RENKLERİN ÇARPIŞMASI

Başım ağrısından çatlıyordu, lobide ki çocuğun verdiği efervesan tabletin bardağın içerisinde çıkardığı baloncukları seyrede seyrede ilaca benzeyen şeyi içiyordum.

Bütün hafta çalıştığım yetmiyormuş gibi hafta sonları bir otelde house keeping hizmetleri güdüyordum. Tüm hafta çalıştığım yetiyor da aldığım ücret yetmiyor.

Nişanlıma en cilalısından doğum günü hediyesi almam gerekiyordu. Bu gerekliliği kim belirledi derseniz, Adam Smith derim sizin kafanız karışır bir sürü muhalif çıkar en iyisi mi boş verin.

Dağkapı meydanından minibüse bindim, avm’ye doğru yola koyuldum gönlümün sultanı ile buluşacaktım.

Sarı elbisesi, sarı saçlarıyla 40 metre öteden tanıdım yine. Aşk böyle bir şey diye düşünüyordum ki

az sonra düğün planlaması, davetli listesi, yapılacaklar listesi, alınacaklar listesiyle ha ho….

Gündem gözümün önünde belirince fukara aşk kuyruğunu kıstırıp kaçtı.

Sevgili nişanlıma dedim ki; kına da düğünde oldukça kalabalık olsun ki aileler çarpışmasın.

Zamane kızları gibi ağzını yayarak “abartıyorsun aşkooo “dedi. Bu ses tonuna ayar oluyorum ama kalbim aklımı sükûta sürüklüyor.

_Baba tarafım İslamcı, anne tarafım komünist, nişanlım ve tarafı Kemalist, arkadaşlarım Apocu…

Abartıyor muyum?

“Sende Ortayolcusun demez mi bana?”

Bak sen sarışında ki zekâ kırıntısına… Ben sadece hümanistim diye savunmaya geçtim yine başladı diyalektiğimiz…

“Tamam işte hümanistlik Ortayolculuktur. “

Büyük resmi görüyorum diyecektim ki vazgeçtim. Akşam muhterem anne babamla da aynı mevzular dönecek gücümü oraya saklamalıydım.

Eksikliklerimiz sıralandı, salon takımı (hani evlerinizde hiç kimsenin üzerinde oturmadığı sürekli temiz tutulan oda var ya işte o)

Organizasyon şirketi, konsept seçmemiz için bizi bekliyormuş (masalarda mum ve şamdan olsun mu? Çiçek bin liralık mı olsun 5 bin liralık mı?)

Desem ki bunlar kapitalist sistemin çarkları, hammaddesi de sizin gibi insanlar suratıma deliymişim gibi bakacak.

Mukavemetim zayıflayınca tamam ne diyorsan öyledir nasıl istersen öyle olsun gibi gibi ağzımın söylediği kulağımın duymadığı cümlelere başvuruyordum. Yine öyle yaptım olaysız dağıldık.

Olaysız atlatmam gereken bir müsabaka daha vardı oda aile evimde beni bekliyordu.

Akşam kalabalığında ki tıklım tıklım, balık, ter, yorgun insan gözleri kokan minibüste anneme babama kuracağım cümleleri tasarlıyordum.

Cümlelerim Diyarbakır surları kadar ihtişamlı ve etkileyici, Hevsel bahçeleri kadar yemyeşil umut vadetmeliydi.

Evleniyordum mutlu huzurlu hissetmem gerekirdi…

Oysa bir elimdeki süngü ile düğün masraflarına diğer elimdeki süngü ile hiç ortak noktası olmayan ailelerle baş etmeye çabalıyordum.

İçeri girdiğimde evin havası benim yüreğim gibi oksijensizdi.

Babam yarım ağızla hoş geldin dedi. Annem nezaket faslını atlayıp “oğlumun düğününde Kürtçe şarkı çalmazsa gelmem” dedi.

Babam; çalarız çalmasına da gelin tarafı bozulabilir, itiraz edebilir ahh be oğlum kendi kültüründen birini alacaktın.

Ben her dilden şarkı çalarız sorun olmaz dedim. O zaman mevlit de okutalım dedi babam…

Düğün gelen takıları masraflara harcarız para işine canına sıkma dedi annem.

Düğünde gelen takılar geline takılıyor ona ne diyeceğiz diyemedim.

Aklımın arkasına savuşturduğum sorunlardan dağ olurdu.

“Dayınlar faşistlerle aynı tarafta oturmayalım bari” diye söylenip duruyorlar…

_Yahu faşist olduklarını nerden çıkardınız…

Dünya kurulalı bu kadar kavram denizinde boğulmamıştı. İnsanlar bu kadar renklere ayrılmamıştı. Bunu şimdi daha iyi görebiliyordum.

Ben bu kadar uç noktalarda, renkleri farklı insanı bir araya getirmekle hatamı yapıyordum.

Eşi dostu akrabayı bir kenara bırak gönlümün sultanıyla bizde farklıydık.

Kimselere tepeden bakamıyordum ben, serde ‘kurre’lik yoktu.

O kendi ayarında olmayanları rahatlıkla görmezden gelip yokmuşlar gibi davranabiliyordu.

Ben minimalist yaşıyordum, bundan sonra da öyle devam etmek istiyordum,

Ama yol evliliğe çıkınca onun her manada gürültülü, parlak, lirik bir hayatı benimsediğini gördüm.

Aklım minik cılız bir sesle fısıldıyordu bunu, ama duymak işime gelmiyordu.

Komünist dayımı, hacı babamı, çelik inatlı nişanlımı ikna etmiş adamdım kendimi mi ikna edemeyecektim.

Kendimi de ikna ettim…