ŞANS FAKTÖRÜ
Şans kavramının bilimde yeri yoktur. Çünkü elle tutulamaz, ispatlanamaz.
Ancak hepimizin hayatının soyut kavramlarındandır.
“şansın açık olsun, bende de şans yok ki, kara bahtım kör talihim, şansım yaver gitti, Allah yürü ya kulum dedi, işini şansa bırakma” gibi cümlelerle vakıfsınızdır.
Şans olgusu var mıdır? Yok mudur?
Eğer talih olgusunu biz kafamızda kurduysak; insanoğlu dünyaya ayak bastığından beri her kitle, her ırk, her toplum
Neden yüzyıllardır şanstan bahsediyor. A şahsının açtığı restoranda işleri takır takır işlerken B şahsının (aynı donanım ve şartlarda) restoranı neden iş yapamıyor.
Peki şansı hangi güç dağıtıyor? Neden bazılarının kısmeti açıkken bazılarının ki sonsuz kapalıdır. Bu matematiğin çözümünü bilmiyoruz.
Aslında bilimin de sosyalizminde bizlerinde cevabını bilmediği sorular yığınla.
Özellikle mistik, ruhani, soyut konulara cevaplar bulmakta zorlanıyoruz.
Üzerine düşen her şeyi eksiksiz yerine getirdikten sonra yolunda gitmeyen olumsuzlukla sonuçlanan olayların ardında şans faktörü var bunu kimse inkâr edemez.
Aslında cevapları vardır ama bizim zahir aklımız buna ermiyor. Allah’ın hesap, kitap ve matematiğinin ardını yani batını ne yazık ki göremiyoruz.
Bazen kısa vadede şanssızlık diye nitelendirip yıllar sonra gelişen olayların esasen lehime şansıma olduğunu fark ettiğim çok olmuştur.
Zar örneği ile devam edelim. Bir tavla zarını attığınızda 6 sayısının üstte olma ihtimali altıda bir görünür. Ancak zarın kesin olarak 6 gelmesi
-zarı atış açınız
-atarken uyguladığınız kuvvet
-hava sürtünmesi
-zarın ağırlığı, zarın zeminden sekme miktarı
Gibi birçok değişkene bağlıdır. Eğer tüm bu fizik koşullarını ayarlarsanız zarın 6 gelme ihtimali % 98 dir.
% 2’lik pay olasılıklar evreninden şansındır.
Hayatı boyunca suyun önüne gitse suyu kurutacak kadar kısmetsiz şanssız insanlar görmüşsünüzdür. 10 kişinin yediği yemekten bir kişinin zehirlendiğini,
hangi işle uğraşırsa uğraşsın, birkaç ay sonra işleri batırdığını,
Hemcinslerinin zamanı geldiğinde mutlu yuva kurduğunu birilerinin ise hala 40’lı yaşlarda kısmetlerinin açılmasını beklediğine, sınavları, atamaları 1 puanla kaçıranlara vs. şahit olmuşsunuzdur.
Uzun yıllar ki gözlemlerim sonucu bu şanssız saydığımız kişilerin negatifliğe ve karamsarlığa meyilli olduklarını fark ettim.
Bu taşın altında da psikolojinin çıkmasına şaşırmadım.
Deneysel psikolog olan Richard Wiseman da kurduğu şans laboratuvarın da bu sorulara cevap aramış.
Deneklerine, kişisel hayatları, maddi durumları, aile yaşantıları, sağlık durumları ve kariyerlerini sorgulayan yaşam memnuiyet ölçeği uygulamış.
Kendini şanslı sayan bireylerin, şanssız sayan bireylere göre pozitif, dışa dönük, vicdanlı, uzlaşmacı, güler yüzlü olduğunu fark etmiş.
Kendilerini şanssız nitelendiren grupta duygusal dengesizlik, kaygı, tatminsizlik, göz teması kuramamayı saptamış.
Yani araştırmacı en son yayınladığı raporda “ şansı kendinize siz çekersiniz, ortamlarınızı ve fırsatlarınızı siz yaratırsınız auranızla” diyor.
Eğer biz yaratıyorsak içimizde yine birtakım çabalar bir dizi mücadeleler sonucundadır. Ama görünmeyen bir el’in varlığını inkar edemeyiz.
Elde etmek istediklerimizi, zamanında doğru kararlar verip gerekli adımları atarak çalışıp çabalayıp sonuca varmak mümkündür.
Zaten kişisel çaba olmadan bir yerlere gelmek mümkün değil. Lakin Küçük bir pay olsa da şans devre dışı değil.
Milli piyangoda ikramiyenin kime isabet edeceği, toplu işe alımlarda uygulanan kura,
Afrika’nın herhangi bir kabilesinde doğan çocukla İngiltere de eğitimli aileye doğan çocuk arasında ki farkın cevabı Şans’tan başkası değil.
Son olarak farklı bir yerden bakış atıp yazımı sonlandıracağım.
Şansın sıradan insanın yüzüne gülmesiyle eğitimli, azimli bir insanın yüzüne gülmesi arasında da çok fark vardır.
Elma Newton’un değil de sıradan bir insanın kafasına düşseydi şanssızlığına küfredip yoluna devam edecekti.
Ama Newton, kafasına düşen elma sayesinde yerçekimi kanunu keşfetti.
Birçok tecrübe gösteriyor ki şansın gelip kapını çalması için bile senin donanımlı ve hareket halinde olman gerekiyor