen ben sığıntı gibi hissedeceğime huzur evini tercih ederim.

Globalleşen, küreselleşen, kapitalistleşen dünyada ihtiyarlara yer yok.

Çok uzak değil daha 2 yıl önce bir virüsle ihtiyarlara operasyon çekip dünyadan aldılar.

Bir zamanlar bizi yediren içiren, daha zor devirlerde okutmaya yaşatmaya çalışan insanlar bugün bize yük gibi görünüyor.

İnsanoğlunun en bariz en belirgin örneği olan nankörlük mü bu yoksa doğanın dengesi mi böyle?

Bizi bakıp büyütene bizim tahammülümüz yok yarın bizim bakıp büyüttüklerimiz de bize tahammül etmeyecek bu asırlardır böyle devam ediyor çünkü.

Anlaşılan evlatlara bel bağlamak beklenti içerisine girmek kökünden yanlış.

Acaba iş göremez hale gelince, çocuklar bize sevgiyle bakacak mı endişesini kökünden kazıyıp atmalı.

Hayat artık gerçekten zor yaşamaya çalışmak bile başlı başına mesele.

Gençlerin ve orta yetişkinlerin bunca yükünün üstüne birde ihtiyarlamış olanların sorumluluklarını vermek ne kadar doğru.

Çıkan sonuca bakarsak doğru değil.

Her koyunun kendi bacağından asıldığı bir devirse madem gençken yaşlanılacak evreyi düşünüp o güne de hazırlıklı olmak gerekiyor madden ve manen.

 

KİTAP ÖNERİSİ: BUKET UZUNER - GELİBOLU