BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ, EVVEL ZAMAN İÇİNDE, KALBUR SAMAN İÇİNDE?!

Evet, sevgili okurlar.

Yazı başlığımız herkesin malumudur!...

Her ne kadar, bugün pek revaçta değilse de, eskiden çocukların uyutulması için, televizyon ekranlarında masallar anlatılırdı...

Ve o masalların girişi de, bu cümleyle başlardı...

Vaziyet çocukların uyumasına dair masal olsa da, ne yazık ki müesses nizam da, bir asrı geride bırakan süreç içerisinde; “toplumu” hep, kendine has uydurduğu masal ve hikayelerle uyutmuştur...

Hakikatler, saklı tutularak!...

Mezalimlerine “hakikatin” libasını giydirmeye çalışmıştır..

Hiç kuşkusuz ki, “toplumsal olarak” yaşanan mezalimin hiçbir zaman, sonuç bulmayacağını da, bilmek lazım..

Ki er ya da geç, dolanıp illa ki “sahibinin” başını yiyecektir!?..

Tıpkı, Karınca ve Fil arasında geçen, mücadelenin hikayesi gibi!...

Bu hikayeyi, “Kelile ve Dimne” isimli kitaptan not aldım...

Tarihi yaşanmış bir hikâye olarak, kaleme alınmış!...

Hikaye, bir bütünlük içerisinde ders-i ibret ihtiva ediyor..

Malumunuz olarak canlılar arasında en güçlü ve en iri hayvan Fildir...

Ve kendi gücüne çok güvenen bir hayvan....

Haşerat arasında, en zayıf ve güçsüz olan hayvan da, karıncadır..

İşte bu ikili arasında geçen mücadelenin sonucunu aktaran bir hikaye!...

Hikaye şöyle..

Fil kendi gücüne güvenerek, korkusuzca yürür...

Ama önüne pek bakmaz...

Bastığı yere de önem vermez...

Yürürken de, hortumunu sağa sola sallar...

Ayaklarını vücudunun iriliğiyle yere sağlam basar!...

Bastığında da yer sarsılır..

İşte bu fil, günün birinde yürürken “karıncanın” yuvasına basıp geçer...

Karıncanın yuvası dağılıyor..

Yumurtalarını eziyor..

Büyük bir zayiat olmuş, Karıncanın yuvasında!?.

Anne karınca dışarıda..

Yuvasına dönerken, korkunç manzarayla sarsılır..

Ne yavruları kalmış, ne yuvası ne de herhangi bir dalı!...

Tabi işin faili belli..

Çünkü Filin bıraktığı ayak izleri var..

Karınca anne ağıt yakar...

Ve düşünür...

Filin bu zulmüne karşı, nasıl intikam alabilirim...

Fil güçlü, ben ise zayıf bir karınca; “ben nasıl mücadele edersem, Filden intikamımı alırım” diye, sağa-sola koşar!..

Ama, bir yol bulamaz..

Aklına Karga gelir..

Ve gider Kargaya danışır..

Karga kardeş “benim başıma geleni” biliyorsun..

Fil, yuvamı yıktı..

Yavrularımı öldürdü...

Ne yapayım ki, Filden intikamımı alayım...

Bana yardımcı ol..

Karga, Karıncaya der ki..

Ben bir şey düşünemiyorum..

Ama sen ne dersen..

Hangi planı yaparsan yap..

Ban sana yardım ederim...”

Karınca kargadan şunu yapmasını ister...

Der ki..

Fil şu an uyuyor. Sen uç, başına kon..

Seni başından uzaklaştırmak için, başını sağa sola sallar..

İşte o zaman da, sen Filin iki gözüne de “gaganla” vur...

Fil böylece kör olur..

Karga, “Kolay bu.. Hemen yaparım..!

Karıncanın dediği gibi, Karınca uçar Filin başına konar.

Önce sol gözüne, ardından sağ gözüne gagasıyla vurup, kör eder!...

Fil artık önünü göremiyor...

Onun için de, “sağa-sola çarparak” yürür...

Karınca bu duruma sevinir..

Ama, intikam için bu yeterli değil..

Bu kez, Kurbağaların cemaatine gider...

Onlardan yardım ister...

 “Ey kurbağa kardeş!..

Başıma gelenleri biliyorsunuz...

Filden intikam almam lazım...

Bana yardım edin...

Kurbağalar, “nasıl yardımcı olabiliriz” diye sorarlar..

Fil görmüyor şu an...

Nereye gittiğini de bilmiyor..

Siz bir araya gelip, şu bataklıkta koro halinde seslenirseniz..

Vak vak” derseniz..

Fil de susadığı zaman, sizin sesinize doğru gelir...

Çünkü, Kurbağalar suyun olduğu yerde, “ses” çıkarırlar..

Fil de bunu biliyor..

Kurbağalar karıncanın dediğini yaparlar...

Fil, o sese doğru büyük bir iştahla yürür..

Suyumu içerim” diye..

Fil, geldiği gibi “batağa” saplanır...

Çırpındıkça, batar..

Kurtuluş çaresi yok...

Fil bitkin hale düşer...

Karınca bu kez kendi tabasını toplar...

Cemaatini çağırır...

Topluca File hücum ederler...

Kimi gözlerine..

Kimi burnundan, beynine doğru gider...

Kemire kemire giderler...

Fil, o bataklığın içerisinde cansız kalır...

Karınca da, Filin zulmüne karşı intikamını almış olur...

Dedim ya, tarihi bir ders-i ibret içeren hikaye bu!...

Bir atasözü var...

Zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur...

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Yeni Akit Gazetesinin deneyimli kalemi Abdurrahman Dilipak’ın dünkü “İNSANLIK ÖLDÜ MÜ” başlıklı yazısı bir dizi gerçeklere dikkat çekiyor...

Yazıdan bir iki paragrafı buraya taşımak istiyorum...

 “Okyanusların temizliği için çalıştığını söyleyen bir vakıf; okyanusları kirleten eko-sistemi mahveden katliamın sorumluları, kurdukları vakıf üzerinden; gemi, kaptan ve endüstriyi aklayan sertifikalar veriyorlar. Yani korkaklara cesaret, hainlere kahramanlık, insanlık düşmanlarına insanlık onur belgeleri veriyorlar; fahişelere, iffet belgesi verir gibi.

Kızılderilileri katledip, kara derilileri köleleştirenler, 1960’lara kadar kara derilileri, Kızılderilileri, Tasmanyalıları “insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar” diye teşhir edenlerin, bir yandan da insan haklarından, hukuktan, adaletten, barıştan söz etmeleri gibi.

Magna Carta gibi, kıralla derebeyleri arasında ahaliyi nasıl vergiye bağlayıp yönetecekleri konusunda yaptıkları sözleşmeyi, insan hakları belgesi diye yutturmaları gibi. Tanrının yeryüzündeki temsilcisi Papa / Kilise ile derebeyleri arasında sömürü mirasını paylaşmak için yaptıkları sözleşmeyi de ulus devletin doğuş belgesi olarak sunmadılar mı!

Eee, şimdi de NATO, Vestfalya’da Tanrı ile sözleşmeden sonra Tanrıyı modelleyerek, Rab İsa(!)nın dönüşünde, yeni bir Nuh tufanını sonrası Nuh’un gemisiyle hayata tutunanları modelleyerek, uzay gemilerine alacakları insanları uzaya taşıma senaryolarının yapıldığı bir zamanda, 2030 senaryosunu düşünürken, GreatReset, CoVID, 5G, Starlink, Neuralink’i unutmamak gerek.”

Dilipak’ın analizi bu yönde..

Yorum ve takdir, siz değerli okurlarımıza aittir.

En derin saygı ve sevgilerimle.