ANAYASA METİNLERİ BİR TOPLUM SÖZLEŞMESİDİR, DAYATMA OLMAMALIDIR!
Evet, sevgili okurlar.
Dün Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye
Anayasa Platformunun düzenlediği etkinlikte konuştu.
Gerçekten Sayın Cumhurbaşkanının uzun uzadıya konuşma
metni çok büyük anlam taşımakla beraber, ülke insanının bu tarihi konuşma
metninin kelimesi kelimesinden çok büyük ibret dersi almaları gerekir.
Tarihi bir konuşma metni ki özetlemek gerekirse Türkiye artık
eski bir Türkiye değildir, diye düşünülmesi gerekir ve Türkiye, bu tarihi
konuşmayı çok iyi okumalıdır.
“Bayat, köhne, dayatmacı ve dışarıdan ithal edilmiş
yasalarla artık Türkiye yönetilmemelidir ve yönetilmeyecektir”
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu tespitleri; 78 milyon
insanımıza gerçekten müjdeleyici, ümit verici, üstün seviyede görülmesi gereken
tarihi bir konuşmadır.
Muhalefet, özellikle ana muhalefet partisi lideri Kemal
Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bünyesinde türemiş yavru bir parti olan HDP ve Eş Genel
Başkanlarına uyarı göndermeleri yapıldığı gibi, parlamentoda bulunan tüm
parlamenterlere birer uyarıcı mesaj ve ders alınması gereken tarihi bir konuşma
durumundadır.
Hani demişler ya; “Anlayana…”
Anılan platformda konuşan Cumhurbaşkanının konuşma metnine
kelimesi kelimesine dikkatle bakıldığında, Türkiye’ye yeni bir çehre, yeni bir
adres, yeni bir unvan tanıtımıdır.
Artık öyle anlaşılmalıdır ki 1924’lerin, 1960’ların, 12
Eylül’lerin, 27 Mayıs’ların Türkiye’si çok geride kaldı.
Öylesine inanıyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanının yürekten
büyük bir cesaretle ifade ettiği bu konuşma metninin dayanak noktası; önce
inandığı yüce kudret olan Allah’tır ve ondan sonra da arkasındaki dik duran tüm
Türkiye insanıdır.
* * *
Bakınız, Cumhurbaşkanı ne diyor;
“Yeni Anayasa'nın yerli ve milli olması gerektiğini
belirten Erdoğan, "Bu mesele millidir. Bu mesele yerlidir. Milli olan her
meselede Cumhurbaşkanı olarak ben de varım. Bunu açıkça söylüyorum. Bugüne
kadar kurulan Anayasaların hepsi ithaldir. Yerli değildir. İthal ürünlerle
yönetildik. İthal mantıklar bize hakim oldu. Şimdi biz yerliye ve milliye
dönmeliyiz" dedi.
Çoğulcu bir Anayasa'nın yapılması gerektiğini de
vurgulayan Erdoğan, "Çoğunlukçu değil, çoğulcu bir anlayışla yeni
Anayasa'nın hazırlanmasını arzu ediyoruz. Anayasa metinleri bir toplum
sözleşmesidir. Öyle de olmalıdır. Oysa bizdeki Anayasa metinleri dayatmadır.
Darbe direktifleri olarak hazırlanmıştır. Gelin darbecilerin değil bu milletin,
onun temsilcilerinin yaptığı bir Anayasa'yı bizden sonraki nesillere armağan
edelim" dedi”
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Gerçekten böylesine bir ifadenin kelimesi kelimesine
hatta harfi harfine katılmamak mümkün değil.
Vicdanına, izanına, inancına, ruhi derinliklerine inanan
herkes; ister dost olsun, ister düşman olsun, bu ifadeler cümlesi cümlesine
hukuksal gerçeklerdir ve büyük anlam taşıyan bir tarihtir.
Nerdeyse 90 yıldan beri hep dayatmacı, vesayetçi
metinlerle ikide bir değiş tokuş yaparak yapıla gelen bu anayasa Türkiye’yi ne
hale getirdi?
Kan gövdeyi götürüyor.
40 yıldan beri milletin alın teri olan ve vergilerinden
oluşan devlet bütçesi, hep beyhude oluşturulan terörist odaklara gidiyor.
Bırakın terörist odaklarına harcanan bütçeyi, silahlı
teröristlerin yanı sıra silahlı teröristi destekleyen silahsız teröristlerin de
TBMM’ne taşınması apayrı bir garabettir, rejimin bir acubesi olmalıdır.
Dünyanın hiçbir ülkesinde silahlı teröristi destekleyip
savunan bir resmi partinin varlığı söz konusu olamaz.
Tüm bunlara rağmen, “PKK sizi tükürüğüyle boğar” veya
“PKK silahı bırakmaz, devlet silahı bıraksın” dahası “PKK niye silah bıraksın?”
diyen kirli anlayışlar ve bu kelimeleri TBMM’nde kullanan yandaş hıyanet
erbaplarına ne yazık ki dayatmalı bir anayasanın ve o paraleldeki anayasayı
koruyan bir rejimin himayesinde devletin bütçesinden maaş alıyorlar,
besleniyorlar, palazlanıyorlar, nemalanıyorlar ve el altından teröristlere
cephanelik taşıyorlar.
Sormazlar mı?
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Öyle inanıyoruz ki biz her konuştuğumuzu kamuoyu adına
konuşuyoruz.
Bu anlattıklarımız yüzeysel bir anlatım değil, günü
gününe, tarihi tarihine, kimin ağzından ne çıkmışsa biz onları yazıyoruz.
İster yavru muhalefetin Eş Başkanları olsun, ister onlara
mensup parlamenterler olsun, ister ana muhalefetin lideri Kemal Kılıçdaroğlu
olsun, her kim olursa olsun…
Bu rejim, onları himaye ediyor.
Hıyanet ve ihanetlerine rağmen, bu rejim, bu sistem, bu
anayasa, bunları himaye ediyor.
Böylesine ihanet şebekeleri yasalardan ve kanunlardan
himaye görüyor.
Hem de dokunulmazlık himayesi.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Dün de aynı paralelde yazı yazmıştık.
Serseri, hain bir misafir olarak Diyarbakırlıların
pencerelerini delip odalarına giren kanas kurşunları, birer tane Azrail
durumunda tehdit saçıyor.
Dün, beş tane ana baba kuzularının şehit olarak
cenazelerinin merasimi yapıldı.
Bu şehit düşen asker olsun, polis olsun, her ne olursa
olsun…
Kanları ucuz değil, birer figüre malzemesi de değil.
Ana baba ocaklarına birer kor ateşi gibi düşen şahadet
haberlerini Allah kimsenin başına getirmesin.
Bundan on, on beş sene evvel biz de böylesine acıları
geçirdik.
Ama “Ateş düştüğü yeri yakıyor” misali, bu dökülen masum
şehitlerin kanının başlıca müsebbipleri batıl, inançsız, ithal edilmiş bir rejimdir.
Metinleri ithal edilmiş bir anayasanın gölgesinde
işleniyor.
Bu dayatmacı anayasa metinlerinin gölgesinde hasbelkader
adına da demokratik sistem denilmesi, bize göre çağın bir ayıbı olmalıdır.
Bu sayede toplumun, milletin teveccühüne layık olmadıkları
halde, liyakat unvanı verilerek TBMM’ne gönderilen nice şovmen, Rusya’yı
savunan ajanlar bulunuyor ve sözüm ona numara yaparak, iktidar partisine
seslenip duygulu konuşma yapıyorlar.
“Allah’tan korkmuyor musunuz?” diyorlar.
“Bu kadar militanlarımızı öldürüyorsunuz” diyorlar.
Ama kimse dönüp de “Sen Allah’tan değil, şeytandan
korkarak bu lafları söylüyorsun” demiyor.
“Sen niye kanı dökülen nice şehitlerin, masum asker ve
polislerin cenazelerine ‘Eyvah’ demiyorsun, onlara gözyaşı dökmüyorsun,
Diyarbakır Sur’un içindeki ithal edilmiş Ermeni, Rafızi, Yezidi soysuzları
savunuyorsun ve onların ölüleri için duygulanıyorsun ve Allah’tan korkmuyor
musun diyorsun” demiyorlar.
Ama tabii bize göre bunların eleştirilecek taraflarına
rağmen, oraya bunları taşıyan rejimdir, sistemdir, anayasadır ve bunun
uygulayıcılarıdır.
* * *
İnanın, sevgili dostlar.
Bunlar ne kadar şovmenlik yapıyorsa, kamuoyuna
kendilerini o kadar ele veriyorlar.
Ama bunlara karşı ses çıkarmayan iktidar dahil olmak
üzere diğer partilerin mensuplarının bir an evvel bir araya gelip, ittifak
edip, başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere bunların dokunulmazlıkları için
harekete geçmelidirler.
Gevşemiş, pısırıklaşmış, korkak bir parlamentonun
mevcudiyeti bize göre bu toplumu çok rahatsız ediyor.
Cumhurbaşkanı; bu toplum için, bu ülke için, üstün bir
değerdir ve bu Cumhurbaşkanını desteklemeye, sahip çıkmaya, Başkanlık makamına
getirmeye mevcut parlamento değil, yaparsa yine halk bunları
gerçekleştirecektir, diye düşünüyoruz.
En derin saygı ve sevgilerimle.