BELİRSİZLİKLER İÇERİSİNDE YÜRÜYEN BİR TÜRKİYE’DEYİZ!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki sohbet yazımıza, Cumhurbaşkanımızın CHP liderine yönelik kullandığı ifadeyi başlık olarak kullanmıştık...

Yazıda, CHP anlayışının dününü ve bugününü irdelemiştik!

Tabi, sohbet yazımın bir bölümünde de, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’tan bahsetmiştik..

Özellikle, erkek korumasının 2016 yılında Kayseri’deki 15 askerimizin şehit edilmesi olayıyla ilgili gözaltına alınıp tutuklanmasına ilişkin, konuşmuştuk!..

Mevzuya dair şöyle demiştik...

“-Beynimizden vurulmuşa döndük.

Şaşırdık.

Şu Türkiye’mize neler oluyor diye kendi kendimize sorduk.

“Kimin eli kimin cebinde” olduğu sorusuna da bir türlü cevap bulamadık.

Bu ifadelerin devamını da şöyle getirmiştik...

“Oya Eronat’ın Diyarbakır Milletvekili olabilme şansını nasıl yakalamış olduğunu ve hem de aralıklı iki dönem milletvekilliği yaptığını, gerçekten hala da öğrenemedik.

Araştırıyoruz, bir türlü öğrenemiyoruz.”..

Şöyle ki...

Hanımefendinin bölgede, Diyarbakır’ımızda herhangi bir aşirete, büyük çaplı bir çevreye sahip olmayıp, oy potansiyelinin de sıfır derecede olduğunu, bilmeyen yoktur!...

Peki, O’nu Cumhurbaşkanımıza öneren kim?..

Cumhurbaşkanı o dönem ölen öğrencilerin aileleri arasında illaki Eronat’ın evine gidip taziyede bulunması..

Ve sadece, ona dair “siyasi imkan” verilmesine gerçekten; bir türlü anlam veremedik.

Devlet büyükleri elbette ki rastgele “keyfe ma yekûn” bir karar ve tavır içerisinde olmazlar...

Anlıkta karar vermezler..

Mutlaka, yakın çevredeki danışmanlar vasıtasıyla, bir araştırmada bulunurlar...

Ya da güvendikleri, inandıkları kişilerin “vereceği bilgiler” doğrultusunda karar verip, ona göre hareket ederler..

Muhtemelen birileri, Cumhurbaşkanına Oya Eronat’ın masumiyetinden, kimsesizliğinden bahsetmiştir..

Ki cumhurbaşkanı da acıyarak, onu devletin ve partinin kanadı altına alarak, milletvekili adayı göstermiştir.

Bundan daha doğal bir şey olmaz.

Çocuğunun ölümünden sonra annesinin de hayatını koruma altına almak için yakın koruma verilmesi elbette ki normaldir..

Amma velâkin erkek olan yakın korumasının Batmanlı olması ve Batman’lı olupta Diyarbakır’da seçilen eski bir milletvekilinin hemşerisi olması, uzun süre de değişmeyen bir koruma olması, bir çok soruyu akla getirmiyor değil?..

Özellikle, O korumanın, Kayseri’deki 15 askerin şehit edilmesi olayının baş failine, sahte kimlik düzenlemesi, yardımda bulunması, çok düşündürücüdür..

Keza affedilecek, göz ardı edilecek, önemsiz görülecek bir hadise değildir.. Olamaz da!...

Çünkü, bu adamın Koruma Şube Müdürlüğü’nde bulunması ve Oya Hanım’a koruma polisi olarak verilmesi bize göre sıradan bir olay da değildir.

Hele hele Oya Hanım’ın PKK tarafından öldürülen oğlunun ölümüne rağmen, böylesine PKK’lı bir polisin kendisine verilmesi doğrusu, olayı bilinmez denkleme dönüştürüyor..

Denir ya gel de çık işin içinden..

Tabi mevzunun detayını, ilgililer ve yetkililer daha iyi bilirler...

Bu mevzuya şimdilik burada virgül atalım..

Buna da diyelim ki Türk siyaseti.

İşte Cumhuriyet düzeni, sistemi bu olmalıdır.

Elbette ki Cumhuriyet deyince, akan sular durur (!)

Zira Cumhuriyet fazilettir.

Güçtür, kudrettir.

Çağdaşlıktır, Atatürkçülüktür.

Laikçiliktir.

Ne sayarsan say, her şeydir.

* * *

Cemil Çiçek...

Eski bakanlardan ve TBMM eski başkanlarından...

Nereden bakarsanız bakın 35 yıl’dır, “Türk Siyasi Hayatında” rol almış biri..

Önemli görevlerde bulunan bir zat!...

ANAP döneminde Adalet Bakanlığı görevini de yürüttü...

Önceki gün basına “yaşamından” değişik resimlerin de paylaşıldığı; “İŞTE BEN BUYUM HEY GİDİ YILLAR” diye beyanat vermiş...

Osmanlı kalpağını giymiş, bindiği at üzerinde, poz vermiş!...

Ve “CUMHURİYET’İN BAŞARISIYIM” diyor.

Haberde, Cemil Çiçek Yozgat’ın Boğazlıbay köyündeki hikâyesini anlatıyor..

“Bir Cumhuriyet başarısı olarak tanımlıyor” kendini...

Ve diyor ki..

“Filmlerdeki gibi köyümüzden çıkıp belediye başkanı olan ilk kişi bendim.

Bu da cumhuriyet rejiminin sayesinde oldu.

Cumhuriyet ve demokrasi olmasa, köyde fakir fukara bir aile çocuğu gelecekte TBMM Başkanı olmazdı.”

Bu sözler, pür dikkat çekicidir.

Gazetede kendini uzun uzadıya basına tanımlayıp meth-u senasını yapan bu köylü çocuğu Cemil Çiçek acaba neyi hedefliyor?

Gayesi, maksadı nedir?..

Ve yeniden bir siyaset durumu mu söz konusu olacak?

İlk olarak ilçesinin Belediye Başkanlığından başlayıp, Adalet Bakanlığı gibi kutsal bir göreve kadar gelmiş, daha sonrasında TBMM Başkanlığına gelmiş...

Şimdi çıkmış kendisinin meth-u senasını yapıyor.

Kendinden çok daha fazla mevcut müesses nizamı, nam-ı diğer cumhuriyet rejimini överek kendini kamuoyuna lanse etmesine doğrusu bir mana veremedik.

Sormak istiyorum, bu kişi siyaset hayatı boyunca, ister Milletvekiliyken, ister Bakanken ve ister TBMM Başkanlığını yürütürken, yani ANAP’tan tutun da, AK Parti’de bulunduğu dönemlere kadar; “elle tutulur, gözle görülür” bir icraatı olmuş mudur?..

Ve şu anda da Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi olup, diğer eski muhafazakâr (!) arkadaşları gibi her biri bir yere çöreklenmiş...

Devletten bol miktarda para kazanıp, sanki aranan Hint Kumaşı zevatlar gibi.

Tıpkı Oya Hanım’ın PKK’lı koruması gibi..

Gel de olup-bitene bir mana ver...

Bunlar bulunmaz, Hint Kumaşı mı?

Cemil Bey’in siyasette bulunduğu süreçlerde hangi parti olursa olsun, hep üst seviyede gitmiştir, alt seviyede gitmemiştir.

Yanlışımız varsa, çıkıp desin ki yanlıştır.

“Ben filan yerde şunları, şunları, şunları yaptım” desin.

İcraatından bahsetsin..

Şimdi de, Devlete, millete, Cumhurbaşkanına nasıl yardımcı olduğunu kaleme alsın, söylesin.

Kemal-i memnuniyetle biz de ikna olalım ve söylediklerimizden vazgeçelim.

Ama herhangi bir somut delil yok.

“Ben buyum” diyor.

Tamam, güzel de halkın yanında da sen busun.

Halk, “Cemil Bey’in şu aktifliğini gördük, sadra şifa verir bir yasa çıkardı, af kanunu çıkardı veyahut insanları kötülüklerden caydırmak için caydırıcı bir kanun çıkardı” diyebiliyor mu..?

Ya da övgüyle söz ediyor mu?.

Değil..

Çünkü, zerre-i miskal bir icraat yok ki!...

Bu her iki siyasetçinin, yani Oya Hanım ve Cemil Bey’in gündeme gelmesinin sebebi, ne siyaset dünyasında ve ne de insanlar âleminde, bir anlam içermediği gibi; her iki zevatın “siyaset kulvarında” herhangi bir ilerleme kaydetmedikleri de aşikârdır.

En derin saygı ve sevgilerimle...