BATILILAR DÜNYAYI, SEKÜLARİST KEMALİSTLER İSE TÜRKİYE’Yİ CEHENNEME DÖNÜŞTÜRDÜLER!?

Evet, sevgili okurlar.

Sohbetimize kullandığımız başlıktan anlaşıldığı gibi, “Türkiye küfür dünyasının ahlaki çürümüşlüklerine” hamiledir..

Ki hali âlem orta yerde...

Dünkü yazımızın son bölümünde şu ifadelere yer vermiştim...

 “Günlük hayatımızı her alanda çürüten ve her gün biraz daha toplumu ahlaksızlaştırmaya götüren böylesine bir sistem, yani mevcut müesses nizam ve yasalar bu memleketi nereye götürüyor demek kaçınılmaz hal alıyor?

Size bir çarpıcı vakadan daha bahsedeceğim..

Ancak yazı aşırı derecede uzun olmasın..

Çünkü bize ayrılan köşenin ölçüsünü kaçırmamak gerekir..

O nedenle, yarınki yazımızda bu şok edici, toplumsal günlük hayat akışımızı ilgilendiren, toplumu her an, her yönüyle ahlaksızlığa ve çürümüşlüğe götüren olayı anlatacağım...”

İşte dünden devam diyerek, bu mevzuyu aktarmak istiyorum..

Gerçekten; “BATILILAR DÜNYAYI, SEKÜLARİST KEMALİSTLER İSE TÜRKİYE’Yİ CEHENNEME DÖNÜŞTÜRDÜLER!?”

Çünkü mevcut sistem; doğusuyla, batısıyla, insanlarıyla beraber, hem ahlaken, hem kültürel olarak, hem de ekonomiksel olarak Türkiye’yi cehenneme çevirmiş durumdadır.

Gelirsek aktaracağım vakıaya!?..

Önceki gün saat 18.00 suları idi.. Şehir merkezine 8 km uzaklıktaki bir köye gittik.

Bize ait bir köy.,.

Çiftlikte gezinirken,  yanımızdan hızla bir araç geçti...

Yabancı bir araç...

Dikkatimizi çekti..

Çiftlikteki çalışanlar da; “şüphelendi” bu araç neyin nesi diye?

Çünkü, girdiği yol çıkmaz bir yol..

Devamı yok...

Arazinin içinde biten bir yol..

Çiftlik çalışanları, o aracı takip etti..

Araç sürücüsü fark edince, geri döndü..

Büyük bir hızla, geldiği gibi geri gitti...

Kaçtı..

Araçta iki tane bayan var.. Şoförle birlikte iki de erkek...

Öndeki bayan, “yüzünü” örtmek için büyük bir panik içerisindeydi...

Şoför de o kadar heyecanlıydı ki; “şuursuzca” arabayı kullanıyordu...

Allah korusun, en küçük kaza ölümlere neden olacaktı..

Yol tozlu ve stabilize olunca, çıkan dumandan plakası okunmadı?

Kendi aramızda hadiseyi istişare ederken, çalışanlardan biri dedi ki;

“Bunlar bu kadınları piyasadan yani beyaz kadın ticareti yapanlardan satın almışlar..

Bu aracın da kiralık araç olması gerekir..

Ki bu saatte bu köyün tenha yerine gelmişler.

Zira bu saatten sonra Diyarbakır’ın çevre yolları üzerinde duran büyük çapta araçlar da var.

Ve bu araçların içinde kadınlarla erkekler açık bir şekilde kadeh tokuşturuyorlar ve fuhuş yapıyorlar.

Ve hiç kimse de müdahale edemiyor...”

Gel de söylenme..

Biliyorum verilecek cevap hazır..

“Zira özel hayattır.

Özel hayata kimse karışamaz... “

* * *

İşte, bakınız sevgili okurlar.

Bu millet, İslam ümmeti olarak bin yıllık kültürüyle beraber yaşayarak buralara kadar gelmiştir.

Yaşam biçimleri tamamıyla ailelerin izzet ve şerefini koruyarak o kültür içinde oluşa gelmiş bir milletiz.

Güpegündüz saat 18.00 sularından gecenin geç vakitlerine kadar Diyarbakır etrafında “erkeklerin ve kadınların” birlikte âlem yapıyor olması ve buna polisin kılının bile kıpırdamaması neyle izah edilebilinir ki?

Diyeceksiniz ki polis ne yapsın?

Doğru..

Çünkü denilecek ki, “özel hayattır, herkes özel hayatını yaşayabilir.

Kimse karışamaz.”

Şikâyet de yok, bir şey de yok.

Öyle inanıyoruz ki Türkiye’nin birçok yerlerinde bu hal devam ediyor..

Bu haller yaşanmamış olsaydı...

Eşlerin birbirine düşman kesilmesi, yuvaların yıkılması gibi bir “sorun” meydana gelir miydi?

Demek ki toplumumuzun başına gelen ne kadar fitne unsurları varsa, terör unsurlarından tutun da, fuhuş unsurlara kadar mevcut sistemin ürünüdür ve koruması altındadır.

Buna herkesin “Tüh” dememesi mümkün değil.

Onun için başlık olarak kullandığımız “BATILILAR DÜNYAYI, SEKÜLARİST KEMALİSTLER İSE TÜRKİYE’Yİ CEHENNEME DÖNÜŞTÜRDÜLER!?” ifadesinin anlamı da budur.

Peki, bu ne zamana kadar devam edecek?

Bu soruya karşı diyoruz ki;

Türkiye’yi yepyeni bir medeniyete hazırlamak için, bu sistemin üzerine öncelikle kara şal çekmek gerekir...

Yeniden İslam medeniyetine girişle; yaşananların üstesinden gelinebilinir?

***

Sevgili okurlar..

Yıllar yılıdır dünyayı küfrüyle, inançsızlığıyla cehenneme dönüştüren emperyalist haçlı dünya, bugün yavaş yavaş da olsa yeniden İslam’a sarılmayı düşünüyor.

İşte Fransa, Belçika ve İsviçre mahkemeleri..

Hanefi mezhebinin birçok önemli konularını kanunlaştırarak uygulamaya başlamış durumda.

Ama yine utanma belasına da olsa İslamiyet’in ruhunu yaşayamıyor o ayrı mesele.

Aynı minval üzere küfür ve dalalet bezirgânları olan sekülarist ve Kemalistler de Türkiye’yi cehenneme dönüştürdüler.

Yukarıda belirttiğimiz gibi; yüz yıldan beri kan, gözyaşları, terör, fuhuş, uyuşturucu, livata, kadının bir fuhuş emtiası haline getirilmesiyle; bu anlayışın eseridir...

Ekonomiksel sıkıntı her gün biraz daha ailelerin ahlaki çöküşleri, çürümüşlüğü, baba-oğul arasındaki kanlı çatışmalar, cinayetler, katliamlar..

Karı-koca arasındaki şiddet, cinayetler hakeza.

Tüm bunlara rağmen sekülarist ve Kemalist anlayıştan hiçbir ses seda çıkmıyor.

Büyük suskunluk içerisindeler.

Ve herhangi bir taviz de verilmiyor.

Çözümden daha çok, alevlendirmektedir...

Denir ya; “ne gelse kârdır” mantığıyla küfür ve dalalete inatla devam ediyorlar.

İslam terbiyesiyle yaşayan bin yıllık tarihimiz ise ortadadır.

İşte Selçuklular, Eyyubiler, Osmanlı, Safeviler, Karahanlılar ve daha neler neler…

Sosyolojik ve ahlakıyla her devirde İslam’ın ana kurallarına bağlı olan toplum ve devlet el ele vererek oldukça ilerlemiş.

Dosta düşmana parmak ısırtmış.

İman gücüyle dik duruşuyla hep dünyaya örnek olmuştur.

Neden mi?

Zira İslam terbiyesiyle yetişen verimli gençliğin gücüne sahipti..

Verimsiz bir gençliğin meydana gelmesinin sebeb-i mucibesi eğitimdeki başıboşluktur.

Taklitçiliktir.

Avrupa’dan ithal edilen kültürle yetişen bir gençlik, yarar yerine hep zarar vermiştir.

Tüm bunları her gün yazıyor-çiziyoruz.

Ama heyhat!

Mutlu ve kutlu (!) devletimizden bir ses seda yok.

İllaki “İstanbul Sözleşmesi” ve “kadının beyanı esastır” sloganının hâkimiyeti bizi nereye götürür?

Derinden derine gerçekten düşünmek lazım.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Yüce Allah, Aziz kitab-ı mübinde “Nur” suresinin 31. Ayetinin son bölümünde bize uyarıcı bir biçimde şöyle buyuruyor;

“Ey inananlar! Hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!”

Demek anlaşılan budur ki yüz yıldan beri batı hayranlığıyla 1923’ten önceki medeniyetimizi ve tarihimizi inkâr ederek, sekülarist ve Kemalist anlayışla yola çıkan bir toplum haline gelmiş durumdayız.

Ve toplumun her alanında karşı karşıya kalmış olduğumuz zorluklar, sıkıntılar, keşmekeşlikler, dökülen bunca kanlar, kin ve nefretlerin her gün biraz daha çoğalması ve en başlıcası ve en dikkat çekilmesi gereken olay, eğitim sistemimizin oldukça İslam’dan uzaklaşmasıyla gençliğimizi din mefkûresinden uzaklaştırma planlarıyla karşı karşıyayız.

Bakınız.

2020 yılı adeta felaketler, musibetler yılı oldu.

Gerek semavi, gerek yerel afetlerden kendimizi kurtaramıyoruz.

Daha iki gün önce Giresun’daki bu mevsimde yağan yağmurların meydana getirdiği sel, nerdeyse bir şehrin yarısını götürmüş durumda.

Bundan daha fazlası da Ordu’da oldu.

Tabi sırasıyla ülkemizin birçok yöresinde meydana gelen sellerin, depremlerin, bunca insanımızı evsiz-barksız bırakmış olması..

Hele hele en son dünyanın başına gelen bu covid-19’dan bizim ve tüm İslam dünyasının da nasibini almış durumda olduğunu da unutmayalım.

Tüm bu oluşan sıkıntılar bizim inancımıza göre, tevhit inancından oldukça uzaklaşmışlığımızdan dolayıdır ki bir türlü kendimize gelemiyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle...