28 Şubat senaryosu!..

Evet, sevgili okurlar

Gerçekten ülkemiz doğusuyla, batısıyla, Kürdüyle, Türküyle Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek, yani yakın tarihimizin akışı içinde olup bitenlerin gerçek yüzü artık herkes tarafından bilinmektedir.

Yaşanagelen tüm kirlenmeler su yüzüne çıkmış durumda ve tüm kamuoyu nezdinde deşifre edilmiştir. "Kim dost, kim düşman" yediden yetmişe kadar herkes bunun farkında ve bilincindedir.

***

Ama ne yazık ki 1908'li yıllardan 1923'lü yıllara kadar…

Yani, ikinci meşrutiyetin kuruluşundan cumhuriyetin ilanına kadar devletin bünyesinde olup bitenler özellikle "yıldız sarayında" yani Sultan Abdulhamid'in bulunduğu ve Osmanlı'nın kalbi ve beyni olan "saltanat ve hilafet" mekânına, Osmanlı'yı yıkabilme plan ve projeler ajanlar tarafından yerleştirilmişti.

Dost görünüp düşman olan gizli ajanlar kol geziyordu.

Nihayet…

Devleti yıkmak için Sultan Abdulhamid'i tahttan indirmek için Selanik dönmelerince kirli bir "31 Mart" oyunu tertiplendi ve rejime karşı yani Sultan Abdulhamid'e karşı ayaklanma planlandı.

Ve organize edilen isyan sonucuna ulaştı.

Bunu tertipleyen de devlete ve padişaha en yakın görünen ittihatçılar oldu. Bunların başını çeken üç dönme ve devşirme kökenli askeri paşalar olan Enver Paşa, Mithat Paşa ve Cemal Paşa tarafından planlandı.

Böylece Sultan Abdulhamid "Jön Türklerle" ve "Selanik dönmesi" olan Mason Emanuel Karasul'un Sultan Abdulhamid'den istenen Filistin’de Yahudi devleti kurma isteğinin reddi sonunda büyük bir kirli ittifak gerçekleştirildi.

Sonuç itibariyle, Sultan Abdulhamid 1909'da tahttan indirildi.

***

1909'daki 31 Mart fitnesi tarihi bir cihan devletini yok ettiği gibi bütün İslam ülkelerini ve Ortadoğu'yu Osmanlı'dan ayırmaya zemin hazırladı. 1914'te birinci dünya savaşı içine giren Osmanlı tamamen dağıldı.

1915'te Ermeni olayları…

Her ne kadar Çanakkale savaşında 250 bin İngiliz gavurunun askerleri telef edildi ise de her nedense bilinmeyen bir muamma sonucunda İngilizler üç yıl sonra, 1918'de tek bir kurşun sıkmadan elini kolunu sallayarak gelip İstanbul'u işgal ettiler.

Devlet-i Aliye-i Osmaniye'nin çöküşü nedeniyle İstanbul işgal edildi.

İngiliz gavuru tarafından ülke ele geçirildi ve İngilizler artık söz sahibi oldular.

Sultan Vahdettin kukla durumuna düştü.

Ancak ittihatçı olan üç tane dönme paşalarca devletin tüm sırları dışarıya verildi.

Verilirken devletin çöküşünden sonra Avrupa’ya kaçan bu paşalardan en aktifi ve akıllısı Mitat paşa ve Enver paşa nihayet darul İslam’da değil darul küfür ülkelerinde öldürüldüler.

Ama iş işten geçtikten sonra..

Ne yapacaksın?

***

Sözün kısası 1923'te kurulan Cumhuriyet, yalan söyleyen tarihin saptırmaları üzerine inşa edildiği içindir ki, Cumhursuz bir Cumhuriyet yüzünden ülke kanlı olaylarla, darbelerle ve terör odaklarıyla yüz yüze geldi ve geliyor. 

İki yakası bir araya getirilmeyen bu ülkenin insanı ve bu devlet 27 Mayıs 1960 darbesiyle 50 yıl daha geriye gitti.

O yetmiyormuş gibi 12 Eylül 1980 tarihinde bir darbe daha yaşadı.

Darbeci Kenan Evren tarafından yine devlet alt üst edildi.

Zorba dayatmayı tümüyle batı dünyasının direktif ve gözetimi altında hazırlanan bir Anayasa şeklen halkın oyuna sunuldu ise de halk kandırıldı, yanıltıldı, korkutuldu ve ne yazık ki Anayasa yüzde 99 "evet" oyu ile onandı.

İşte PKK'nın kuruluşu o günden itibaren gerçekleştirildi.

12 Eylül 1980'de darbe gerçekleştirildi ise de 1984'te PKK kuruldu.

Danışıklı dövüş olarak PKK bir terör örgütü olarak gösterildi ise de PKK ile beraber DHKP-C'de onun yan kuruluşu olarak kuruldu.

Yani Kürt soluyla, Türk solu "PKK ve DHKP-C" örgütlerinin çatısında buluştular.

Bu millet buna boyun eğmek zorunda kaldı.

***

Ve meşhur, "28 Şubat" gerçekleştirildi.

Yıl, 1997…

Evet, bu tarihte gerçekleştirilen 28 Şubat senaryosu ve bu senaryonun senaristleri ülke üzerinde çok baskılar kurdular.

Başkent Ankara'dan, Sincan'a tanklar yığıldı.

Halkı sindirdiler.

Sincan belediye başkanı gözaltına alındı ve tutuklandı.

Nihayet Refah Partisi ile DYP koalisyon iktidarı postrmodern darbecilerin girişimi ile alaşağı edildi.

Merhum Başbakan Necmettin Erbakan istifaya zorlandı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başbakanlık görevini, yani kabineyi kurma görevini Tansu Çiller'e vermesi gerekirken Sayın Erbakan'a ortak olduğu için görevi ona vermedi.

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a görevi verdi.

O'da Halk Partisi ve MHP ile koalisyon kurdu.

2000'li yıllara kadar yaşayagelen baskıcı bir vesayet hegemonyası altında ülkede, katliamların ve faili meçhullerin haddi hesabı yoktu.

Diyarbakır cezaevindeki itirafçılar!?

PKK'lı teröristlerine askeri elbiseler giydirerek JİTEM saflarına kattılar.

PKK ile mücadele adı altında yola çıkıyorlardı fakat gizliden gizliye PKK ile işbirliği içinde hareket ediyorlardı.

Hedef PKK ile mücadele değildi.

Milletin inandığı İslam dininin ruhunu söndürmek ve halkı inancından soğutmaktı.

İnsanlar, bazen "Şeriatçı" bazen "İran destekçisi Hizbullahçı" diye suçlanıyordu?

Oysaki hedef inanan bir toplumun inanç ruhunu zedelemek ve İslam’dan uzaklaştırmaktı.

Hedef Kuran ve Şeriat düşmanlığı idi.

Bu kirli ihanet senaryosunu hazırlayan ve sahneleyen senaristler, şerefli TSK'nın şerefli üniformalarını omzunda taşıyan gizliden gizliye İsrail ile iş tutan bazı Ergenekoncu generallerdi.

Bu senaristler tümüyle bu hedefe odaklanıyordu.

Burada isimlerini bir bir açıklarsak köşemize sığdıramayız ama bu 28 Şubat senaryosu tamamıyla İsrail ve ABD'den ithal edilmiş ve oradan kumanda edilmiş bir hıyanet ve ihanet planıydı.

***

Evet, herkes ama herkes çok zarar gördü. Özellikle Doğu ve Güneydoğu'da insanlar ağır faturalar ve bedeller ödedi.

Neredeyse her aile zarar gördü.

PKK ile ittifakla çalışan bu postmodern darbeciler PKK itirafçıları!? olarak bilinenleri cezaevinden çıkarıyor ve JİTEM’le köylere gönderip insanları tehdit ettiriyordu.

"Buraya PKK'lı geliyor siz de barındırıyorsunuz" deyip sonra da harmanları yakıyorlardı.

Gece de PKK geliyordu, muhtar ve ihtiyar heyetini topluyordu. "siz Hizbullah’ı besliyorsunuz" deyip köyleri yakıyordu.

Ya da PKK, gençleri tehdit ile dağa götürüyordu.

Evet, sevgili okurlar…

Ülke işte böylesi tarihi kirlenme ile karşı karşıya kaldı ve bu tüm yaşananlar insanların aklından kolay kolay silinmiyor.

Herkesin beyninde nakşetmiş o hıyanetler…

Allah bu milletin başına bir daha böylesi bir felaketi yaşatmasın…

Ama görünen köy kılavuz da istemez.

Durum bu kadar vahim.

***

Son 10 yılda Ak Parti'nin başına gelenler 28 Şubat'tan daha ağırdı.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın başbakanlığından tutun yaşadıkları herşey kadar…

28 Şubat'tan daha ağır olan 27 Nisan, Gezi ayaklanması ve 17 – 25 Aralık operasyonları…

Tüm bunlar, dönemin Genelkurmay başkanı meşhur ve mağruf Yaşar Büyükanıt tarafından gerçekleştirildi.

Ama yürekli, iman ve izan sahibi olan Sayın Erdoğan dik durdu ve yürekliliği sayesinde tüm senaryoları boşa çıkardı.

Biliyorsunuz başta ifade ettim.

Bahsettiğim konu şu idi.

İsrail ile işbirliği yapan Ergenekoncu bazı generallerin var olduğu gerçeği.

Oradan ilham alıp devletin ve anayasanın tüm hükümlerini hiçe sayarak hükümete darbe yapmaya çalışan vesayetçi generallerin tıpkı ittihatçı devşirme paşalar gibi örnekse başta eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, "Kürt -Yahudi" asıllı olup "Cuhut" denilen Yahudi Kürt kabilesi olan Van'ın Başkale ilçesine bağlı bir aileye mensuptur. 

Doğrusu, son yüzyıl içerisinde yaşanmakta olan ahlak dışı hıyanetler silsilesini sayarsak, ciltlerle yazarsak bitmez, tükenmez gerçekleri yazmış oluruz ama zaman yok

***

Özetlemek gerekirse Türkiye'ye ve Osmanlı'ya karşı kurulan tuzak ve atılan adımlar bir bir hedefine ulaştılar ki Tarihi Osmanlı devleti yıkıldı, hilafet dağıldı.

İngilizler ve İsrailliler Ortadoğu'da kurulan her bir ülkeye ajan amil durumunda olan nice hıyanet erbaplarını görevlendirdiler ve böylece batı dünyasının plan ve projelerini uygulamaya koydular.

Türkiye’nin bu hale düşmesi, İslam dünyasının, Irak ve Suriye'nin haçlı emperyalistlerin çizmelerinin altında inim inim inlemesi, o günlerde atılan zehirli tohumun fırtınasıdır, neticesidir.

Ama hala da yetmiyormuş gibi Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın varlığını sindiremeyen içten ve dıştan olan hıyanet erbaplarının varlığı da inkâr edilmez.

İçten diyoruz zira 20. Yüz Yılın başındaki olup bitenler gibi bugün de aynısı yaşatılmak isteniliyor.

Ancak millet olarak halk olarak uyanık haldeyiz ve iktidarın yanındayız.

Bu halk cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın elini bırakmıyor.

Ve yıkılmayan bir duvar gibi arkasında "dimdik" durmaktadır. 

En derin saygılarımla.