BU MİLLET UYANMIŞTIR, SAHTE LAİKÇİ ULUSALCILARIN TUZAĞINA KENDİNİ DÜŞÜRMEZ! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre, birkaç yıldan beri AK Parti’ye karşı hareketlenen maceraperestlerin umudu artık tükenmek üzere.

Çünkü, Cumhuriyetin kuruluşundan beri ellerine aldıkları politik malzemeleri dolaylı yollarla hep kullandılar.

Ümit ediyoruz ki, "ellerindeki malzeler" artık iş görmez hale gelmiştir…

Peki bu mahfiller yıllar yılıdır, ellerindeki "politik malzameleri" neyle kullandılar?

Hiç kuşkusuz ki, Askeri vesayet ve darbecilikle…

Bazı Medya kuruluşlarının kirli kalemleriyle…

Entrikalı oyunlar yaratarak, milli iradeyi elinde tutan muhafazakâr partileri hep sindirmeye çalıştılar, korkuttular…

Gerçekten de zaman geldi, hedeflerine de ulaştılar..

Başta Demokrat Parti olmak üzere Doğru Yol, Milli Nizam, Selamet Partisi, Refah Partisi, ANAP ve bugünkü AK Parti’ye kadar…

Tıpkı tarihi İsmet Paşa’nın Osmanlı bünyesinde oynadıkları oyun gibi.

Tarihi CHP’nin başında bulunan, kişisel yapı itibariyle “İsmet Paşa” deniliyor ise de o hiçbir zaman “Paşa” olamamıştır, ancak olsa olsa “Maşa” olmuştur.

Kime maşa olmuş?

Osmanlıyı yıkan, aziz milletimizin geleceğine göz diken emperyalist haçlılara “Maşa” olmuştur.

Aynı zamanda devleti dış mihraklara “peşkeş” etmek üzere Osmanlıyı yıkma komitesinin içerisinde yer almıştır…

Yalandan, uydurmadan kendini “Muzaffer Komutan” ilan etmiştir…

I. İnönü Zaferi, II. İnönü Zaferi adı altında adını resmi tarihe geçirmiştir.

Hele hele Lozan hezimetini “Lozan Zaferi” diye resmi tarihe geçirmek suretiyle aziz milletimize "ihanet" yapmıştır.

Oysaki tarihin gerçek yüzü ortadadır…

Günü gününe, saati saatine bellidir ki “Lozan Antlaşması” 24 Temmuz 1923’te yani Cumhuriyet kurulmadan üç ay önce İngilizlerle anlaşmaya girmiştir…

Gitmiş İsviçre’nin Lozan kentinde İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon’la beraber oturmuştur...

Kendi heyetiyle beraber kuzu kuzu ülkeyi hezimete götüren 1.800.000 km2’lik Osmanlıdan kalan bir coğrafyayı 783.562 km2’lik bir coğrafyaya düşürmüştür.

Yani Musul’u, Kerkük’ü, Trakya’yı peşkeş ettirmiş bir Osmanlı Paşası olan (!) İsmet İnönü ne yazık ki İngilizlerin maşası olmuştur..

İşte bu insan, 1960’larda ne yazık ki TSK’yı, yani Türk ordusunu kandırabilmiş, darbeye teşebbüs ettirmiş ve kendi ihtirası uğruna Türkiye’yi devletiyle, hükümetiyle, milletiyle beraber o günden itibaren askeri vesayet altına sokabilmiş ve vaktini hep kanlı darbelerle geçirmiş bir partinin başı.

Artık o insan, bir paşa mıdır, maşa mıdır?

Takdir siz değerli okurlarımızındır.

O günden bugüne kadar CHP, hala da o vesayetçi mirası kendine gıda olarak kullanıyor, onunla besleniyor.

Ne yazık ki hep ana muhalefet olmakla beraber söz sahibi oluyor.

İkide bir gelen giden hükümetleri, iktidarları, darbe ve askeri vesayetle tehdit edebiliyor.

Gah cumhuriyeti kullanıyorlar, gah laikliği kullanıyorlar, gah Atatürkçülüğü kullanıyorlar…

Ama gerçekten temellerinde münafıklık var, takiyecilik var.

Direk olarak “Biz İslam düşmanıyız, biz milli ve İslami inanca karşıyız, bizim ana hedefimiz bu toplumun içinde Kur’anı yok etme gibi bir siyasetimiz var” diyemiyorlar.

Tabii elbette ki bunlar hep değişik kelimeler, kavramlar kullanarak, kılıf hazırlayarak, takiyecilikle bir siyasi parti olarak kendilerine anayasal bir meşruiyet kazandırmaya çalışmışlardır.

Böylece yıllardan beri TBMM’ne girebilmişlerdir..

Gerçek kimliğini gösteremeyecek kadar "bukalemun" bir siyasi yapıya sahip…

***

Bakınız…

Bugün el altından HDP’yle işbirliği yaparak, “Cumhuriyet elden gidiyor, laiklik elden gidiyor” gibi slogan kullanarak AK Parti’nin anayasanın değişimiyle ilgili meclis çalışmalarına engel koymak istiyorlar.

Dünkü grup konuşmasında Başbakan Binali Yıldırım, şöyle dedi;

“CHP ne yaptı?

Her zamanki yaptığını yaptı.

HDP ile birlikte yapılan değişikliğin bir rejim değişikliği olduğunda ısrar edip durdular.

Sayın Kılıçdaroğlu'na bu bir rejim değişikliği değildir, yönetim değişikliğidir dedim, dilimde tüy bitti anlatamadım.

Vazgeçtim.

Sayın Kılıçdaroğlu niye ısrar ediyor diye düşündüm düşündüm hak verdim.

Vesayet rejimini değiştiriyoruz, artık vesayet yok.

Bu değişikliği AK Parti iktidara geldi başlattı”

* * *

İşte Başbakanın dünkü grup toplantısında yaptığı konuşma tarihi bir konuşmadır.

Milli iradeyi temsil edebilecek kabiliyete sahip bir Başbakanın tarihi konuşmasıdır.

Gerçekten anayasa değişimiyle ilgili olan değişiklik, cumhuriyet rejiminin değişikliğine yönelik değil, cumhuriyet kavramını daha zenginleştirerek bir fazilet rejimine dönüştürmek suretiyle AK Parti, Türkiye’yi rejimiyle, sistemiyle, düzeniyle, askeri vesayetin baskısından kurtararak, artık yepyeni bir Türkiye kurmak istiyor.

Bu değişimin yolu da Kemalizm’den, laikçilikten, Sekülarizm’den değil, milletin imanından, İslam’ından, tarihinden ve kültüründen geçiyor.

İşte Başbakan diyor ya;

“Ben Kılıçdaroğlu’na defalarca söyledim, dilimde tüy bitti ama anlatamadım.

Baktım ki ondaki korku, endişe, sadece Türkiye’yi askeri vesayetten çıkarma korkusudur.."

Yani İsmet İnönü’nün altı oklu rejiminin vesayetçiliği altından çıkarıp, gerçek manada fazilet ve cibilliyetle dolu yeni bir rejimle değiştiriyoruz...

İşte CHP, köhneleşmiş, bayatlaşmış, din düşmanlığıyla kendi siyasi ahlakına hayat verdirerek buraya kadar gelmiştir.

Ama bundan sonra “Son buluyor” endişesini taşımaktan dolayı ikide bir kendilerini suret-i haktan göstererek millete karşı yanlış-yamalak bir şeyler söylemeye çalışıyor.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Gerçekten Türkiye şu yüzyıl içerisinde çok büyük badireler geçirdi.

Ve badirelerin başında askeri vesayet olmak üzere…

CHP olmuştur…

Çünkü; dinsizlik, imansızlık anlayışıyla halkı tarihinden, kültüründen, kitabından, harfinden, kadınların iffet ve namusundan uzaklaştırmak şartıyla yola çıkmış ve hayatını böyle idame ettirmiştir…

Ki bunun sonucu olarak da Türkiye’yi terörün kucağına oturtturmuştur.

Hem de terörün çeşitli unsurlarıyla.

PKK’sından tut, DHKP-C’sine kadar, DEAŞ’a kadar, Hizbullahçılığa kadar, PYD’sine kadar, YPG’sine kadar daha neler neler…

İşte bugünkü CHP’nin içine düştüğü siyasi bunalım, yüzyıl önceki daha doğrusu 94 yıl önce Osmanlı Paşası olan (!) İsmet İnönü’nün kirli vesayetinin mirasıdır.

Bu vesayet, görülen lüzum üzerine her zaman kılıf değiştirerek zamana göre kendine yanlış, aldatıcı kavram bulmuş ve siyasi hayata müdahale etmiştir...

Nitekim Kılıçdaroğlu döneminden başlamak üzere kendi siyasetini yeniden canlandırmak için bu sefer FETÖ’yle tanışmış, onunla ittifak etmiş, Taksim Gezi Parkı olaylarından tutun da 17–25 Aralık olayları ile 15 Temmuz 2016’ya kadar, hileli darbe girişimlerini yapmıştır.

Bu kirli anlayışın bağlantısı da şüphesiz başta ABD dâhil olmak üzere Erdoğan siyasetine karşı çıkan ve Erdoğan’dan endişe eden, korkan Avrupa’nın diğer ülkeleridir…

Bunlarla gizliden ittifak ederek yola çıkmış bir partidir.

CHP’nin başta askeri vesayet gölgesinde yürümek üzere ulusalcı, yani Doğu Perinçek’çi, DHKP-C, HDP, PKK ve KCK gibi terör odaklarıyla iç içe olduğundan hiç kimsenin endişesi olmasın.

Ancak ne var ki AK Partinin de özellikle 15 Temmuz kirli darbe teşebbüsünden sonra FETÖ’yü bahane ederek adeta birilerinin değirmenine su taşırcasına “At izini, it izine karıştırarak” özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da özellikle Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi’nde çok büyük yanlışlıklar yapmak üzere yola çıkmış durumdadır.

Diyebiliriz ki;

AK Parti bir yandan güzel şeyler yapmak üzere hareketlilik gösterirken, öbür taraftan birileri parmak sokuyor, “At iziyle, it izini karıştırıyor” ve halkın inancına ters olarak bazı uygulamalarda bulunuluyor...

O uygulamalardan birisi;

“Dicle Üniversitesi FETÖ’nün Kandili’dir” diyerekten…

Oradaki birçok masum, günahsız öğretim görevlilerini büyük bir ithamla FETÖ’cü göstermek suretiyle işten alındı ve cezaevine sokuldular.

Hem de çoluk çocuklarını iaşesiz ve geçimsiz bırakmak suretiyle.

Bunu yaparken, tüm milletin anlayışına bir soru işareti koydular.

En yakın tanıdığımız birilerine, artık nerdeyse şaibeyle, kuşkuyla bakmak zorunda kalındı.

“Acaba gerçekten bunlar FETÖ’cü müdür?”

Oysaki bunu yaparken, tam tersine bu kez Ulusalcı, Marksist, Leninist, hiç inanmayan PKK ve HDP patentli insanları onların yerine koydular.

Ve öyle bir hale getirildi ki işte Dicle Üniversitesi şimdi “FETÖ’nün Kandili” olmaktan çıkarıldı, nerdeyse “PKK’nın Kandili” durumuna getirildi.

Keza başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu’nun HDP’li Belediye Başkanlarını da görevden alarak, yerlerine atadıkları kayyumların tümü olmasa dahi kayyum olarak atanan önemli bazı kaymakamların ve Vali Yardımcılarının etrafında dünün PKK’lısı kılık kıyafet, renk değiştirerek yine işbaşındalar.

İşte buna ne deniyor biliyor musunuz sevgili okurlar?

“Sahada kazanılan zaferi, masada kaybetme tehlikesi” deniliyor.

Özellikle Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin önemli yerlerine ne idüğü belirsiz insanlar atanmış durumda.

Ve o insanlar yakından bildiğimiz ve tanıdığımız kimseler ki ruhen ve fikren bugüne kadar tüm bağlantılarıyla HDP’yle işbirliği içerisinde olduğu gibi HDP’nin uzantısı PKK’nın çok yakın çevreleriyle de iç içedirler..

Ne yazık ki AK Partinin yine yanlış uygulaması yüzünden AK Partiye gönül veren insanların kuşkulanmasına neden olunuyor?

Ve akla gelen birçok soruya Millet, cevap aramak zorunda kalıyor…

En derin saygı ve sevgilerimle.