BÖYLE BULUŞLAR YENİÇAĞ ATLAMAYA DOĞRU YÜRÜMEKTİR!

Sevgili okurlar.

Devlet başkanı, büyük insan Recep Tayyip Erdoğan Cuma günü Türkiye’ye “doğalgaz müjdesini” verdi.

Bu yeni bir keşiftir...

Bu yeni bir çağın kapısını aralama buluşudur...

Bu müjde ve buluş, Türkiye’ye yeni bir uğur ve bereket getirmek demektir.

Bırakın Cumhuriyet dönemindeki yakın tarihimizdeki olup bitenleri, Osmanlı dahi bunu yapamadı..

Ama o zaman dünya teknolojisi de o kadar ilerlememişti.

Batı dünyasında da yoktu, Osmanlıda da yoktu.

Bugün var.

Var olduğu halde, her nedense yüz yıldan beri gelen-giden hiçbir iktidar böylesine buluşların müjdesini veremedi.

Bundan bir ay önce 86 yıldan beri müze halini yaşayan, yani ibadete kapalı olan Ayasofya Caminin açılışı, Türkiye’yi “sevince, coşkuya” boğdu..

Tüm İslam dünyası gururlandı sevindi..

Pek tabi ki, Haçlı ve Siyonist teşkilatlar da bir o kadar üzüldü, küstü...

Ki Yunanistan “yas” tutar oldu..

Olsun,..

Ne mutlu o insana ki düşmanı ona küskün kalsın. Çünkü bu hal; o liderin ihlâsına ve samimiyetine delalettir...

Ayasofya’nın ibadete açılması; “ülkeye” bereket getirdi..

Nitekim, bir ay sonra Cuma günü, bu kez Karadeniz açıklarında dünyayı hayrete düşüren; “Doğalgaz” rezervi keşfedildi..

Dostu sevindiren, düşmanı kızdıran bu tarihi yeni keşif; ülkemiz ve milletimiz için “yeni bir çağın” kapısını aralama müjdesidir..

Bize göre; Ayasofya ve Doğalgaz “manevi ve maddi” zenginliği ülkemize getirmiştir...

Bakınız, günümüzdeki batıl ve hurafeden ibaret muhalefet, nasıl da pes etmiş durumda...

Suspus..

Adeta dillerine kilit vuruldu.

Onun için, yaşadıklarımız rastgele olaylar değildir.

Bu, Allah’ın, ülkemize, milletimize, devletimize ve iktidarımıza ikramı ve inayetidir.

Allah’ı seven, İslam dinine sarılan her kim olursa olsun boşa düşmez, daima yücelir.

Allah nezdinde de sevilir.

* * *

Bakınız sevgili okurlar.

“Talak” suresinin 2. Ayetinin son bölümü bize neyi anlatıyor..

 “Şahitliği Allah için dosdoğru yapın! İşte bununla Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, (Allah) ona (selamete) ulaşacak bir çıkış yolu açar.”

Evet, Allah böyle buyuruyor.

İster devlet adamı ol, ister sıradan bir adam ol.

Herhangi bir yerde bir kariyer sahibi ol.

Her kim olursan ol.,..

Allah’ın takvasını muhafaza edenler, mutlaka bir çıkış yolu, yani kolaylık yolu bulur.. Ve Allah (cc) ona o imkanı verir..

Rızkına da bereket ve uğur getirir.

Öyle ümit ediyoruz ki Erdoğan’ın bu sistemde, bu düzende hem kendi, hem de milletinin inancını koruyarak Allah yolundan gittiği için, Cenab-ı Allah 18 yıldan beri onu ele-güne mahcup etmemiştir, muhtaçta etmemiştir..

Çünkü, herkesin duasını almıştır.

* * *

Sevgili dostlar.

Gel gelelim, madalyonun ters yüzüne..

Yani, tüm bu güzelliklere rağmen, ümit verici gelişmelere rağmen...

Türkiye’nin hayat boyu dosta düşmana karşı dik duruşuna rağmen..

Mevcut sistem, mevcut düzen, mevcut anayasa, yasalar ve uygulamalar, insanı derinden derine düşündürmüyor değil.. Ne yazık ki, düşündürüyor.

Hem de çokça düşündürüyor.

Çünkü Türkiye’deki mevcut toplumsal günlük hayat akışlarına bakıldığında; “hiçte huzur verici” bir ortam yok..

Dört gün boyunca yazımıza başlık olarak kullandığımız; ““SEKÜLER KAPİTALİZM’DE KADININ YERİ VE İSLAM” ifadelerin kapsamı büyük bir hızla yaşanmaktadır..

Hız kesmiyor, ilerliyor...

Toplum oldukça ahlaksızlığa ve çürümüşlüğe sürükleniyor..

Denir ya peki, buna ne diyeceksiniz?..

Bazı kamu kurum ve kuruluşlarını elinde tutan, iyi niyetli olmayan ve AK Parti ruhuyla hiç bağdaşmayan nice “idareciler” var...

Millet, bu tür insanlar yüzünden nerdeyse vaveyla çekiyor..

Toplumu ve gençleri her gün biraz daha dinden uzaklaştırma planları içerisinde bulunuyorlar..

Helal-haramı birbirinden ayırt etmeyen, hırsızlık yaparak, rüşvet, yolsuzluklar, ahlaksızlıklar, fuhuş, zina, devlet imkânlarını rant olarak kullananların haddi hesabı yok..

Uyuşturucu, kumar, beyaz kadın ticaretine kadar...

Her şey ama her şey adeta meşruiyet çerçevesinde, yapılmakta, yaşanmakta, rıza gösterilmektedir...

Sanki, her şey devletin gölgesinde kirli niyetli insanlara müsait..

Kapılar sonuna kadar açık...

Devletin büyük bürokratları ikna yoluyla çeşitli mekir ve hileli yollarla, alt ediliyor..

Hele ki, gününü gün eden STK ve Odaların varlığı..

Rantını başkasının zararında görenlerin “el üstünde” tutulmaları?

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı “rant düşkünü” siyasetçilerin yaptıkları rant ve menfaat temin etmeye yönelik siyaset ve uygulamaları, halkı her gün biraz daha AK Parti’ye küstürmektedir..

Bunlar, ağacın kurdu misali halkı AK Partiden uzaklaşmaya neden olmaktadırlar...

Çürümüşlüğü gören kaçıyor..

Ne gariptir ki, bu kişilere kimse de sesini çıkarmıyor..

Aynı şekilde, Milletin ekonomiksel ıstıraplarına da kimse kulak vermiyor.

Hele hele Diyarbakır’ımızda ve bölgedeki diğer illerdeki şu Organize Sanayi Bölge Müdürlüklerinde yaşananlar; akla ziyan!..

Yıllardan beri sanayileşme adı altında devletin imkânlarını sömüren, Sanayi ve Ticaret Odalarını adeta ele geçirip “rant odaklı” hazine arazilerini kendi inisiyatiflerine geçirenlerin haddi hesabı yok..

Ve bu arazilerin de, yatırımcılara katlamalı satışlarından elde ettikleri paranın da, denir ya haddi hesabı yok.

Özellikle eski bakanlardan M. Mehdi Eker’in döneminde köy meralarını hazineye dönüştürülmesi..

Akabinde, hazine arazisini de, bazı OSB Müdürlüklerine peşkeş ettirilerek verilmesi...

Hele ki arazi toplulaştırması!...

Bölgede, ciddi manada “köylüleri, arazi sahiplerini” mağdur etmiş, davalık etmiştir..

Bakınız Sevgili okurlar...

Dün, yakın köylerden  bir vatandaş beri aradı...

Veryansın ederek, dedi ki..

 “Mehmet Ali Bey, niye bunları yazmıyorsunuz.

Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü, yıllardan beri bizim arazimizi vatandaşlara fabrika olarak satmış.

Biz hukuk mercilerine başvurduğumuz halde, geç de olsa hak-hukuk, adalet tecelli etti..

Yargıtay bizim lehimize karar verdiği halde, arazimizi bazı vatandaşlara satmışlar..

Üzerine fabrikalar kurulmuş..

Mahkeme kararına rağmen bir türlü, “arazi bedeli” olan istimlak parasını dahi, alamıyoruz, ödemiyorlar.

OSB bizim arazimizi sattığı, parasını aldığı ve üzerine fabrika kuran iş adamına dahi, tapularını vermemişler..

Şimdi hem biz mağduruz, hem de araziyi sattıkları, tapusunu vermedikleri fabrika sahibi mağdur..

Şimdi, buna gülelim mi, ağlayalım mı?

Ne diyorsunuz, niye bunları yazmıyorsunuz?”

Elbette ki, bende cevap olarak arkadaşa “bunlar yazılmalı, bunlar dillendirilmelidir” yerden göğe kadar haklısınız dedim..

Ve söz verdim.

“OSB, size paranızı ödeyinceye kadar, fabrika sahiplerinin de tapularını verinceye kadar bunları bir bir yazıp deşifre edeceğim..”

Tabi dahası da var...

Yukarıda belirttiğimiz gibi dört günlük yazı serimize başlık olarak kullandığımız “SEKÜLER KAPİTALİZM’DE KADININ YERİ VE İSLAM” ifadesi çok anlamlı ve kapsamlıdır...

Günlük hayatımızı her alanda çürüten ve her gün biraz daha toplumu ahlaksızlaştırmaya götüren böylesine bir sistem, yani mevcut müesses nizam ve yasalar bu memleketi nereye götürüyor demek kaçınılmaz hal alıyor?.

Size bir çarpıcı vakadan daha bahsedeceğim..

Ancak yazı aşırı derece uzun olmasın..

Çünkü bize ayrılan köşenin ölçüsünü kaçırmamak gerekir..

O nedenle, yarınki yazımızda bu şok edici, toplumsal günlük hayat akışımızı ilgilendiren, toplumu her an, her yönüyle ahlaksızlığa ve çürümüşlüğe götüren olayı anlatacağım...

Yarını bekleyin...

En derin saygı ve sevgilerimle..