SEVGİ TÜRLERİ

Sevebilmek yetisi… kuşu, coğrafyayı, bir kadını yahut erkeği, nesneleri, dünyadaki tüm çocukları.

İnsanız illa ki içimizde oluşuyor, duraksıyor ve bazen bitiyor adına sevgi dediğimiz duygu parçacığı.

Sevebiliyoruz sevmesine de onu da kategorilendirmişiz farkında olmadan.

Eğer türü sevgi var rağmen türü sevgi var.

Seviyoruz çocukları EĞER sözümüzü dinliyorlarsa.

Seviyoruz personelimizi EĞER zam istemiyorsa.

Seviyoruz eşimizi EĞER telimizden gidiyorsa.

Seviyoruz adamları EĞER bize sonsuz ilgi gösterip el üstünde tutuyorlarsa.

Seviyoruz kadınları EĞER ihtiyaçlarımızı karşılıyorlarsa.

Seviyoruz arkadaşlarımızı EĞER bizden daha başarılı ve üstün değiller ise.

Şimdi bu durumlar sevmek mi yoksa pazarlık masası mı? Adını siz koyun.

Rağmenlerimiz; çok şükür hâlâ hayattalar.

Vefasızlık sergilemiş, yıllarca varlık belirtisi göstermemiş birini yine de sevmeye devam ediyorsak (tabi içerden gelen komuta edilemeyen bir olgu. Yoksa karar verdim seveceğim demekle olmuyor)

Hanım sıcak bir tas çorba koymazken, sürekli söylenmesine rağmen hâlâ seviyorsak.

Sana haksızlık yapmış belki incitmiş dostun, onu düşündüğünde hâlâ tebessüm edebiliyorsan.

Bina görevlisi temizlik yapmaz, ekmek dağıtmaz ve hâlâ ona karşı nazik iseniz.

Elma ağacı yıllardır meyve vermiyor ama hâlâ onu bahçenizde tutuyor iseniz.

Rağmen türü sevenlerdensiniz ve sayınız pek az!

İnsanlığın genel görünür tablosu; eğer türü sevgiler.

Gelirse giderim, severse severim, çalışırsa veririm, özür dilerse yumuşarım vs…

Aksi takdirde sinirleniyoruz, gıcık oluyoruz, vazgeçiyoruz, iletişimi kesiyoruz, kavga ediyoruz.

Zaten bu sayılan maddeler gerçekleşince o duygu kırıntısı da yerini zıt duygulara bırakıyor.

Sizi enayi yerine koysunlar siz yine de sevin demiyorum. Zaten sevgi içerden oluşan seni de kontrol eden yönelimdir.

Ama yönelimlerimiz de karaktere göre toplum yapısına göre şekillenir. Yani kimi neyi nasıl seveceğimizde ezberlerimize dayanıyor.

Ve ezberlerimizde de tahammülsüzlük var, ‘almadan vermek olmaz’ kanısı var bir sürü eğer var.

Bir gün bu toplum Alfa noktalara gelebilecek mi, benim ömrüm bunu görmeye yetecek mi? Merak içindeyim.

Denizleri doğayı sevdiğimizi dile getiriyoruz, ama kirletiyoruz.

Sorsan kadınlar güldür çiçektir annedir, ama dövüyorlar, öldürüyorlar.

Allah’la bile pazarlık söz konusu. İbadetler terkediliyor neden?

Allah dualarını gerçekleştirmemiş. Ya da Allah’a inanmıyorlar, neden;

bunca acı yaşanıyor ama Allah müdahale etmiyormuş.

Allah bile kendi varlığını ispatlamak için illa somut bişi verecek bizimkilere,

Öyle, yaratmış olması falan yetmiyor.

Neydi sevmek, biraz feragat etmek içinde ki ‘BEN’ den.

Neydi sevmek, pişirdiğin 2 fincan kahvenin en köpüklüsünü ona vermek.

Neydi sevmek, tam celallenecekken susmak, karşıdaki kırılmasın diye.

Neydi sevmek, sadece senin iyiliğine menfaatine değil ona iyi gelecek eylemlerde bulunmak.

Seviyorum “ çünkü bana iyi geliyor” ,seviyorum “çünkü işini iyi yapıyor”

Seviyorum “çünkü evimi yuva yapıyor” , seviyorum “çünkü tüm masraflarımı

karşılıyor”, seviyorum “çünkü itaat ediyor, beni yormuyor”

Ve sayısız örnek cümle. Böyle düşünenlere söyleyin bunun adı sevmek değil.

Çünkü ve eğer ile başlıyor ise cümleler orada alışveriş vardır - sevgi yoktur.

Sevgi halistir ve nedensizdir.