ARTIK YETER, TÜRKİYE BUNU KALDIRAMAZ!? (III)

 Evet sevgili okurlar!

Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 90 yıldan beri yani Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek bilinen tarihi darbeci bir anayasanın hükümleri çerçevesinde yönetilmektedir.

Malumunuz üzere darbeci bir anayasa hükümleri çerçevesinde yönetilen bir ülke ne yazık ki aldatmacalarla oyalayarak milleti hedeflerinden şaşırtarak "hep demokrasiyi" öne sürmüşlerdir.

Laikliği, Cumhuriyeti, İnsan Temel Hak ve Özgürlüğü ile birlikte Devrimci Kemalist ilke ve inkılapları çerçevesinde ülke yönetilegelmiştir.

Ama bu da bir gerçektir ki; anılan kavramların bazıları sadece kağıt üzerinde kalmış, bazıları da Cumhuriyet Halk Partinin hegemonyasını koruma altına alarak şeflik ve dipçik rejimini milletin üzerine acımasızca icra etmişlerdir.

Yani her ne kadar demokratik bir rejim olarak biçimlendirilmiş ise de, uzaktan yakından alakası yok… Ancak Kemalist bir dikta üzerine gerçekleştirilmiş, devletin yasama, yürütme ve yargı erkleri bu paralelde yönlendirilerek halka hizmet verdirilmiş ise de ne yazık ki rejim bir türlü dikiş tutturamamıştır. (!?)

Adil demokratik bir düzen sağlanamamıştır.

Tümüyle devletin halka vermiş olduğu hizmet ne yazık ki hukukdışı, antidemokratik, dış ülkelerin güdümünde uygulanagelmiş ve halk bir türlü bu uygulamalardan memnun olmamış, zaman zaman baş kaldırılmış, bazı önemli bölgelerde zaman zaman halk infial göstererek kıyam etmeye yeltenmiş, ama rejim dipçik ve şeflik rejimi olduğu için halk bir türlü hedefine ulaşamamıştır…

Her ne kadar demokratik yöntemlerle zaman zaman muhafazakar demokrat geçinen partileri iktidara getirmiş ise de yine de o iktidar bir türlü söz sahibi olamamış, muktedir olamamış, adil olamamış…

Zira illa ki Cumhuriyet Halk Parti’nin sözleri geçerli olmuş..

İktidarda olan muhafazakar parti dahi Cumhuriyet Halk Partinin ne yazık ki dayatmasının altından kendini kurtaramamış ve bir türlü söz sahibi de olamamıştır.

Tıpkı bugünkü yaşanmakta olan ülkenin hali gibi…

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki manzara, özellikle Diyarbakır’daki devletle terör arasındaki geçen çatışma şekli gerçekten ülkeyi sarsıyor…

Buna rağmen halkın ağzından çıkan kelime ‘Allah kahretsin bunları.. Bunlar acımasız insanlar olup, Müslümanlıkla, İslamla, Kürtlükle, aşiretlikle uzaktan yakından alakası olmayan başıboş tetikçi insanları dışardan, yani sağdan soldan toparlayarak para karşılığında devletin askerine polisine silah sıkıyorlar.”

Bu ifadeleri kullanan insanlara “Siz niye oyunuzu Hadep’e verdiniz, bugün de başımıza gelenleri kendi elinizle yapmış durumdasınız” denildiğinde gerçekten onlara oy veren insanlar diyorlar ki elimiz kırılsaydı, ayaklarımız kötürüm olsaydı da biz o sandıklara gitmiyor olsaydık.

Oy vermeyenler de zaten vallahi billahi yemin ederek biz bunlara oy vermemişiz.” Diyorlar.

Ama tüm bunlara rağmen Cumhuriyet Halk Parti anlayışı bu rejimin ilk icraatından günümüze dek halka düşmanlık muamelesi yaparak hıyanet ve ihanet gözüyle, hep bakmıştır.

Tüm kötülüklere rağmen hala da sureti haktan kendini göstermektedir.

Halkın gözünden düşmemek için yıllardan beri tüm seçimlerde aldıkları oylar yüzde 25’i geçmemesine rağmen, o rakamı muhafaza etmek için her gün biraz daha hırçınlaşan Kemal Kılıçdaroğlu, adeta insanlık cibilliyetinden kendini sıyırmış bir politikacı…

Şuur kaybına uğramış bir zihinle, Cumhurbaşkanına karşı meydan okuyor, hakaret ve saygısızlık yapıyor.

Ağzından çıkanı sanki kulağı duymuyor, hırçınlaştıkça hırçınlaşıyor.

Tabi bunları konuşurken de mededini, yardımını, desteğini rejimin derin odaklarından alıyor. Keza Rus emperyalizmine sırtını dayandırıyor, Rus’un gayrimeşru çocuklarının kölesi durumunda olan Esed’in işaretleriyle konuşuyor.

Hem de heyecanlanarak konuşuyor.

Ne yazık ki rejimin adına da demokrasi deniliyor?

Oysa ki demokrasiyle uzaktan yakından alakası olmayan bir rejimin ortasında yaşayan Türkiye, Doğu ve Güneydoğu Anadolu kan gölü haline geldi.

Her Allahın günü, polis ve askerin şehit cenazelerini anadolunun tüm kesimlerine her gün biraz daha çoğalarak yayılıyor.

Ve nice nice ocaklara kor ateşi düşüyor.

Ama kimin umurunda ki!

“Mühim olan aşkımız….”  Yani Cumhuriyet Halk Parti’nin görüntüleri…

Ve şirretler her gün biraz daha şımararak azgınlaşan bir hırçınlık göstergesi.

Evet!

Sevgili okurlar!

Biz diyoruz ki ;

"Artık yeter Türkiye bunu kaldıramaz”

Yani Türkiye, Anadolu insanı ister Kürt olsun, ister Türk olsun, ister Arap olsun, ister Acem olsun, dökülen kan vatandaşın kanıdır, ülke kanıdır ve her şeyden üstün inanmış bir islam toplumun evlatlarının kanıdır.

Solcu, Marksist, Kemalist oyunlara artık paydos demeliyiz..

İktidar, muhalefetle beraber ne yapıyorsa yapsın, hem de Cumhuriyet Halk Parti ve HDP’in dışında iktidar ne yapıyorsa yapsın bu rejimi zirvelerde tutan bu Kemalist anayasayı değiştirmesi gerekir.

Meclis’te Anayasayı değiştirme sayısı bulunamıyorsa Anayasayı alsın Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak Referanduma, yani yeniden halkın oyununa götürmesi lazım.

Yoksa artık halk tahammül edemez bu mezalime..

Bıçak kemiğe dayanmıştır.

Evet!

Cumhuriyet Halk Parti’nin başında bulunan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından çıkan salyalar boşuna değildir…

Yine bir dikta rejimine doğru yürümeye devam ediyor?

Kendi ayıbını örtbas etmek için muhterem saygıdeğer şerefli ve izzetli bir insan ve çağımızdaki ümmetin lideri durumunda olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “diktatör bozuntusu” diyor.

Esasen tüm bu sözler yekvücut halkın istek ve arzusu doğrultusunda ona iade edilmeli ve ediliyor da…

Ki bu kavram kendisinin karakterine layık bir kavramdır…

Rafızi, mezhepsiz, kıblesiz, camisiz ve cemaatsiz, belki boy abdestinde dahi yıkanmayan rastgele bir insan nasıl olur da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ediyor.

Edebiliyor?

Neden mi, zira Kemalist, Marksist bir anlayışın gölgesinde bunları yapabiliyor?

Demokrasi-memokrasi diye bir şey söz konusu değil..

Yalandır, iftiradır ve memleketi oyalamaktır.

Ötesi yok…