REALİZM
Realizm yani gerçekçilik 19. Yy. ortalarında Fransa da edebiyat alanında ortaya çıkan bir kavramdı. Zamanla sosyal bilimlerde, felsefede, günlük hayatta, kimi zaman siyasette kullanılır oldu.
Felsefe de realizm; insan zihninden bağımsız bir gerçekliğin var olduğunu savunan felsefi öğretidir.
Başka bir deyişle realizm, varlığın, insan bilincinden bağımsız ve nesnel olarak var olmakta bulunduğunu ileri sürenlerin anlayışıdır. Realist görüş “Varlık var mıdır?” sorusunu
“vardır” diye cevaplar.
Düşünen, fikir üreten zihinler kendi gerçeğini yaratıyor olabilir. Ama birde gördüğümüz nesnel haliyle gerçeklik vardır.
Konu nesnel veya fizyolojik olunca gerçeği ya da gerçekçiliği yakalamak kolay fakat konu soyut ve düşünsel olunca realiteye ulaşmak güçtür.
Edebiyatta realizm; Edebiyatta realist olarak literatüre geçen yüzlerce yazar vardır gerek batı gerek doğu edebiyatında.
Hemen hemen tüm yazarlar da gerçeğe en yakını yazdıklarına inanırlar, soyutum, göz boyuyorum, hayalperestim diyen yazar hiç gördünüz mü?
Beyin yakan bir soru kime göre neye göre gerçek?
Klasikçi yazarlara göre klasikti realite, romantiklere göre romantiklik gerçeklikti, ilahiyatçılara göre de realite ilahiydi.
Dünyayı herkes aynı görmüyor. Dünya değişiyor felsefi akımlar, ideolojiler ölüp ölüp diriliyor.
Her gelen realiteyi aramaktan vazgeçmiyor. Romancılar realite arıyor, siyasetçiler realite arıyor, medya – basın realite arıyor, günlük hayat akışında da herkes güya realite peşinde…
21 Yy. geldik henüz bulunamadı, kimse de demiyor ki öznel olan herkese göre değişen oynak bir kavramın peşine neden bu kadar düşüyoruz.
Çevremiz hakkında, evren hakkında, soyut somut bildiğimizi sandıklarımız gerçek olmayabilir. Realite diye tanımladıklarımız bizim içsel algımız olabilir.
Bilim de yanılabilir nihayetinde birtakım canlı insanın yaptığı tespitlerden ibaret.
Bir zamanlar ekonomide de realite arardık, neyse ki artık o alanda realitenin olmadığını toplumca kabullendik.
Zamanla inşallah gerçekçi enflasyon tahminleri, rezervlerdeki artışın gerçek rakamlarını falan görmeyi bekliyoruz.
Sahalarda realizm arıyoruz da acaba gerçekçiliği seviyor muyuz?
Ya da her şeyin saf haliyle gerçeği işimize gelir mi?
Tabi ki gelmez.
Her hangi bir lokasyon da, doğal afet olduğunda ölü sayısı reel haliyle basına yansıtılmaz 200 kişi ölmüşse 70 ölü var denir.
Bu sessiz kabullenilmiş bir kuraldır. Gerçeği duymak her zaman mantıklı değildir…
Realizm’in ortaya çıkışının bir etkeni de, Teolojik ve metafizik evreler, geçerli oldukları dönemlerde belki insanların düşünce ve bilgi gereksinimlerini karşılıyorlardı;
ama yeni çağlar için bunlar yetersiz ve geçersiz kalacağını öngörülmüş. Pozitivist dönemde kimse teolojiye de metafiziğe de gereksinim duymayacağı düşünülmüş ve kavram arayışına girilmiş.
Realizm yayılınca duygu, hayal, öznel fikirler yerini toplum ve insan gerçeklerine bırakmıştır.
Belki de toplum da bunca gerçekçi somut sorun varken, insanların soyut takılıp kanaatkâr olması, çözümleri doğaüstü varlıklarda araması realiteye sarılmaya itmiştir.
Gelin görün ki çağ yine değişti realizm hala geçerliliğini koruyor, fakat formülde, formalitede ve dilde. Diğer tüm miadını dolduran kâğıt üzerinde var olup uygulanamayan kavramların yanında yerini almış bulunuyor.
Özde, özgür takılıyor herkes.
KİTAP ÖNERİSİ: ADAM FAVER - EMPATİ