SİGARA DEĞİL MUTSUZLUK ÖLDÜRÜR

Fiziksel ne kadar rahatsızlığımız varsa bilin ki hepsinin kaynağı ruhsal ve zihinsel.

“Günde şu kadar protein, şu kadar magnezyum, bu oranda vitamin almazsan vücut sağlığın sekteye uğrar” telkinlerinin kısmen altı boş.

Ne kadar mutlu kalabiliyorsan, kafanı ne kadar boşaltabiliyorsan, ne kadar duyarsızsan vücut sağlığında o kadar diri.

“ sigara içmek öldürür” evet belki sigara azrail’e yardımcı oluyordur ama esas slogan “mutsuzluk öldürür”

Farkındaysanız bir işle başa çıkamayınca deyim anlamıyla “verem oldum” deriz ya.

Bu çok eskilerden gelen bir deyim eskiler bilirdi verem hastalığının esas kaynağının sıkıntı- keder olduğunu…

Yine mide ile ilgili tüm problemlerin dayanağı stres ve üzüntüdür.

Bilimi yok saymıyoruz sayamayız, istisnalar kaideyi bozmaz. Kötü koşullar, kötü alışkanlıklar, zararlı besinler elbette ki tırtıklıyor bedenimizi.

Ama kaynak kesinlikle ruhsal ve zihinseldir. Çaresi olmayan (aslında olan ama ifşa edilmeyen) Kanser hastalığını, şu ana dek yenenler yüksek motivasyon, huzur ve moralle yenmiştir.

Artık tıp dünyasında bunu kabul ediyor ki, bel fıtığı boyun fıtığı hastalıklarına yakalananlar üzüntülerini içine hapsedenlerdir.

Üzüntüyü dışa yansıtıp bağırıp çağırınca depresyon negatif enerji, içe atınca eklem rahatsızlıkları. Çözüm galiba şuursuzu oynayıp, üzüntüyü yok saymak.

Çocuklukta yaşanan ve üstü örtülen psikolojik travmalar kişilere ilerleyen yaşlarda,

anksiyetelerin yanı sıra şeker hastalığı, boşaltım sistemi sorunları, cinsel kimlik sorunları, hiper tansiyon hastalığı olarak geri dönüyor.

Sonra kimyasal ilaçların arasında çözüm arayıp duruyoruz. Son yıllarda nöral (psikolojik) terapiler çokça tercih edilmeye başlandı.

Alanında uzman  terapister kişilerin fiziksel hastalıklarını çözmek için seanslarla travmalarını (çocuklukta yaşadıkları şok, felaket, acı olayları) buldurup birçok hastanın Sağlığına kavuşmasına yardımcı oluyorlar.

Travması bulunup çözülen kişilerin sedef, egzama gibi rahatsızlıklarının tamamen ortadan kaybolduğunu,

bir diğeri tansiyon rahatsızlığının kökten çözüldüğünü, migren hatta vertigo gibi tedavisi zor hastalıkların bile psikolojik nöral terapi sonrası sağlıklarına kavuştukları söyleniyor, yazılıyor, çiziliyor.

Çözümleri düşünmüyoruz lakin dertlerimizi çok düşünüyoruz, sudan çıktıktan sonra ki anlara odaklanamıyoruz fakat sudaki çırpınışlarımız aklımızdan çıkmıyor.

Dardan nâra (ateş) atlıyoruz!

Zaten derde meyilli arabesk bir milletiz.

Mesela bakın Rus, İngiliz, Fransız yaşlı teyze ve amcalara 80 yaşının üstünde bir ellerinde fotoğraf makinesi, diğer ellerinde şarap kadehi dünyayı geziyorlar sevimli şortlarıyla.

Birde dönün bizim ihtiyarlarımıza bakın daha 60’ına varmadan şeker, tansiyon, kalp rahatsızlıklarıyla sızlanıp bir bardağı köşeden köşeye taşıyamıyorlar.

Peki bu durum zihinsel değil de nedir?

Öte yandan agresif, öfkeli, sabırsız bir kişiliğiniz varsa ilerleyen yaşlarda kalp damar rahatsızlıkları yaşamanız sürpriz değildir.

Başka bir örnekle tansiyon doğrudan duygusal loblarla ilintili, korku, heyecan, aşırı dert etmeler, ani kan basıncını yükseltir ve tansiyonda depremler yaratır.

Hastalık hastası kişileri duymuşsunuzdur. Ben çevremde çok örneğini gördüm.

A şahsı birinin başının ağrıdığını görüyor, durumu kafasında yoğunca şekillendirdiğinden birden bire kendisinin de başı ağrıyor.

Ya da bağırsak sorunları yaşayan bir ötekine denk geldiğinde, nasıl etkilenip nasıl bir enerjiye maruz kalıyorsa  artık birkaç gün sonra kendisinin de bağırsak sorunları oluyor.

Rol falan yapmıyorlar, hastalığı kendilerine bile bile düşüne düşüne davet ediyorlar.

İhtiyarlayınca bilumum hastalıklara zaten yakalanacağız ön kabulünü bir kere yıkmamız lazım.

İhtiyarlık hastalık merkezi değildir, eğer ruhumuz ve zihnimizi dertlerden arındırabilirsek.

Evet bir çok şeyin ipi elimizde değil yelkenler hayatın elinde fakat yelkenleri rüzgara göre ayarlamak bizim elimizde.

En çok korumamız gereken şey inanın biyolojimiz değil, korunması gereken aklımız ve ruhumuz. Motor içerde biz dış donanımlarla ilgileniyoruz.