ALLAH, MEMLEKETİMİZİ İNANMAYAN KÖTÜ NİYETLİ KALEMŞORLARIN KALEMİNDEN KORUSUN!?

Âmin! Elbette ki bu duaya âmin denilir… Çünkü böylesine tıynetli kalemlerin, kaleminden dökülen hep “şer” olmuştur, sulh değil..  Dünkü sohbetimiz yaşadığımız asrın felaketine ilişkindi ve başlık olarak da; “Allah beterin beterinden saklasın” ifadesini kullanmıştık.. Bugün ise, dünden devamlı sohbetimize “Allah Memleketimizi inanmayan kötü niyetli kalemşorların kaleminden korusun” başlığını kullanıyoruz.. 

***

Duamızya lafzımızı açıyoruz.. Ve diyoruz ki; Cenab-ı hak bizi bu tıynetli kalemlerin iftiralarından, fetbazlıklarından, en mühimi de, Yüce İslam Dinine karşı saygısızlıklarından, şerrinden korusun.. Pek tabi ki, Memleketimizi ve insanlarımızı da aynı zamanda “kötü siyasetin bela ve musibetlerinden korusun” diye Yüce Allah’a yalvarıyoruz! Ve milyarlarca kez; “Âmin!” diyoruz... Bu duayı da, tüm Türkiye insanı adına yapıyoruz…

***

Çünkü yaşanan hal, hiç de iyi bir hal değil.. Memleket vahim bir derecede “batılın, yanlışın, inkârcılığın” cenderesinde ve sistemin zulümkarlığı altında inim inim inliyor… Ne ülke insanımız, ne de devlet ve hükümetler semavi ve yerel felaketler zincirinden kendini bir türlü kurtaramıyor…İlahi hükümlere göre kurtaramaz.. Lakin “tövbekar değil..”  İstiğfar edip, Cenab-ı hakkın hükümlerine, Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in “rehberliğindeki” yolda yürümüyor..

***

Bir önceki yazımda, “Nur” suresinin 31. Ayetinin son bölümünü aktarmıştım.. “Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!..”  Bu ayetin yanı sıra bir de, Hûd suresinin 117. Ayetinin yüce mealini, iki gün önceki sohbetimizde aktarmıştım… Bugün de hatırlatma babında tekrarında fayda görüyoruz.  “Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez.”

* * *

Demem o ki; ülke ve millet olarak, bizim birliğe, dirliğe, beraberliğe, inanç kardeşliğine yani ümmet olma şiarına ihtiyacımız olduğu gibi, muhtacız.. Artık, bir asra yakın zaman dilimidir bizi bizden eden Avrupa’dan, batıla endeksli ithal ettiğimiz düşüncelerin, fikirlerin ve siyasetin hegemonyası altından kurtulmamız gerekir.. Özümüzle hemhal olmamız lazım.. Milli bir şuurla dinimize, inancımıza, ibadetimize, değerlerimize, manevi kültürümüzle, kendimizi donatmamız gerekir.. Bin yıllık; “medeniyetimizi” ruhi derinliklerimizde filizlendirerek dirilmemiz lazım..

***

Dedik ya; “Allah beterin beterinden saklasın..”  Eğer ki, doğru istikamete meyil etmezsek, “ümmet” olabilmenin yolundan gitmez isek, “Allah korusun” yaşadığımız felaketten beter, çok daha büyük badirelerle, felaketlerle yüz yüze gelip, yaşayabiliriz… Ki bu da kaçınılmazdır.. İşte bu kaçınılmazlıkla karşılaşmamak için, diyorum ki “ibadet edelim, dualarımızı” ağzımızdan düşürmeyelim.. Cenab-ı hak, memleketimizi, ülkemizi ve ümmetimizi, korusun, bizleri de bu yolda, savunma gücüne nail kılsın..

***

Ve bu itibarla diyorum ki..

Allah, rabbimizdir.

Hz. Muhammed (S.A.V), bizim önderimizdir.

Kur’an-ı Kerim de, bizim rehberimizdir.

Allah, bu üç ana ilke içerisinde yaşamayı bize nasip eylesin..

Memleketimizi, ülkemizi böylesine önü görünmez kazalardan, belalardan, musibetlerden muhafaza eylesin.

***

Tez elden, siyasilerimizi de siyasetin kulvarında yer alanları “ıslah” etsin.. Onları, şer anlayıştan ırak tutsun.. Kavgalardan, çarpışmalardan, husumetlerden, ayrıştırıcı dil kullanmaktan, birbirleriyle didişmekten, fitne unsuru olma anlayışından da arındırsın…Çünkü onların bu “hizip ve batıla odaklı anlayışları” ülkeyi de, milleti de bir yere getirmediği gibi, sürekli “şirretliği” körüklemektedir.. Onları sulhun savunucuları, etsin!Toplumun kalbi derinliklerine olduğu gibi siyasilerin de kalplerinde ve vicdanlarında Allah’ın birliğine inanmak, dosdoğru yoldan ayrılmamak gerektiği gerçeği, nakşedilsin…

***

Bakınız, En’âm suresinin 153. Ayetinin yüce meali aynen şöyledir;

“İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi bölüp parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.”

İşte istikametli yol budur.  Başka yollara sapmamak lazım. Batıla odaklı başka yerlere heves edilmemesi gerekir..? Yanlış ve sonsuz yollara sürüklenmemek için, hak yolundan sapmamalıyız… Yoksa Nedamet fayda getirmez…

***

Nitekim hal-i âlem meydanda.  Duymadık, işitmedik.  Gördük, fiilen yaşadık.  Bunların bize birer ders-i ibret olması gerekmez mi diyerek, kendimizi sorgulamalıyız.. Bir an evvel, kendimize çekidüzen verip toplumsal olarak Kur’an gerçeklerine sarılmamız gerekir… Aksi takdirde beklediğimizi yakalayamayacağımız gibi, “beterin beteriyle de” yüz yüze gelmemiz, an meselesidir…

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…